Ana Sayfa | |||
İnternette Orhan Kemal |
|||
|
|||
|
|||
Orhan Kemal' den Üç Öykü -
Üç Kadın - Üç Yaşam: GiRİŞ Yazar öyküsünü oluştururken, öykü dışındaki gerçek dünyada var olan ve herkesin bildiği gerçekleri oldukları gibi öyküye aktarmaz. Onları düş gücünün yardımıyla geliştirerek aktarır. Yazarın görevi, gerçekleri, onlara sürekli gönderimde bulunarak okuyucusuna iletmektir. Dilin gerçekleri yansıtması konusunda iki tür ikili karşıtlıktan söz etmek olasıdır: 1.
Dil/Dış Dünyadaki Gerçekler Düzenli dilbilgisi kurallarıyla oluşturulan gündelik dil ya da bilimsel metinleri oluşturan dil kullanımları dış dünyadaki gerçekleri belirli bir ölçüde oldukları gibi yansıtabilirler. Ancak öykü yazarı öykü metnini oluşturan kurmaca dili (fictional language) kullanırken aşağıda sözü edilen konularla ilgili kimi kararlar vermek durumundadır. Bu kararlar şöyle özetlenebilir: 1- Yazar ileteceği bilginin miktarı konusunda karar verecektir. Bir yazarın öyküsünde kullandığı kurmaca dili incelerken ya da onun biçemini saptarken, araştırmacı/okuyucunun öykü dilinin düşünsel işlevini göz önünde bulundurması gerekmektedir. Halliday, öykü dilinin düşünsel işlevinin (1) yazarın dünya görüşünü yansıttığını, dolayısıyla da söz konusu dil kullanımının öykü yazarının gerçek dünya ile ilgili bakış açısını, bilgi birikimi ve deneyimlerinden oluştuğunu belirtmektedir. Halliday'e göre öykü dilinin düşünsel işlevi, aynı zamanda (2) yazarın iç dünyasının dışa yansımalarını, dış dünyadaki gerçeklere karşı geliştirdiği tepkileri, onları algılama biçimlerini, bilişselliğini, dili yazın alanında kullanma ve anlama yetilerini de kapsamaktadır. Kısacası, yazarın öyküye özel dil kullanımı onun dünya görüşünü ve ideolojisini yansıtır (Halliday, s: 58-59). AMAÇ Dış dünyadaki gerçekleri, halkın içinden geldikleri için, daha yakından izleyip gözlemleyen, 1940 kuşağı gerçekçi öykücülerinden biri olan Orhan Kemal'in, söz konusu gerçekleri yazdığı öykülerin diline nasıl yansıttığını daha iyi anlayabilmek için onun öykülerini yazdığı dönemin genel özelliklerine kısaca göz atmak yararlı olacaktır. 1940'lı yıllar, gerçekçiliğin Türk öyküsünde egemen bir sanat anlayışı olarak yerleştiği bir dönemdir. Aslında bu dönem ırk üstünlüğüne dayalı bir toplum düzeninden yana olanlarla, sömürünün ve eşitsizliğin ortadan kalkmasını isteyenler arasında çatışmaların baş gösterdiği bir dönemdir. 1939 - 1946 yılları arasında yukarıda sözü edilen düşüncelerden ikincisinin temsil edildiği ve "sanatın toplumsal işlevinin savunulduğu" Ses, Yeni Ses, Yeni Edebiyat, Hamle, Yurt ve Dünya, Gün, Ant, Söz gibi dergilerin çıkarıldığı dönemdir. 1940 kuşağı adıyla anılan ve eserlerinde, o dönemin edebiyatına egemen olan savaş karşıtı düşünceleri yansıtan Halikarnas Balıkçısı, Samim Kocagöz, Kemal Bilbaşar ve Orhan Kemal gibi öykücüler bu dönemde belirmişlerdir. " Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki kurtuluş ve bağımsızlık coşkusunu yaşamış, yeni bir toplum yaratma düşüncesini benimsemiş" bir kuşaktan oluşan ve " yaşları yirmiyle kırk arasında değişen bu sanatçılar, belli bir ideolojiye bağlanmasalar da çağdaş düşünceyle beslenmişler, dünyada olup bitenleri yakından izler olmuşlar, halkın içinden gelmişlerdir" (Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 3, s. 591). Orhan Kemal (1914 - 1970) 1940 yıllarından itibaren yayınladığı öykülerinde "romanlarına oranla, daha yalın ve çarpıcı bir gerçekçilik anlayışından yola çıkar. Irgatların, gündelikçilerin, çırak ve işçilerin yaşamını insancıl bir sevgiyle yansıtırken, toplumsal, giderek ekonomik çelişkileri de göz ardı etmez. Sömürünün, kırsal kesimde ya da sanayi kesiminde olsun, ağa - patron baskısının yol açtığı dramları sergiler. Popülizme sapmadan kentin kenar mahallelerinde oturan emekçi halkın günlük yaşamını, özlem ve düşlerini kendine özgü bir duyarlılıkla anlatır. Ne var ki, dil beğenisi, biçim kaygısı, bu duyarlılık yüzünden ikinci planda kalmıştır hep" (Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 3, s. 624). Orhan Kemal, öykülerinde ve romanlarında, " güç yaşama koşulları içindeki küçük insanları, onların geçim sıkıntılarını canlandırır. Ancak sanat anlayışı yalnızca tanıklık etmeyi değil, halkın daha iyi bir yaşama ulaşmasına yardımcı olacak uyarıcı, yönlendirici bir gerçekçilik yolunu izlemiştir... Gurbetçilerin İstanbul'daki yaşamından kesitler vererek... köylülerin, ırgatların, küçük el sanatlarıyla uğraşanların, küçük memurların... kadınlarla, genç kızlar ve çocukların serüvenlerini ele alan ... kenar mahallede yaşayan, kendi toplumsal konumlarından daha geriye itilmiş ailedeki kadınlarla ilgili" eserler yazmıştır (Büyük Larousse, cilt 17, s: 8880). İstanbul gibi büyük kentlerdeki küçük insanların sorunlarını işleyen ve gerçekçi edebiyatımızın önde gelen yazarlarından biri olan Orhan Kemal, "diyaloglara dayanan yalın anlatımı ve olay örgüsüyle kimi zaman senaryo tekniğine yaklaştı" (Büyük Ansiklopedi, Cilt 12, s: 4393). Bu araştırma, öykülerinde, dış dünyadaki gerçekleri en yalın ve doğru biçimleriyle yansıtmayı amaçlayan Orhan Kemal'in, Çukurova'dan ayrılıp İstanbul'a yerleştikten sonra bu büyük kentteki marjinal kesimlerde yaşayan üç ayrı gerçekçi marjinal kadın tipini üç öyküsünde nasıl ele aldığını, yazınsal dilbilimin önerdiği kimi kuram ve yöntemlerden yola çıkarak incelemeyi amaçlamaktadır.
YÖNTEM Orhan Kemal'in İstanbul'da yaşayan ve marjinal kesimin temsilcilerinden olan üç ayrı kadının yaşamlarından birer kesiti de ele aldığı ve "İstanbul'da kadın" ile ilgili kişisel gözlemlerine dayandırdığı Yerli Turist, Yaşlı Kadın ve Marilyn adlı öyküleri, Renkema (1993) tarafından belirlenen ve öyküdeki küçük ölçekli yapıların birbirleriyle olan ilişkilerini ele alan metinsellik kıstasları ile, Salkie (1995) tarafından önerilen, öyküde büyük ölçekli yapılar konulu yöntemler doğrultusunda ele alınacaktır. Söz konusu yöntemleri aşağıdaki şekilde özetlemek olasıdır: Renkema (1993) metinsellik olgusunu aşağıda belirtilen kıstaslara göre sınıflandırmaktadır:
A) Bağlaşıklık (Cohesion)
Salkie (1995) öyküde büyük ölçekli yapıları dört ana bölümde toplamaktadır: (a) Arka plan (Background) Bir öyküdeki her hangi bir öğenin yorumu kimi zaman aynı öykünün içinde bulunan bir başka öğeye gönderimde bulunularak, kimi zaman da öykü dışındaki gerçeklere dayandırılarak gerçekleştirilebilir (Renkema, 1993: 36). Bu durum, Orhan Kemal'in söz konusu öykülerinde şu şekilde ortaya çıkmaktadır: A) Bağlaşıklık, öyküdeki bir öğenin bir başka öğeye bağımlı olarak yorumlanmasına işaret etmektedir. Diğer bir deyişle, öyküyü oluşturan sözcük, sözcük öbeği ve tümceler arasında nedensellik, zaman uyumu, eşanlamlılık ya da zıt anlamlılık ve gönderimsel ilişkiler gibi bağlantılar kurulması yollarının incelenmesini ele alır. Öykülerini çoğunlukla basit tümcelerle yazan ve çoğunlukla diyalogları kullanan Orhan Kemal, özellikle diyaloglarda konuşmacılar arasında birbirini tamamlayan konuşmalara yer vermektedir. Örnek 1: - Bu devirde dedi kız evladı mı... Yukarıdaki örneğe bakıldığında annesinin sözlerini kızının tamamladığı, dolayısıyla da yarım bırakılan tümcenin uyumlu bir şekilde tamamlandığı görülmektedir. Örnek 2: - Yook, gelinime laf yok! O olmazsa... Örnek 2'de yaşlı kadının kullandığı şart tümcesi otobüs yolcularından biri tarafından tamamlanmaktadır. Bu durum diyaloğun daha sonraki bölümünde de sürdürülmekte ve anlam bütünlüğü sağlanmaktadır. Örnek 5'e bakıldığında "Erkek gibi" sözcük öbeğinin tekrarlandığı ve öykünün giriş paragrafları arasında ilişki kurulduğu görülmektedir. Örnek 12'deyse tekrarlanan birimler (kocası, nasıl anlatmalıydı, İstanbul) tümceleri birbirlerine bağlanmakta, paragrafın içinde uyum sağlanmaktadır. B) Bağdaşıklık, öykünün öykü dışı gerçeklere gönderimde bulunularak yorumlanmasına işaret eder., çünkü yazarın öykü içinde verdiği bilgiler özel bir düzene göre sıralanır ve öykünün yorumlanması yazarın ve okuyucunun dış dünya gerçekleriyle ilgili bilgi ve beklentisine dayandırılır. Öyküler, yazar ve okuyucunun belki de bilinçli olarak farkında olmadıkları kimi bilgi dizgelerinden oluşurlar. Bu dizgelerden birisi de Salkie'nin (1995) önerdiği ve dört aşamadan oluşan arka plan, - sorun - çözüm -değerlendirme dizgesidir. (91) Bu dizge, Orhan Kemal'in kadın konusuna değinen üç öyküsünden alınan bölümlerde şöyle örneklendirilebilir: (a) Arka plan: Öyküde yer alan zaman, mekan ve kişileri içerir. Orhan Kemal'in üç öyküsünde de zaman ve yer 1940'lı yılların İstanbul'udur. Baş kişiler ise İstanbul'da yaşayan üç marjinal kadındır. Üçü de varlıklarını kendi yaşam felsefeleri doğrultusunda büyük kentte sürdürmeye çalışmaktadırlar. Orhan Kemal, o dönemin İstanbul'unun yollarında gözlerine takılan bu kadınları, okuyucusuna, öykülerinin girişlerinde şöyle tasvir etmektedir: Örnek 3: Bir kadın, yaşlı ufak, kırış kırış. Durağın kaldırımına çömelmiş. Kalkmak için davrandı, Örnek 4: Beli kocaman fiyonklu, bebe yakalı, karpuz kollu pembe elbisesi içinde dehşetli Göğsü vaktinden evvel gelişse bile, boyu omuzları ufacık ayaklarıyla, çocuktu. Yalnız gözleri ... Yanı başında iki gözü iki çeşme annesini kayıtsızlıkla dinlerken, tatlı ela gözleri arada yanındaki arkadaşlarına dönüyor, gururlu gururlu gülümsüyordu. Üç arkadaşının üçü de hemen hemen onun gibi giyinmişti. Ona gıptayla bakıyorlardı. Oysa, kahramanlığını müdrikti hani. (Kemal, Marilyn, s: 292). (c) Çözüm kişilerle ilgili ihtiyaçların giderilmesini, çelişkilerin düzeltilmesini ya da engelin giderilmesini gerektirir. Orhan Kemal'in üç öyküsünün baş kişileri sorunlarının çözümlerini kendilerince doğru buldukları şekilde gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar: 13 yaşındaki Marilyn çözümü evli olduğunu iddia etmekte ve intihar tehdidinde bulunmakta, yerli turist de kendi çözümünü sokaklarda rastladığı hamal ve şoförleri erkeksi davranışları ve garip giyim tarzıyla şaşırtmakta, İstanbul'lular gibi davranmakta ( ! ) bulmaktadır. Yaşlı kadına gelince, onun kendi sorunlarını çözmek için bulduğu yol ise oğlundan dayak yedikten sonra evinden kaçarak Karacaahmet mezarlığına yerleşmek ve bu arada da otobüste karşılaştığı tanımadığı insanlarla sorunlarını paylaşmaktır. Orhan Kemal'in baş kişilerinin kendi sorunlarını çözmek için geliştirdikleri yöntemleri öykülerden seçilen bölümlerle şu şekilde örneklemek olasıdır: Örnek 10: Az sonra mahkeme kapısı açıldı. Peşin, jandarmalarla bilekleri kelepçeli Doğan, arkasından Örnek 11: - Doğru, doğru ya, başı çok kalabalık yavrumun. Ben, kaynanası, kayınbabası, kayınları, Örnek 12: - Belki de o biçim olduğuma hükmettin. (D) Değerlendirme, aslında öyküde bulunan çözümün yazar ve okuyucu tarafından nasıl değerlendirildiğidir ya da birden fazla çözüm bulunmuşsa hangisinin en doğru olarak kabul edilebileceğidir. Orhan Kemal'in söz konusu öykülerinin baş kişilerinin kendilerince buldukları çözümler okuyucuda acı bir tebessüm oluşturacak niteliktedir. Zaten Orhan Kemal'in de okuyucudan beklediği de böyle bir yaklaşımdır. C) Amaç, öykülerin belirli amaçlara yönelik iletiler taşımaları gerekliliğine işaret etmektedir. Örneklere bakıldığında, istemi dışında ailesince istemediği bir evliliğe zorlanan genç bir kızın (Yerli Turist) boşandıktan sonra kişiliğini nasıl tümüyle değiştirdiğini ve İstanbul'da var olduğunu varsaydığı bir yaşam biçimine bir günlüğüne nasıl ayak uydurmaya çalıştığı, belki de topluma bu şekilde karşı çıktığı; küçük bir kızla yaşlı bir kadının mutsuzlukları nedeniyle evlerini terk etmeleri 1940'ların İstanbul'undan insan manzaraları olarak okuyucuya sunulmaktadır. D) Kabul edilebilirlik, öykünün hedef okuyucunun onayladığı fikirleri içermesine işaret etmektedir. Yukarıdaki örneklere bakıldığında öykülerin iki tür okuyucuya hitap ettiği anlaşılmaktadır: (1) İstanbul'daki yaşam biçimlerini bilmeyen ve öyküleri okuduktan sonra bu büyük kentteki yaşam biçimi konusunda belirli bir döneme ait bilgi edinen okuyucu, (2) İstanbul'un geçmişini ve şimdiki durumunu iyi bilen ve İstanbul'daki yaşam biçimi konusundaki kendi bilgilerine dayanarak Orhan Kemal'in konuyla ilgili verdiği bilgileri onaylayan ya da onaylamayan okuyucu türü. E) Bilgilendirme, öykünün yeni bilgiler içermesine işaret eder. Orhan Kemal söz konusu öykülerinin baş kişilerini tanıtırken, aynı zamanda da İstanbul'daki yaşam biçimleri hakkında kendi bakış açısından yorum getirmektedir. F) Durumsallık, öykünün içinde yer aldığı durumsal bağlama işaret eder. Söz konusu üç öykünün içinde yer aldıkları durumsal bağlam İstanbul ve bu kentteki marjinal yaşam biçimlerinden verilen kesitlerdir. G) Metinlerarasılık, öyküyü oluşturan bölümlerin birbirleriyle olan ilişkilerine ve içerdikleri bilgilerin birbirlerine gönderimde bulunmasına işaret etmektedir. Bu durum da öykülerin her birinin parçaları uyumlu olan dizgelere sahip olduklarını göstermektedir. SONUÇ Orhan Kemal, Marilyn, Yerli Turist ve Yaşlı Kadın adlı öykülerinde 1940'lı yılların İstanbul'unda yaşayan, toplum dışına itilmiş, kentin kenar mahallelerinde oturan ve ekonomik zorluklar içinde bulunan farklı yaşlardaki üç kadının düş kırıklıklarını, sorunlarını ve bu sorunlara kendilerinin getirdikleri çözümleri, güçlü gözlemlerine dayanarak okuyucusuna aktarmaktadır. Öykülerin sonuç bölümlerini okuyucuyu buruk bir şekilde gülümseten şu tümceler oluşturmaktadır: Örnek 13: Benim evim bundan sonra kocamın evidir, babamın evini istemiyorum, istemiyorum,
efendim. Vallahi öldürürüm kendimi, billahi öldürürüm! Örnek 14: - Yarın sen kendi yoluna, ben kendi yoluma gideceğiz çünkü. Yarından itibaren "namuslu Örnek 15: Kavgacılar hışımla indiler. Yaşlı kadın bir şeyler mırıldanıyordu. Dikkat ettim, Habil'le Orhan Kemal öykülerinin baş kişilerini gerçek dünyada gözlemlediği kişilikleriyle gerçekçi betimleme ve dil kullanımlarıyla okuyucusuna aktarmaktadır. Bu tutumuyla da toplumun çoğunluğunu oluşturan bu tür insanları hem onlar gibilerini tanıma fırsatı olmayan okuyucularına tanıtmakta, hem de kendileri de aslında onlardan olanlara yardımcı, uyarıcı ve yönlendirici olabilecek nitelikte gerçekçi bir yol izlemektedir. Orhan Kemal'in öykülerine arka plan - sorun - çözüm - değerlendirme dizgesinden oluşan büyük ölçekli bir kurgu hakimdir. Onun öykülerini gerçekçi kılan özelliklerden biri de, diyaloglarının doğallığının yanı sıra, işte bu tür bir kurgunun varlığıdır. Çünkü öykü dışı gerçek dünyada da yaşamlarını halen sürdürmekte olan bu küçük insanlar belirli arka planların önünde sorunlarına çözüm aramakta, bulamadıkları zaman da kendilerince doğru olan çözümleri yine kendileri oluşturmakta, bu çözümleri değerlendirme görevini de diğer insanlara bırakmaktadırlar. Orhan Kemal'in dil kullanımı gerçek dünya ile ilgili gözlemlerini olduğu gibi yansıtacak kadar gerçekçi ve gündelik dil kullanımına yakındır. Okuyucusuna, öykülerinin baş kişileriyle ilgili aktardığı bilgilerin miktarı, gözlemlediği gerçeklerle sınırlıdır. Türü ise içinde yaşadığı toplumun kimi insanlarının sorunları ve kendi kendilerine buldukları çözümlerdir. Ve yazar aslında bu insanları çok iyi tanımaktadır. KAYNAKÇA Büyük Ansiklopedi. (1990). İstanbul: Milliyet Yayınları, Cilt 12, s: 4393. Bu yazı daha önce aşağıdaki gibi yayınlanmıştır: Erden, Aysu (1999) "Orhan Kemal'den Üç Öyku-Üç Kadın-Üc Yaşam: Sorunlarına ve Çözümlerine Dilbilimsel Bir Yaklaşım" Üçüncü Öyküler, Bahar 99, Sayı:4, ss:24-32 |
|||
|
|||