Ana Sayfa

İnternette Orhan Kemal


Kitaplar Adası-Cumhuriyet Kitap Eki (24 Haziran 2004)

M.Sadık Aslankara

Orhan Kemal'in Öykücülüğü

Orhan Kemal, öykülerini iki temelde yapılandırıyor. İlki iyimser yapı, ikincisi insan sevgisi... Öykülerinde değişmeyen, her ne olursa olsun, koşullar neyi getirirse getirsin karşımıza çıkan paydaş yapı bizi hep aynı olguyla karşı karşıya bırakıyor: İyimserlik, insan sevgisi...

Tekin Yayınevi, Orhan Kemal'in öykülerini sekiz kitapta sunuyor. Bunlar: Ekmek Kavgası(onüçüncü basım, 2003), Sarhoşlar(sekizinci basım, 1994), Çamaşırcının Kızı(beşinci basım, 2003), 72.Koğuş(onyedinci basım, 2003), Grev(dördüncü basım, 1996), Önce Ekmek(altıncı basım, 2002), Yağmur Yüklü Bulutlar(üçüncü basım, 1996), Kırmızı Küpeler(üçüncü basım,1996), Oyuncu Kadın(dördüncü basım, 1996), Serseri Milyoner, İki Damla Gözyaşı(dördüncü basım, 1996).

Orhan Kemal öykülerindeki oluşum, onu öykücülüğümüz içinde belirginleştiren nitelikler, bu öyküleri öteki yazarların öykülerinden ayıran yanlar üzerinde geçen hafta durmuştum genel özellikleriyle. 

Ama onun öykücülüğüne çok daha derin anlamda sızmanın zamanı geldi galiba. Neler söylenebilir bu öykücülük için?

Bana sorarsanız Orhan Kemal, öykülerini iki temelde yapılandırıyor. İlki iyimser yapı, ikincisi insan sevgisi... Öykülerinde değişmeyen, her ne olursa olsun, koşullar neyi getirirse getirsin karşımıza çıkan paydaş yapı bizi hep aynı olguyla karşı karşıya bırakıyor: İyimserlik, insan sevgisi...

Şimdi önümüze serilen ayrıntıları notlayabiliriz artık...

ÖYKÜLEME AMA NASIL?

1. Hep söylenmez mi; öykünün giriş tümcesiyle bitiş tümcesi büyük önem taşır, diye. İşte Orhan Kemal öyküleri, bu sözün sınanacağı bir laboratuvar gibi alınabilir.

Orhan Kemal, hemen bütün öykülerinde gerek girişte gerekse bitirişte bu işi çok iyi bilen bir yazar tutumu sergiliyor. Bunu sapasağlam, vurucu özellik taşıyan kısa, tok, arınmış tümcelerle yapıyor genelde. Anlamıyla değil, söyleyiş biçimiyle insanı mıhlıyor girişteki ilk tümce. Bu arada öyküsünü bitirirken uçsuz bucaksız doğaya açıldığı ya da olayın şaşırtıcı boyutunu bırakıp görüntüye geçiverdiği oluyor yazarın. Yine de o, genelde, sinemasal dizilişli görsel öğelerle öyküyü bitirme eğiliminde görünüyor hep. Bir "kilitleme yöntemi" de denebilir bunun için. Gerçekten de Orhan Kemal kapıyı kilitler, pencereyi örtercesine sıkılıyor öykülerini.Tümceden çok görüntüyle, kesitle; yani olayla ilişkilenebilecek davranışla, kişinin tutumu, bundaki farklı farklı açılarla... Ama sözel anlatıma yüklenmeden uzak bir bakışla örgülenmiş bitirişler de söz konusu elbette.

2. Orhan Kemal, öykü evreninde olsun, bu evrene öykü kişilerini yerleştirmede olsun hiçbir zorlamaya girişmiyor. Evren de, kişiler de sanki bir tanıklığın yansıması biçiminde kendisini gösteriyor. Orhan Kemal, bunlarda kendi yaşam tanıklıklarından beslenmiş görünüyor hep!

Ne var ki hiçbir öyküsünde gerçek evreni, kişileri birebir yansıtarak aktarmıyor Orhan Kemal. Ama dönüştürüp de bunları öyküde çatıp kurgularken evrende, kişiler de gerçekmiş izlenimi bırakıyor. Bu içtenlikle, yazarın kendisini vermişliğiyle sağlanıyor bence; böylece öykü, gerçektenlik duygusu yayıyor baştan sona. Sözgelimi demiryolları, garlar, göç, pamuk tarlaları, fabrikalar, varoşlar vb. Kapitalistleşme sürecinin bir veriler yumağı olarak Orhan Kemal'in yetkinlikle ele alıp yansıttığı ortamlar, alanlar, sorunsallar olarak düşünülebilir.

3. Orhan Kemal'in öykü kişileri, öteki öykücülerdeki gibi yine üç öbekte toplanıyor: Kadınlar, erkekler, çocuklar... Orhan Kemal de ötekiler gibi çocuklara özel bir yer açıyor... İşçi çocuk, köylü çocuk, sokak çocuğu kimse kim, hepsine de aynı içtenlikle yaklaşıyor o. Ama öykülerde, çocukların işçilikleri, bedenlerini satmak zorunda bırakılışları nedeniyle öne çıkıyor değil bunlar. Öykünün gücü, bu çocuklara yaklaşımındaki nesnellikten, sıcaklıktan kaynaklanıyor bence.

Ancak hemen eklenmesi gerek: Orhan Kemal, cinsel açıdan sömürülen, çalıştırılan, kendilerine işkence yapılan çocukların yanında onlarda ki akıl almaz kötücülüğü, acımasızlığı da ele veriyor doğrusu, bu da öykülerin vuruculuğunu arttırıyor...

Kadınlara, hele de çalışanlarına, düşmüşlerine ayrı bir özenle yaklaşıyor Orhan Kemal. Düşmüş kadınlara gösterdiği sevecenlikte Sabahattin Ali'yle örtüşüyor bir yerde. Orhan Kemal'de kadınlarla erkekler çalışan, dayanışan emekçiler olarak acımasızlıkta, sevgisizlikte hatta zalimlikte de örtüşüyor. Tıpkı çocuk kahramanlarında olduğu gibi.

Orhan Kemal'in öykü kişileri, tek korku yaşıyor: Açlık! Derinde yatan bu korkuyu, olağanüstü bir çarpıcılıkla yansıtıyor Orhan Kemal. Onlara hiçbir ahlaksal müdahalede bulunmuyor. Bu anlamda kahramanlarına hiç mi hiç karışmayan bir tutum sergiliyor zaten o.

Ancak insanda derine sinmiş korkunun kişiyi ikizil bir açmaza sürüklediğini de görüyor besbelli Orhan Kemal. Derin korkunun tutsaklığındaki insanların Murtazalaşması, bundan yararlanmaya kalkanlarınsa müfettişleşmesi başka nasıl açıklanabilir?

İdealize edilmiş, tipleştirilmiş kahraman yok Orhan Kemal'de. Bu nedenle de doğal onun kişileri. Ama öyle ustalıkla, içerden bakışla, yanı sıra içtenlikle, gıllıgışsız bir tutumla yansıtıyor ki onları, bundan etkilenmemek elde değil!

Orhan Kemal'in büyük başarılarından biri de işte burada yatıyor. Sözgelimi onun dilencileri, memurları; dilenci, memur olmak bağlamında elbette genel özellikler yansıtıyor, ama hiçbiri diğerinin kopyası değil yine de! Hiçbir zaman çizgiselleştirmeye gitmiyor yazar bunları.

4. Orhan Kemal öykülemede yer yer kara anlatıdan, aykırı gerçekçilikten hatta düşlemcilikten bile yararlanıyor. Bu, onun aynı model öyküler üretmekten yana olmadığını göstermesi bakımından önemli bir ipucu olarak alınabilir herhalde.

Gerçekten de onun öykülerine bıyık altı incecik bir gülümseme, n'olup bittiğini bilen birinin alaysaması da eklenir sıklıkla... Buysa, sonunda dönüp olaşıp olgun bir kara anlatıyla kol kola giriyor. Bunlar, öykülere derinlerde bir soyutlayım düzeyi de kazandırıyor aynı zamanda.

5. Orhan Kemal, göz kamaştırıcı konuşma örgüleri yerleştirmekte usta öykülerine... İlk dönem öykülerinin bu açıdan pek zengin olduğu öne sürülemez. Ne ki sonradan bu örgü hem zenginleşiyor hem de tüm anlatıya yayılıp salt konuşma örgüsünden oluşan öyküye dönüşebiliyor.

1942'lerdeki ilk ürünlerine oranla 1947-48'lerden başlayarak konuşma örgülü öykü yapılandırmasını kendine özgü biçemle yetkinleştirip süreç içinde doruğa çıkardığı da söylenebilir onun. Konuşma örgüsündeki bu başarı, kuşkusuz kişilerinin doğallığından da kaynalanıyor. Çünkü öykü kişileri olarak konuşuyorlar, yazarın seslendirdiği kişiler olarak değil!

6. Orhan Kemal'in ustabaşılı, bekçili, nöbetçili öyküleri, bu insanları ne denli yakından tanıdığını, bunlara nasıl da içeriden bakışla yaklaştığını gösteriyor. Sonraki yıllarında "Murtaza" gibi bir dünya klasiği yaratabilmiş olmasını, geçmişindeki bu birikime bağlayabilmek olanaklı.

7. Orhan Kemal'in ilk dönem öykülerinde, hatta 1940 sonlarına dek yabancı sözcük oldukça fazla. Ama 1950'lerde arındığı, 1960'lardaysa dildeki bu arınmışlığına, eksiltmeli anlatımının da katıldığı eklenebilir. Denebilir ki, Orhan Kemal'in öyküleri, dilsel bağlamda 1950'lerde ciddi değişimler geçiriyor.

8. Orhan Kemal'in öyküyü, zaman zaman koşut kurgularla yapılandırdığı öne sürülebilir. Başarılı örnekler verdiği de.

9. Orhan Kemal, öyküde belirgin şaşırtmaya, süprizli sona düşkünlük gösteren bir yazar değil. Ne var ki, pek çok öyküsünde, okurunu, yaşamın cilvesiyle yüzleştirmek isteyen yumuşak bir şaşırtmacaya yöneldiği de görülüyor onun!

DÜNDEN YARINA 
ORHAN KEMAL ÖYKÜLERİ

Orhan Kemal öykülerinin, belki en zayıf yanı öykü kişilerinin konuşmalarındaki yerel ağız. Yazarın konuşma örgülerine kattığı ağızlar, öykünün okunmasını yer yer güçleştiriyor çünkü.
Öte yandan kimi sözcüklerdeki yazım yanlışları, birleşik ya da ayrı yazılması gereken sözcüklerin kurala uymayan yazımları, düzeltme imlerindeki eksiklik ya da fazlalıklar, okumada tökezlemeye yol açıyor yazık ki! Bu arada ayrı adlarla yayımlanmış kimi öykü örneklerindeki(örneğin Sarhoşlar'daki "İş" ile Grev'deki "Burhan Bey" aynı öyküdür) çapraşıklık da giderilebilir.

Bunların düzeltilmesi, öykülerin yarına ulaşmasını kamçılayıcı kolaylık da sağlayacaktır herhalde. Böylece yeni kuşaklar daha kolay alımlayıp benimseyecektir bu öyküleri!

Orhan Kemal, öykülerinde yinelemeye hemen hiç yer vermeyen bir yazar. Otuz yıl içinde o kadar çok öykü yazdığı halde bir iki örnek dışında(örneğin "Bir Ölüye Dair"[Ekmek Kavgası, 37] ile "Eski Gardiyan"[Çamaşırcının Kızı, 53] adlı öyküde intihar eden kadın, aynı biçimde anlatılır) yinelemeye rastlanmayışı üzerinde önemle durulmalı bence.

BİR ÖYKÜ ANITI:
ORHAN KEMAL

Orhan Kemal, öykücülüğümüzün yalnız yedi harikasından biri değil, bir büyük ustası da aynı zamanda. Ama neden hâlâ "gizli", neden hâlâ "silik", neden hâlâ "örtük"?

Tabii yine o soru: Genç öykücüler Orhan Kemal'i tanımak zorunda oldukları halde neden hâlâ uzak duruyorlar ondan? Uzak durdukları şuradan belli ki: Çok büyük bölümü, öykü kişilerini konuşturmayı henüz bilmiyor, kahramanlarını konuşturmak yerine kendileri konuşuyor yazar olarak... Oysa bunu öğrenebilecekleri tek adres Orhan Kemal. Eğer o, öyküsüne "yazar" bağlamında kendisini katmamışsa, bu anlamda herhangi bir kahramanı da ziyaret ediyor görünmüyorsa, hiçbir öykü kişisinin ağzından kendisi konuşmaz, bu doğrultuda hiç kimse tek örnek bile gösteremez! Böyle bir ustanız var, ama siz ondan yararlanmayı bilmiyorsanız hâlâ, önce geri dönüp bu harikanızı tanımak zorunda değil misiniz?

Neyse ki, genç öykücülerden Onur Caymaz, yüreğimi hafifleten o sözü ortaya atıveriyor Adam Sanat'taki bir görüşmemizde... "Herkesin bir yazarı olmalı, benimki Orhan Kemal!" "Bunu mutlaka yazmalısın Onur," diyorum, "bekleyeceğim..." Evet, hâlâ bekliyorum Onur Caymaz, sen bari genç öykücülerin üzerindeki bu vebali kaldır, kuşaktaşlarınla Orhan Kemal'i buluşturmanın bir yolunu bul!

İnan ki buna Orhan Kemal'in değil, ama kuşaktaşlarının gereksinimi var!


[email protected]