Ana Sayfa

İnternette Orhan Kemal


Evrensel

Evrensel Gençlik
 

Orhan Kemal

Asıl adı Mehmet Raşit olan Orhan Kemal, 1914 yılında Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğar. O sırada Ceyhan’da seferberlik başlamıştır ve kısa bir süre sonra Fransız kuvvetleri Adana’yı işgal ederler. Sonra Kuva-i Milliye güçleriyle saltanat yanlılarının çatışmalarına tanık olur çocuk yaşında. 
Babası Abdülkadir Kemali, 1920-1923 döneminde Millet Meclisi’nde Kastamonu Milletvekilli olarak bulunur. 1923’te Adana’ya döndükten sonra çiftçiliğe başlar. Bir yandan da hükümetin icraatlarını eleştirdiği dergiler çıkartır.

1930’da Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılmasıyla Orhan Kemal’in babası bir süre muhalefetini sürdürse de, baskılara dayanamayak Suriye’ye kaçar. Beş çocuklu aile için sıkıntılı günler böylelikle başlamış olur. Ancak henüz bir çocuk olan Orhan, bunları anlamak bir yana evdeki otoritenin gidişinin keyfindedir: “Ben adeta evin içinde krallığımı ilan etmiştim. Yaş 15-16 idi. Müthiş bir mutluluk içindeydim. Bütün merakım futboldu. Okula falan atmıştım tekmeyi. Tam bir başıboşluk içindeydim. Fakat bu saltanat uzun sürmedi. Bir süre sonra babam bizi yanına aldı.”

İlk gözağrısı

Orhan Kemal ailesiyle birlikte Beyrut’a yerleşir. Babası geçim derdini bir türlü düzene sokamaması sonucunda Orhan’ı bir basımevine işçi olarak vermek zorunda kalır. Haftalığı ise yüz elli kuruştur. Hayatın bilmediği taraflarıyla tanışmasının yanısıra ilk aşkını da burada yaşayacaktır: “Çalıştığım yerin yanıbaşında bir çikolata fabrikası vardı. Ve bu fabrikada sarı saçlı, mavi gözlü çok güzel bir Rum kızı vardı. Adı Eleni’ydi. Matbaanın bütün gençleri bu kızın çevresinde pervane gibi dönerlerdi. Bense üstüm başım çok kötü olduğu için uzaklarda durur, sokulamazdım. Benimle alay eder korkusuyla hep kaçardım. Bir gün ters çevrilmiş bir gaz sandığı üzerinde otururken yanıma geldi. Zaten ufacık bir alevle parlamaya hazır olduğum için bütüm gövdemi ateş bastı. Ben kızı Türkçe bilmez sanırdım, benimle birden Türkçe konuştu: ‘Senin adın ne’ dedi, nereli olduğumu sordu. Bir çikolata verdi. AIev ispirtoya değmişti artık. O günden sonra o kıza aşık oldum iyice. İşime dört elle sarıldım. Ve her gün saçlarımı taramaya başladım. Sonra buluşmalar başladı, deniz kıyılarına iniyorduk. Ve bir gün ona ayağımdaki eski pantalondan utandığımı söyledim. ‘Sen ne utanıyorsun, zenginlerimiz utansın. Aldırma böyle şeylere, boş ver’ dedi. İşte bende ilk sosyal uyanış galiba bu Rum kızı ile başladı.”

Bir gün gene her zamanki gibi işbaşı yaptığı sırada kızın işten ayrıldığını öğrenen Orhan Kemal, üzüntüsünden daha fazla oralarda kalamaz ve 1932 Haziranı’nda tek başına Adana’ya döner: “Yirmi yaşındaydım... Kafam bir türlü çözemediğim sorunlarla yara olmuştu... Sanki yere basmıyor, havada boşluktayım... Ve bir gün, bir kahve köşesinde tanıdığım İsmail Usta’nın hediye ettiği kitaplar... Serseriler, Stepte, İstratsi Mordasti, La Dam O Kamelya, Madam Bovari, Jerminal, Benim Üniversitelerim, Kroyçer Sonat, Umumi Tarih, Fransız İnkılâbı tarihi...” 

İsmail Usta’dan sonra Selâhattin Usta, Ali Şahin, Dayı Remzi gibi bilinçli işçilerle tanışır ve bu yeni arkadaşları Orhan Kemal’i yavaş yavaş uyandırmaya, ona okuma zevkini aşılamaya koyulurlar. Bu esnada Orhan Kemal Adana’da Milli Mensucat Fabrikası’nda kâtiplik yapmaktadır.

Nâzım ile tanışma

Orhan Kemal, 24 yaşındayken askere çağrılır. Teskere almasına kırk gün kala bir ihbara uğrar ve tutuklanır. Kendi deyimiyle, “komünizmin ne olduğunu bilmediği bir sırada, sırf Nâzım Hikmet ve Maksim Gorki’nin kitaplarını okuduğu gerekçesiyle beş yıla mahkum olur.”

Babası oğlunu önce Adana’ya sonra da Bursa Hapishanesi’ne aldırır. Bu arada Nâzım Hikmet de Bursa’ya nakledilir. Orhan Kemal’le hapishane arkadaşı olurlar.

İlk şiirlerini burada yazmaya başlar. Bu şiirleri Nâzım’a okur ve aldığı yanıtlar beklemediği tarzda olur: “Kâfi kardeşim kâfi... Bir başkasına lütfen... Berbat!..Tekrar bir başkası... Rezalet! ... Peki kardeşim, bütün bu lâfebeliklerine, hokkabazlıklara, affedin tâbirimi, ne lüzum var? Samimiyetle duymadığınız şeyleri niçin yazıyorsunuz? Bakın, aklı başında bir insansınız... Duyduklarınızı, hiçbir zaman duyamayacağınız tarzda yazıp komikleşmekle kendi kendinize iftira ettiğinizin farkında değil misiniz?”

Orhan Kemal bu eleştirilere bozulsa da, Nâzım düşüncelerini söylemeye devam eder ve bir gün şöyle der: “Sizinle yakından meşgul olmak istiyorum... Yani kültürünüzle... Evvelâ Fransızca, sonra diğer kültür bahisleri üzerine muntazaman dersler yapacağız...Tahammülünüz var mı?” Orhan Kemal kabul eder ve öğretmeninin derslerini dikkâtle izler. Her gün en az yedi sekiz saat olmak üzere ders çalışarak kendini geliştirir. İlk romanının müsveddesini gösterdiğinde Nâzım heyecanla, “Bırak şiiri miiri birader, hikâye yaz, roman yaz sen’” der. Orhan Kemal’in kendini romana adayışı böyle başlar.

Bir kez daha yargı önünde

Hapisten çıktıktan sonra eserleri bir bir yayınlanmaya başlayan Orhan Kemal 1956’da yazdığı Arka Sokak adlı hikâyesinden dolayı kovuşturmaya uğrar. Mahkemede hâkimin, “Konularını neden hep fakir fukaradan, işçilerden alıyorsun? Türkiye’de iyi yaşayan varlıklı insanlar yok mu?” demesi üzerine, “Ben gerçekçi yazarım. En iyi bildiğim konuları ele alırım. Varlıklı yurttaşların yaşayışlarını bilmiyorum, nasıl yaşadıklarından haberim yok” deyip beraat eder.

Orhan Kemal, aralarında “Devlet Kuşu”, “Gurbet Kuşları”, “72. Koğuş” gibi tanınmış eserlerinin de bulunduğu birçok roman ve hikaye yazmıştır. Eserlerini toplumsal gerçekçi bakış açısıyla üreten yazar, sanatçının, halkının sorunları karşısında sadece bir tanık değil, aynı zamanda o sorunları aydınlatıcı bir tarzda işleyip, toplumun bilinçlenmesine yönelik kullanan kişi olması gerektiğini düşünmüştür.

Öldüğünde, cenazesi Edirne’den Babaeski’ye getirildiğinde bir işçi arabaya yaklaşarak elindeki çiçek demetini uzatır. Demetin üzerindeki bantta şunlar yazar: “Biz işçiler, hatıran önünde saygıyla eğiliriz.”

Kaynak: Asım Bezirci, “Orhan Kemal”, Evrensel Basım Yayın


[email protected]