Ana Sayfa

İnternette Orhan Kemal


Radikal Gazetesi - Sırma Köksal - 10.01.2005

KÜÇÜK BENZER ŞEYLER

'

 

Orhan Kemal'in 'Evlerden Biri' adlı kitabı 'babalı' bir evken, Leyla Erbil'in edebiyatında 'baba' hep uzaklarda, neredeyse yok

Evlerden biri

Orhan Kemal ile Leyla Erbil, adları yanyana akla gelecek yazarlar değiller. Ayrı kuşaklar olmalarının ötesinde farklı üslupları ve kaygıları da olan yazarlar. En temel ayrımları, Orhan Kemal'in daha iyimser ve yaşamı olumlayıcı bir tavrı olmasına karşılık, Leyla Erbil'in hayatın sahtekâr oyunlara teslim oluşunu, edilişini acımasızca dile getirişinde. Foyası çıkartılmadık bir şey kalmaz onun edebiyatında. İnsanın ikiyüzlülüklerini öfkeyle ortaya döker. Orhan Kemal insanın içindeki iyi, güzel şeylerin örselenişinden dolayı acı duyar ve insanın kötüleşmesinde toplumsal koşulları öne sürerken, Leyla Erbil toplumsal koşulları
verili bir durum almak yerine bu koşulların oluşumundaki insan payını görür öncelikle.
Ama nedense bir başka yazı nedeniyle Leyla Erbil'in yapıtlarını bir kez daha okurken, özellikle de Tuhaf Bir Kadın adlı romanda, Eski Sevgili, Vapur gibi öykülerde, aklıma hep Orhan Kemal'in Evlerden Biri adlı romanı geldi. Tuhaf bir biçimde bu metinlerin evlerinde bir benzerlik var bence. Aralarındaki büyük ayrımı gözden kaçırmıyorum kuşkusuz. Orhan Kemal'in Evlerden Biri adlı kitabı 'babalı' bir evken, Leyla Erbil'in edebiyatında 'baba' hep uzaklarda, neredeyse yok. Ama her iki yazarın da anlattığı dünyada 'baba' benzer bir rol üstleniyor: otoritenin kaynağı.
Evlerden Biri, üç yetişkin çocuğu olan alt orta sınıflı bir ailenin öyküsüdür. Hiç kimsenin, hiç kimseyle arası iyi değildir aslında. Anne, baba, çocuklar aslında her biri kendi hayatlarının ezilip yok edilişinin öfkesini taşımaktadırlar içlerinde. Tam da neye karşı çıktıklarını bilmeden birbirlerine ve hayata karşı hoyratlaştıkça hoyratlaşırlar. Kimse huysuz, aksi ve dediğim dedikçi babadan yana değildir ama yine de hepsini bir arada tutan şey babanın varlığıdır. Arada sevgi olmadan bir tutuluş halidir bu.
Ne zaman ki baba ölür o zaman da tüm aile dağılır, arada sık sık su yüzüne çıkmış, hatta hep gerilimini sürdürmüş olsa da tam bir kopuşa götürmeyen sürtüşmeler, karşıtlıklar artık geriye dönülmez bir biçimde patlar. Herkes birbirine girer. Roman boyunca sızlanıp duran anne, babanın ölümünden sonra komşularına bu kuzu gibi geçinen üç kardeşin birbirine girmesini anlamadığını söyleyip işi dünyanın değişmesine, insanların azmasına bağlayıverir. Aslında kocasını hiç sevmemiştir ama ölümüne gerçekten üzgündür, çünkü yakınılarak olsa da gölgesinde durumu korumanın imkanı bulunan baba ortadan kalkmıştır. Böylece her şey sonsuza dek değişmiştir, iyi güzel bir değişim de değildir bu. Çünkü aslında hiç kimse hayatın gerçekleri üzerinden tartışmamıştır diğeriyle, herkes babanın baskısının üzerinden kurmuştur tartışmasını. Böylece ortak zeminini ve baskısını kaybeden karşıtlıklar ve öfke doğrudan birbirine yönelir. Bu durumda anne tüm ikiyüzlülüğüyle geçmişi farklı hatırlamaya başlar, hiçbir sahiciliği olmayan bir gül bahçesi yaratmaya çalışır.


Baba uzlaşmadan yanadır
Leyla Erbil'de ise baba ya uzaktadır ya da yoktur. Üstelik anneyle karşılaştırıldığında olumlu yanları çoğunlukla ağır basmaktadır. Ama bunun kuşkuyla karşılanması gerekiyor bence. Çünkü otoritesini ve ikiyüzlü baskısını babanın varlığından, onun temsilciliğinden alan anne ile ortaklığa girmekten çekinmez bu baba. Belki de doğrudan karşı karşıya olunan anneye kıyasla en büyük artısı uzakta oluşudur. Tıpkı Evlerden Biri'nde babanın ölümünden sonra özlenmesi gibi, babanın da uzakta oluşu onu daha olumlu bir insan haline getirmektedir. Çünkü baskının odağında rolü anne yüklenmiştir artık. Ancak bazı ipuçları bana yine de bu babanın yakında olsa idi bu kadar olumlu olmayı sürdüremeyeceğini düşündürüyor.
Çünkü aslında baba da toplumla uzlaşmadan yanadır. Oysa Leyla Erbil'in kadınları tersine onu yıkmak, oyunu bozmak, tersine çevirmek, açığa vurmak istemektedirler. Herkesin olmak istediğinin karikatürü olduğu bu metinlerde aslında tüm kahramanlar olmak istedikleri, görmek istedikleri üzerinden sürdürmektedir kavgasını. Kimse olmak istediği olmadığı gibi, kimsenin karşısındaki de görmek istediği değildir. Ne olumlu ne de olumsuz anlamıyla. Ne Eski Sevgili aslında ahım şahım bir şeydir ne de Tuhaf Bir Kadın (Leyla Erbil'in kahramanlarını kendisinin de ele alışını kastediyorum tabii, kitapların kendilerini değil). Hepsinin ortak yanı aslında yanlış hayatları kendi doğruları ve yanlışlarıyla doğruya ulaştırmaya çalışmalarıdır. Ama hayatta doğrular yanlışları götürmediği gibi, yanlışların toplamı da doğruya götürmez. Leyla Erbil'in edebiyatı matematikten çok daha acımasız ve ahlâkçıdır.
Sanıyorum Leyla Erbil'in kitaplarının bana Orhan Kemal'i hatırlatmasının temelinde yalan ve ikiyüzlülük üzerine kurulmuş aile yapısının benzerliği var. Kuşkusuz Tuhaf Bir Kadın'da, Nigar tam da o Evlerden Biri'nden çıkmış değildir. Oradan biraz daha yukarıda bir sınıfın üyesidirler ve daha eğitimlidirler en azından ama aslında içine kıstırıldıkları ikiyüzlülük, ailenin iyi güzel bir şey olduğu yalanı çok benzerdir. Pekâlâ Leyla Erbil'in kahramanları da o Evlerden Biri'nden çıkmış olabilirlerdi. O Evlerden Biri'nden çıkmamış olmaları onları aynı ikiyüzlülüğün baskısından uzak tutmaz. Şikâyet etseler de, aslında pay aldıkları otoriteden memnun ev kadınlarıyla, üstüne düşen rolü fazla kurcalamak istemeyen ekmek kavgası yorgunu babaların dünyasının kapanıdır bu. Evlatlara isyan
etmek düşer. Ama öte yandan yanlış hayatlar da doğru yaşanmazlar.



EVLERDEN BİRİ
Orhan Kemal, Epsilon Yayınevi, 2004, 264 sayfa, 9 milyon lira / 9 YTL



 

 



.


[email protected]