Ana Sayfa

İnternette Orhan Kemal


Evrensel - Adnan Özyalçıner - 23 Ekim.2004

Orhan Kemal’in İnsanları ve Cemile

'

       Orhan Kemal, öyküleri ve romanlarında Çukurova’daki pamuk ırgatlarıyla fabrika işçilerinin kentin kenar mahallelerindeki yoksul yaşayışlarını anlatmakla işe başladı. İstanbul’a gelince de gene fabrika işçileriyle İstanbul’un kenar semtlerindeki yoksul insanların yaşayışını anlatmayı sürdürdü.

         Orhan Kemal, sıradan insanları anlattı. Kendisi de onlardan biriydi. Adana’da da İstanbul’da da bütün yaşamı onlar arasında geçti. Onlar gibi fabrikalarda işçilik, dokumacılık, katiplik yaptı. Yaşadıklarını yaşadığı gibi, gündelik olaylardan kaynaklanan öyküleriyle romanlarında gerçekçi bir bakış açısıyla dile getirdi. Büyük bir gözlem gücüne dayanan öyküleriyle romanlarında anlattığı insanların psikolojisini, davranışını, karakterlerini daha çok karşılıklı konuşmalara dayanan bir yazış biçimiyle verdi. Çoğu kendi yaşamından kaynaklanan eserlerinde bir döneme tanıklık etti.

         Ekmek Kavgası

         Orhan Kemal’in anlattığı kişiler için “Önce Ekmek” gelir. Kitaplarının birinin de adıdır bu. Ama ekmeğe ulaşmak o kadar kolay değildir. Bu konuda kavga verir yoksul insanlar. Dişe diş bir kavga. Bunun adı Orhan Kemal’in ilk kitaplarından birinin adı da olan “Ekmek Kavgası”dır. Ekmek Kavgası öyküsü, askeri alay mutfağının boş arsaya döktüğü yemek artıklarının bir bolluk görüntüsüyle başlar. Bunları toplamaya gelen çocuklarla yaşlı kocakarılar, bir de köpekler bu bolluktan çok mutludur. İnsanlar “Paslı teneke kutularını ağız ağıza” doldururken köpekler, tokluktan “Karınlarını güneşe devirip uyuklarlar.”

         Günün birinde alay başka bir yere taşınır. Yerini daha az sayıdaki Oto Bölüğü alır. Alay zamanındaki bolluk kalmamıştır. Oto Bölüğü de gidince yemek yalnızca oradaki birkaç nöbetçi ere pişmeye başlar. “Arsaya hemen hemen hiçbir şey” dökülmez. “Pek pek birkaç kemik, biraz ekmek içi filan..”

         İşte o zaman kavga başlar:

         “...bir kemik parçası yüzünden insanlarla, köpekler arasında da kavgalar oluyordu.

         Yahut bir parça ekmek içine doğru bir kocakarı, değneğine dayana dayana giderken, aynı ekmek içi yalınayak bir oğlan tarafından da görülmüş oluyordu. Oğlan kocakarının değneğini çekiverince kadın yuvarlanıyor, beriki koşup ekmeği kapıyordu.”

         İşçiler, fabrikalar, çalışma yaşamında karşılaşılan sorunlar Orhan Kemal’in birçok öyküsünde, romanında yoğun bir biçimde yer alır. Orhan Kemal 1947’de yazdığı bir öyküde Adana’daki bir dokuma fabrikasında sekiz saatlik iş günü için direnişe geçen işçileri anlatır. “Grev” adını verdiği bu öykü, 1968’de yayımladığı öykü kitabının da adı olur. Öyküde; dokumacıların grev yaptığı, fabrika sahibinin oğluna haber verilir;

         “Fabrika sahibinin oğlu odadan fırladı. İplik ambarlarını bir hamlede geçti. Dokumahaneye koşarak girdi.Üç dokuma tezgahının müthiş bir gürültüyle çalıştığı atölyenin havasında pamuk tozları uçuşuyordu.

         Kapıda durdu. İçeriyi hırslı hırslı gözden geçirdi. Yanı başında dikilen dokuma ustasına,

         -Hani? Grev yaptılar diyordun? dedi. Herkes tezgahının başında!

         -Tezgahlarının başındalar ama, iş görmüyorlar. Masura tükeniyor, dolusunu koymuyorlar, bez oluyor kesmiyorlar, iplik kopuyor bağlayıp çekmiyorlar.”

         Grev, patronlarının şikayeti üstüne savcılığın el koymasıyla sonuçlanır. Grevi başlatanlar yakalanır. Savcının, “Tevkif edecek misiniz?” sorusuna verdiği karşılık bugün de geçerliliğini koruyor;

         “-Zannederim... Çünkü, grev... Vali muavini telefon etti. Kafa kaldırtmaya gelmez derhal ezmek lazım... Fransa’yı içeriden çökertenlerin kimler olduğunu biliyoruz artık.”

         İşçi Çocuklar

         Orhan Kemal, “Uyku” öyküsünde hafta tatilinde de çalıştırılan çocuk işçilerin dramını anlatır. Yanı sıra bu yasa dışı durumu, çocuklara acıdığından, yetkililere haber vermek isteyen bir ustanın para karşılığı sustuğunu vurgulayarak işçilerin kişisel çıkarları açısından nasıl sömürüldüklerini de anlatır.

         Bütün bunlara ekmek parası için katlanılır. Ekmek kavgasının bir yüzü de budur.

         Ve İşçi Kadınlar

         Orhan Kemal, emeğiyle geçinmeye çalışan yoksul insanları anlatırken erkek ve çocuk işçilerin yanı sıra işçi kadınları, yaşamlarını, karşılaştıkları sorunları da dile getirmiştir.

         “Bir Ölüye Dair” adlı öyküde, geçim derdi yüzünden kendini asan iplikhane işçisi üç çocuklu Zehra’nın acı sonunu anlatır. Kendini asması namusuyla çalışıp çocuklarına ekmek yetiştirememektendir.

         “Önce Ekmek” adlı öyküde, ailenin geçim zorlukları nedeniyle, ortaokula giden Ayten’in okulu bırakıp çalışmaya karar verişi anlatılır. Hem de yaşlı kimsesiz, hasta komşuları Hediye Nine’yi artık doktor çıkmayıp iyileştiremeyeceğini bilmenin acısı içinde. 

Gerçekçi Yazar

Orhan Kemal, bildiği konuları, birlikte yaşadığı insanları öyküleriyle romanlarında yansıttı. 1956’da “Arka Sokak” adlı kitabı dolayısıyla yargılandığında yargıcın;” Bu ülkede varlıklı insanlar da var, neden onları anlatmıyorsun?” sorusuna verdiği karşılık, kimden yana olduğunu belirtmesi açısından çok ilginçtir: “Ben gerçekçi yazarım. En iyi bildiğim konuları anlatırım. Varlıklı yurttaşların yaşayışlarını bilmiyorum, nasıl yaşadıklarından haberim yok.”

Yüzbinlik Cemile

Orhan Kemal, kendi yaşamından kaynaklanan bir öykü anlatıyor Cemile’de. Onun anlattığı bütün insanların, işçi kız Cemile’yle fabrika katibi Orhan Kemal’in de yer aldığı bir sevda öyküsü bu. Bugün yüz bin basılan Cemile’yle Orhan Kemal, ilk kez geniş bir kesime ulaşarak yeni bir okur kitlesiyle karşılaşacak. Bu okurlar da ilk kez, Orhan Kemal’in yoksul ama onurlu insanlarının yer aldığı dünyasıyla yüz yüze gelecek. Ne diyelim, darısı Orhan Kemal’in öteki kitaplarıyla başka usta yazarlarımızın başına
 



.


[email protected]