Ana Sayfa

İnternette Orhan Kemal


Sabah Cumartesi Eki - Balçiçek Pamir - 25.09.2004

 

'

                  Erkekçe kavga etmeyi senden öğrendim

 

            Sen Prometenin çığlıklarını

kaba kıyım tütün gibi piposuna dolduran adam

Sen benim mavi gözlü arkadaşım

Kabil değil unutmam seni

26 Eylül 1943

seni yapayalnız bırakıp hapishanede

bir üçüncü mevki kompartımanda pupa yelken

koşacağım memlekete

Tren bir güvercin gibi çırpınarak istasyona girecek

Gözü yaşlı bir genç kadına beş senenin ardından

kocasını getirecek

O dem ki boş verip istasyon halkıına

Yanaklarından öperken sevgilimi

Sen neşeli mavi gözlerinle bakacaksın içimden

bana

O dem ki yürekten her şey atılacak

Ekmek, kin hasret, fakat Nazım Hikmet

Sen şu kadar kilometre uzakta kalmama rağmen

Aydınlık yüreğimin duvarına dayayıp sarı saçlı başını

Batan bir yaz güneşi hüznüyle ağlatacaksın arkadaşını

Günler geçecek ekmek derdi çökecek omuzlarıma

Fabrika, makinalar tezgahım

Sana şeker kamışı, portakal yollayacağım

Karım yün çorap örecek, her hafta mektup yazacağız

Askere almazlarsa eğer

Unutabilir miyim seni

Tahtakurusu ayıkladığımız hapishane gecelerini

Ve radyoda şark cephesinden haber beklediğimiz

Müthiş anların küfürünü

Radyonun yanındaki duvara

Kurşun kalemiyle abus insan yüzleri çizmiştin

Unutabilir miyim seni hiç?

Hala beton malta boylarında duyuyorum

Takunyaların sesini!

Unutabilir miyim seni?

Dünyayı ve insanlarımızı sevmeyi senden öğrendim

Hikaye şiir yazmayı

Ve erkekçe kavga etmeyi, senden!

* * *

Orhan Kemal’in şiir yazdığını biliyor muydunuz? “Gurbet Kuşları”, “72.Koğuş” yazarı Orhan Kemal’den bahsediyorum. Ne müthiş bir aşk kitabıdır o, “Bir Filiz vardı”. Okudunuz mu? Bugün kendinize hatta edebiyattan hoşlanan arkadaşlarınıza, karınıza, kocanıza varsa özellikle çocuklarınıza bir iyilik edin. Cihangir, Akarsu Caddesi no:32’ye bir uğrayın. Ne mi var?

Orhan Kemal müzesi var orada. Öncelikle bütün fotoğrafları, kıyafetleri, okuduğu kitaplar, yatak odası, daktilosu, kısacası her şeyi... Oğlu Işık Öğütçü büyük emek verip hazırlamış. Öyle müze kelimesini duyduk diye korkmayın, bir saatinizi ayırmanız yeterli. Bir saat diyorum çünkü önce Orhan Kemal’in yaşadığı odayı gezecek, fotoğraflarına bakacak ardından kitaplarını okumak isteyeceksiniz. Uzak değil yan tarafta bütün kitaplarının indirimle satıldığı bir kitapçı var. Sadece kitap değil kendi sesinden kasetlerini de bulabilirsiniz ünlü edebiyatçının. Ruhunu doyurduktan sonra iş karın doyurmaya gelecek tabii... O da düşünülmüş. Bir adım ötede İkbal Kahvesi. Çay 750 bin lira. Karışık tost 2 milyon.

Mutlaka moda bir yerler görmeliyim diyorsanız onun da kolayı var, madem gelmişsiniz Cihangir’e kadar 100 metre daha yürüyün oturun şu meşhur “Leyla”ya. Her masada başka bir ünlü sima, cebiniz İkbal’e kıyasla yanacak ama her şeyin bir bedeli var tabii. Yemeğinizi nerede yediğiniz çok da önemli değil, müzeyi mutlaka gezin.

* * *

Orhan Kemal şiirlerinin çoğunu Bursa Cezaevi’nde yazmış. Ailesine karısına duyduğu özlemi dile getirmiş. Her şiirden sonra soluğu arkadaşı Nazım Hikmet’in yanında alırmış. Nazım Hikmet bazı şiirleri dinledikten sonra şöyle dermiş “Yeter kardeşim yeter, bir başkası lütfen” ya da rezalet, berbat gibi tanımlamalarda bulunurmuş. En sonunda bir gün Orhan Kemal bir roman başlangıcını okumuş büyük şaire.

“Ayaklarında takunyalar koşarak heyecanla gelerek sordu, siz mi yazdınız bunu? Çekinerek “Evet” dedim. “Birader” dedi. Neden bahsetmediniz bundan? Siz hikaye roman yazın.”

Orhan Kemal, bu öneriden sonra düz yazıya geçmiş. İyili de geçmiş ki o muhteşem eserler ortaya çıkmış.

“İyi şair olmadığın için iyi hikayeci oldum” diyor. İyi şair olamazdım çünkü önümde dev gibi Nazım vardı. Nazım, aşılması zor ve olanaksız sarp bir dağdır. Nazım şiir püskürten volkanik bir yanardağ sanki. Öyle tuhaf söylüyor ki namussuzum bütün sözlerinden bal gibi şiirsızıyor. Bir bal peteği gibi, mumu balına nazaran çok az, balı yani şiiri ise vıcık vıcık.”

Orhan Kemal’in hapishane arkadaşı Nazım Hikmet için yazdığı şiiri ilk defa okuyunca kendisine biraz haksızlık etmiş diye düşündüm.

Ya sizce?

Eskiden kızlar toplanır şiir günleri yapar, yüksek sesle şiir okurduk. Çok duygulanırdık çok. Hem şarap içer, hem de Asaf okurduk. Arada bir iki satır da biz attırırdık. Yazıyı yazarken niye uzun zamandır bunu yapmıyoruz diye düşündüm. Niye sahi? Aşk, şiir, duygusallık bu kadar mı gitti hayatımızdan? Bir iki satır karalamak, okuduğumuz bir şiirin  üzerinde konuşmak için illa da aşk acısı mı çekmek gerekiyor yani?

Evliyken olmuyor mu bu işler?

.



.


[email protected]