Ana Sayfa

İnternette Orhan Kemal


Evrensel Gazetesi 2.6.2004

Turgay Keser

Cibali’de bir Orhan Kemal yaşadı..

Fener, Küçük Pazar, Unkapanı, Cibali gibi kimi İstanbul semtleri onun öykü ve romanlarında adı sık sık geçen yerlerden bazılarıdır. Cibali denince akla şimdilerde Kadir Has Üniversitesi olan Cibali Tütün Fabrikası gelir. Haliç kıyısında kurulu bu fabrika Cibali’den Eminönü ve Sirkeci’ye kadar uzanan semtleri birer işçi semti yapmıştır. Karşısı Haliç Tersanesi’dir. Orhan Kemal 1954 ve 1966 yılları arasında Cibali’de, bu daracık sokakları, ahşap evleriyle insanların “ekmek kavgası” verdiği şirin işçi semtinde yaşadı. Cemile romanında mahalleyi şöyle tarif eder; “Çürümüş, tahta, paslı teneke ve kerpiç yığınlarından ibaret evleriyle işçi mahallesi sanki bir seldi, bir seldi de bu sel, uzak, çok uzaklardan yuvarlana yuvarlana, köpüre köpüre, korkunç anaforlar yapa yapa gelmiş, yıllardan beri mahallenin nabzı gibi atan fabrikanın ağı, beyaz taşlarla örülü, kalın, sağlam ve yüksek dört duvarına yandan yüklenmiş, ama duvarları aşamadan takılmış kalmıştı.”

Burada iki katlı bir evde ufacık bir odada Türk Edebiyatının unutulmaz romanlarını yazdı. Semtinin bütün insanları gibi yoksuldu, beş parasızdı ama kalemini satmadı. Şimdi o, bu mahelleyi bırakıp gideli uzun yıllar bile geçmiş olsa, onu buralarda yaşarken tanıyanlar arkasından dürüst bir insan olduğunu ve koministlikten içeri alındığını hatırlıyorlar. Orhan Kemal adı bir efsane gibi hâlâ yaşıyor Cibali’de. 

Önce ekmek

Bazı zamanlar girip çay içtiği, İşçilerle konuştuğu kahvehaneler bugün değişmiş olsa da adı yaşlılar arasında anılıyor. Zamanında kömür pazarında hamallık, daha sonra esnaflık yapan 84 yaşındaki Mustafa Açıker onu uzaktan tanıyanlardan. “Efendiden bir adamdı” diyor. “Çınaraltındaki kahvede oturur çay içerdi. Ben çok eskiyim, buralarda herkesi tanırım. Kendisiyle hiç konuşmadım. Ama evine gidip gelirken görürdüm. Yakışıklı adamdı.” 
Orhan Kemal “Sabah saat dörtte kalkarım. Beni çoğunlukla gündüz sokaklarda görürler” demiyor mu zaten. İyliğin bir gün mutlaka kazanacağına inan küçük insanların yazarıdır o, “önce ekmek” diyenleri, erken yaşlarda çalışmaya başlayan çocukları yazar, mahellesinin dedikoducu kadınlarını, şimdi çoktan tarih olan Haliç vapurlarının alt tabakadan yolcularını yazar.

Konuşmalarda geri geliyor semtin geçmiş günleri, kömür pazarı, Haliç kıyısındaki cam fabrikası, meyve sebze hali, keresteciler, pazartesileri kurulan halk pazarı ve II. Dünya savaşı sırasında 15 gün yanan pamuk deposu. Bütün bu anlatılanlar aynı zamanda Orhan Kemal hikâyelerinin birçoğunun da konusunu oluşturur. Yıkıldı yıkılacak ahşap binalar ve sağdan soldan onları sıkıştırmış geniş, rahat aprtmanlar, daracık sisli sokaklar... ‘Mahalle Bekçisi Ali’ öyküsünde, fabrikadan çıktıktan sonra işçiler, terli elbiseleri, yorgun yüzleri, gürültücü arkadaşlarıyla bu sokaklardan dağılıp giderler evlerine. Çok fazla değişmemişse de Cibali, artık burada hergün düdüğü çalıp duran tütün fabrikası ve fabrikadan her çıkışta mahalle aralarına dağılıp giden işçi kalabalığı yok. Üstelik artık insanlar ne o eski insanlar ne de zaman eskisi gibi...

Şimdi “geçinmek daha zor” diyor 65 yaşındaki Zafer Yıldırım. Orhan Kemal’le aynı masada oturup içki içmiş, sohbet etmiş mahelle sakinlerinden biri. Yazarın adını pek hayırla anmasa da “O şarap içerdi, biz rakı içerdik” diyor. Niye diye sorunca; “Parası yoktu ki be” diyor. “O zaman öyleydi, bir işte de çalışmazdı, benim bildiğim kadar.” Sonra eğilip sesini kısarak “Allah’a inanmazdı” diyor ve buna hâlâ şaşarak “Bir insanın yaradanı olmaz mı yahu” diyor. Eski dönemi canlandırırcasına “Koministti. O yüzden masasına ben pek oturmazdım. Onlar Topal Mustafa’nın lokantasında yiyip içen bir gruptu. Gerçi Orhan Kemal akşamları da zaman zaman gelirdi. Her zaman değil.”

Topal Mustafa, Orhan Kemal birlikte tevkif edilmiş, koministlikle suçlanmış mahalle sakinlerinden biri. Yazarın yakın arkadaşlarından. Şimdi onun yıkılmış lokantasının yerinde, bahçesine paslı demirlerin yığılı olduğu bir hurdacı dükkânı var. Çınaraltı kahvesinin ve hurdacının önünden geçen yolun bir ucunda Cibali Tütün Fabrikası, bir ucundaysa Orhan Kemal’in yaşadığı ev bulunuyor. O zamanki insanların çok başka olduğunu söyleyen Zafer Yıldırım, “Altmış kuruşa altı kişilik nüfus geçinirdik. Sonra biraz parayı bulanların hepsi, buradan kaçıp gitti. Florya’ya, Levent’e daha lüks yerlere gitti.” Orhan Kemal’in hiçbir kitabını okumadığını söyleyen Zafer Yıldırım, mütevazi bir gülümsemeyle “Okuma bilmem ben yahu” diyor.

Devlet Kuşu’nun insanları

Şehrin sanayisine yedek parça üreten ufacık havasız atölyelerin hâlâ varlığını koruduğu, çoçukların yokuşlu sokaklarda çift kale maç ettiği bu semt, mahallenin gedikli yaşlılarına göre de fazla değişmedi. Çoğunun zengin olma hayaliyle yaşadığı kahvehanelerde oturan bu insanları Orhan Kemal ‘Devlet Kuşu’ isimli romanında anlatmıştı.

Mutlu mutsuz günlerin geçtiği o zamanların tanıdıklarından biri de yazarın alış veriş ettiği evinin alt katındaki bakkal, 95 yaşındaki Hüseyin Aslan. Orhan Kemal’in genelde Babıali’ye gidip geldiğini ara sıra kendisinden sigara aldığını anlatıyor. “Bazen geçip dükkâna otururdu. O, Mustafa Kutlu(Topal Mustafa), Gazi Şahin beraberlerdi genelde. Bunlar onun akşamcı arkadaşlarıdır. Hiçbiri kalmadı şimdi. Buraya da sonradan taşındı. Ben onlar içerden çıkacak diye ziyafet bile verdim, beş altı kişiye. Rakı aldım, evine götürdüm. Sevindim çıktıklarına. Vaad etmiştim bahçede içiririm diye. Büyük rakı aldım ya. Çok zaman geçti şimdi. Hatırlaması zor. O halkla da fazla konuşan bir insan değildi. Genelde kendi birkaç tanıdığıyla sohbet ederdi” diyor.

Orhan Kemal’in evinin bulunduğu sokak, hâlâ Cibali tütün fabrikasına giden işçilerin kadınlı erkekli kalabalığının gürültüsüyle yaşıyor onun hikâyelerinde. Ve onun küçük penceresi önünde sabahın çok erken saatlerinde ince bir daktilo sesi, belki hâlâ duymak mümkünmüş gibi geliyor insana...


[email protected]