Ana Sayfa | |||
İnternette Orhan Kemal | |||
| |||
| |||
EN SEVDİĞİM ORHAN VE EN SEVDİĞİM KEMAL: ORHAN KEMAL El Kızı’nı okuduğumda sanıyorum 13 ya da 14 yaşındaydım. Acıklı hikayelerden kendimi bildim bileli hoşlanmadığım halde bu kitapta beni çeken, o yaşlarda adını koyamadığım bir şeyler vardı. Hemen arkasından Hanımın Çiftliği’ni elime aldım. Bir gecede o da bitti. Sonra Eskici Dükkanı, Devlet Kuşu. Okulda ödev diye okuduğumuz romanlardan öyle farklıydılar ki. Ve artık onlardan bunalınca soluk almak için sarıldığım Tom Miks ve Red Kid yerine Orhan Kemal beni teneffüse çıkarıyordu. Aslında genç bir okuyucuyu avarelikten usulca çekip edebiyat dünyasının derin sularına taşıyordu, böylece. O sulara ona tutunup açılmasam öteki Kemaller’le ve öteki Orhanlar’la belki de hiç tanışamayacaktım. Kimbilir belki de bu yüzden en sevdiğim Orhan da, Kemal de Orhan Kemal'dir. Onu daha yakından tanımamı ise Fikret Otyam’ın mektuplarını topladığı kitabı sağladı . O yaz yediğim en şiddetli vurgundu, mektuplar. Bir anlamda hayatla tanışma. O’nun deyişiyle hayatla toslaşma. Yoksulluğa nasıl katlanılır? Aşk ne biçim bir şeydir? Evlat sevgisinden öte sevda var mıdır? Alın teri niçin en değerlidir? Dostluk neden kardeşlikten ileridir? Eyvallahsız yaşamanın bedeli neyle ödenir? Korkaklığın neye faydası vardır? Yıllar geçerken karşıma çıkan yol ayrımlarında bu ve benzeri soruların o kitaptaki cevapları bana sayısız defalar kılavuzluk yaptı. Zor ama başı dik yaşamanın tarifsiz zevkini tattırdı. Bütün bunlar için Fikret Otyam’a teşekkür borcumu Orhan Kemal'in ancak 30 yıl sonra Orhan Kemal Müzesi’ndeki İkbal Kahvesi'nde karşılaştığımızda ödeyebildim. Ya Orhan Kemal’e? Orhan Kemal’e borçluyum. Orhan Kemal’e sizler de borçlusunuz. Okusanız da okumasanız da edebiyat tarihimize kazandırdığı eserleri için. Alsanız da almasanız da, özü sözü bir olmanın derslerini bizzat yaşayarak verdiği için. "Özü sözü bir olmak".. Dile kolay ama gerçekleştirilmesi öyle zor iş ki. Hele günümüzde. Bu yüzden de özü sözü bir olanı bulmak artık zor. Ama böyle birini anlatmak daha da zor. İçi boşalan kelimelerle mi anlatacaksınız, çoktan anlamlarını yitirmiş kavramlarla mı? Sevmek deseniz şehvet anlaşılır. Dostluk deseniz karşılıklı menfaat. Başarının eş anlamı hanidir para, mevki, en çok da şöhret. Emek yorgunluk, hoşgörü arsızlık, hak aramak şirretlik, dobralık, dürüstlük edepsizlik sanılmakta. Orhan Kemal hakkında yazılmış yazılardan bulabildiklerimin hepsini okudum. Sonra o yazılara bir de günümüz değerlerinin pencerelerinden bakmaya çalıştım. "So what?" dedi o pencerelerden kafasını uzatan biri. Öteki pencerede arsız arsız sırıtan "Eee yani?" diye tercüman oldu ona. Başka bir pencereden feryat figan bir ses yükseldi, "Ben yazar olmayacağım, sanatçı olacağım. Anamı, babamı, 7 kardeşimi kurtaracağım sanatçı olunca. Hepsini bir eli yağda , bir eli balda yaşatacağım". Buyurun bakalım. Buyurun da anlatın. Halbuki o olsa anlatırdı. Anlatabilirdi. Orhan Kemal bugün yaşasaydı, bizi birbirimize anlatırdı yine. Kimbilir belki de o zaman bu kadar kopmazdık birbirimizden. Bu kadar korkmazdık, geleceğimizden. Bu kadar şaşırmazdık gördüklerimize, duyduklarımıza. Hatta belki anlardık bile birbirimizi. Asaf Çiğiltepe'nin dediği gibi, "Bir ülkede insanları birbirine Orhan Kemal gibi yazarların varlığı yaklaştırır. "Ama Orhan Kemal 34 yıl önce öldü. 2 Haziran 1970'te. O gün bugündür, sıradan insanlardan roman kahramanlarına pek rastlanmıyor. Sadeliğin, sanata engel olmadığı unutulmuş gibi. Sade yaşamanın ve sade yazmanın. Onu özleyenler, özledikçe tekrar tekrar okuyanlar da gittikçe azalıyor. “Geç, güç, lâkin akıllarını yavaş yavaş da olsa başlarına toplıyacaklar ve bizzat kendilerinden başka onlara yâr olanın bulunamıyacağını anlıyacaklar bir gün. Ben buna inanıyorum...." diye umut bağladığı sevgili halkının durumu ise malum. Yeni yetişenler; çocuklar, gençler onu doğru dürüst tanımıyor. Hatta kimileri adını bile duymamış. Çünkü ne aile, ne okul, ne günlük gazete, ne sinema, ne tiyatro, ne televizyon Orhan Kemal'i karşılarına çıkarıyor. Oysa Orhan Kemal'le tanışmak, sevgiyle tanışmak demek, yoklukla, varlıkla, acıyla, sevinçle, emekle, namusla kısaca insanla tanışmak demek. İşte bu yüzden önemli Orhan Kemal'i okumak. Önemli daha doğrusu gerekli. Yeni kuşakları zaman kaybetmeden onunla tanıştırmamız, buluşturmamız gerek. Kitaplarını okuyarak tanışır, İstanbul'da Cihangir'deki Orhan Kemal Müzesi'nde onunla buluşabilirler. Orada ondan kalan tanıklar; yatağı, daktilosu, masası, kalemi, sigara tablası, giysileri, günlükleri, eserleri, fotoğrafları yaşamaya devam ediyor. Özellikle de muzip gülümsemesini bugüne taşıyan fotoğrafları. Mahpusluk hallerinde, futbolculuk hallerinde, yazarlık hallerinde, babalık, kocalık hallerinde, hep o muzip gülümseme var. İşte o gülümseme yazılarla anlatılamayanı dile getiriyor. İçi boşaltılan kelimelerin, anlamlarını yitirmiş kavramların beceremediğini başarıyor. Benim en sevdiğim Orhan ve en sevdiğim Kemal, Orhan Kemal, adını taşıyan müzesinde onu yok sayanlara, tanımayanlara, tanıtmayanlara ölümsüzlüğün eşsiz gücüyle meydan okuyor. | |||
| |||