Ana Sayfa | |||
İnternette Orhan Kemal | |||
| |||
| |||
Orhan Kemal Orhan Kemal, 1914'de zengin ve entellektüel bir ailenin çocuğu olarak doğmuş. Rahat aile ortamı, babasının siyasal nedenlerle sürgüne gitmesiyle bozulmuş. Çocuk yaşta babasıyla birlikte sürgünü yaşamış, ekmek kavgasına girişmiş. Babasından izin koparıp Adana'ya geri dönmüş, delikanlılık çağı çeşitli işlerde çalışmakla geçmiş. 1950'de İstanbul'a göçmüş ve kalan ömrünü "kalem işçisi" olarak sürdürmüştür. Orhan Kemal'den bize 12 öykü kitabı, 27 roman, birkaç oyun ve sayısız senaryo kaldı. Bıraktığı bu mirasla, Türk edebiyatının çok üreten yazarlarımızdan biridir. Okulda edebiyatla başı hoş olmayan Orhan Kemal de şiirle başlamış işe, ölçülü uyaklı şiirler yazmış. Askerde çarptırıldığı cezayı çekerken Bursa hapishanesinde Nâzım Hikmet’le tanıştıktan sonra şiirden ayrılıp düzyazıya, öyküye yönelmiş, öykünün yetmediği yerde romana dönüştürmüş işi. Bazı eleştirmenler onun Maksim Gorki ve Paniat İstirati'den etkilendiğinde birleşirler. Türk öyküsü, romanı bir etkilenmenin, yer yer bir "taklit"in ürünü değil midir zaten? Doğrudur belki de, Orhan Kemal'in okuduğu bu yazarlardan etkilendiği. Fakat o, toplumculuk ve gerçekçilik yolunda daha çok Nâzım Hikmet'ten etkilenmiştir. Orhan Kemal, ne dış dünyadaki ne de Türk yazınındaki öncüllerinin, etkileyenlerinin taklitçisi olmuş; gerek özde gerekse biçimde özgün olanı, yeni olanı aramaya çalışmıştır. Bu çaba çoğu kez "konu" ve "dil" ile sınırlı kalsa da bence o bir "Orhan Kemal" türü yaratma başarısına ulaşmıştır. Orhan Kemal, konu seçiminde ve insana bakışında toplumcu, anlatımda eleştirel gerçekçidir. Onun işlediği, yansıttığı gerçeklik, tasarımlanmış bir gerçeklik değildir. Anlattıkları, yazdıkları gerçek yaşam(ın)dan, gerçek yaşamdaki gözlemlerden kaynaklanır. Haksızlığa, sömürüye dayalı bir toplum düzenine karşı, yanında yer aldığı "Küçük Adam/Kadın"lar ve onların sorunları, yaşamdaki gerçeklikle örtüşür. Eğer, sanatçının/yazarın görevlerinden biri de "çağının tanıklığı" ise, Orhan Kemal bunu insandan yana ve eleştirel bir bakışla çok başarılı bir biçimde yapmıştır, kanımca. O, feodal bir yapıdan zorlama bir kapitalizme geçişin vahşi, acımasız, ilkel sürecini yaşayan bir toplumun en alt kesimlerine, bu "ağır geçişin" ezdiği, yabancılaştırdığı "küçük insanlara" adeta büyüteçle yönelir, onların iç ve dış dünyalarını yer yer belgesele varan bir düzeyde yansıtır. Orhan Kemal ırgatları, işçileri, yerini yitiren orta sınıf insanlarını, vurguncuları, "sınıf atlayan"ları, sosyal ve ekonomik çevreleri ile anlatır. O, öykü ve romanlarındaki kişilerine karşı önyargılı değildir. Olumlu "kahramanlar"ı idealize etmediği gibi, olumsuz tipleri de aşağılamaz. Örneğin, yarattığı özgün tiplerden biri olan "Murtaza"dan nefret ettirmez bizi. Kadınlara yaklaşımı genelde olumludur. Ancak, kadını erkekten ayn düşünmez; onun kadın kahramanları "eşitlikçi" ya da "direnen" kadınlar değildir. Orhan Kemal'in "küçük insanlar"ının bir boyutunu da çocuklar oluşturur. Sevecen ve meraklı bir biçimde gözlemler çocuğun dünyasını. Onları sömüren, suça iten, çocukluklarını yaşatmayan düzeni ve sosyal koşulları yer yer dokunaklı bir biçimde sergiler. Commics ve sinemanın çocuklara etkisini somut bir biçimde gösterir. Onun kişileri arasında ''çalışanlar'' ağırlıktaysa, öykülerinde de "çalışan çocuklar '' öne çıkar. Orhan Kemal'in işçilerinin "bilinçsiz" olduğu söylenmiştir kimilerince. Fethi Naci de "Bereketli Topraklar Üzerinde"yi "bilinçsizliğin romanı" olarak niteler. Böyle bir yargı, gerçekçilik anlayışı ve edebiyata yüklenen "işlevler" den bağımsız değil şüphesiz. Bu bağlamda Orhan Kemal elbette "çok politik" bir yazar olarak tanımlanamaz. O'nun işçileri doğrudan "bilinçlendirme" gibi bir çabası yoktur. Fakat o, emek-sermaye çatışmasını, sınıf çelişkilerini, kapitalist "yabancılaşma"yı bilen ve bunu insanda gösteren, hem de başarıyla gösteren ilk "toplumcu" yazarlarımızdandır. O işçileri sınıf bilinci ve devrim fikirleri ile donatmaya kalkışmaz, ama onlara toplumsal kavgada almaları gereken yeri ustaca gösterir. Orhan Kemal bir "ahlakçı" da değildir, fakat insanın özündeki cevhere, 'iyi"ye inanır. Bu, insanı daha güzele, daha insancıla ulaştıracak ilk koşuldur.Ve onu okuyanlar hiçbir zaman anlattıklarına kayıtsız kalamazlar, en azından düşünsel ve duygusal düzlemde tavır almaya zorlanırlar. Bana göre Orhan Kemal, "Küçük Adam"in güçlü anlatıcısıdır. Anlatan kendisi değildir aslında, kişiler, "küçük adamlar/kadınlar" kendilerini bizzat anlatırlar. Orhan Kemal daha çok onları konuşturur. O, bir diyalog ustasıdır. Konuşma, hem devinim hem gerilimdir. Tiplemeyi bile dilin yardımıyla yapmaya çalışır. Bunun bir sonucu olarak yalın ve anlaşılır bir anlatımı tercih eder. Dile oldukça özen gösterir. Öykü ve romanın dil dışı öğelerinde yenilikçi olduğu söylenemez. Ancak, seçtiği temalar, kişiler ve gerçeklik karşısında aldığı tavırla bir "yenilikçi"ve önemli bir "temel taşı"dır Türk yazınında. | |||
| |||