Ana Sayfa

İnternette Orhan Kemal


NTVMSNBC.COM -Utku Erişik- 31.09.2004

Lâf aramızda, iyi penaltı atardım!..

'

1931’de Beyrut’ta bir matbaada, kâğıt kesme makinesinde kol çevirirken rastlarız Mehmet Raşit’e…

İlk aşkını o günlerde yaşamaktadır. Ki onu anlattığı şiiri, tam on yıl sonra, 1941’de, Yeni Ses dergisinde Orhan Raşit imzasıyla yayımlanacaktır. Şiirine adını verdiği gibi, “Bir Beyrut Hikâyesi” aslında Adana’da başlayan serseri bir yaşam öyküsünün devamı olacaktır:

“Beyrut’ta, / Yeni İstanbul Lokantası’nda, / Bulaşıkların başındayım. / On sekiz yaşındayım. / Saçlarım taralı ve parlak, / Aklımda Eleni.”
       Bulaşık yıkamaktan, matbaa işçiliğine kadar “ne iş olsa yaparım” ile geçen serseri yıllardır gerçekten de… Beyrut’a gelişi, babasının siyasî durumundan dolayı bir zorunlu göçtür aslında. Abdülkadir Kemali, beş çocuğuyla birlikte eşini Adana’da bırakıp yola çıkarken arkasından su dökenler arasında sevinçten deliye dönen oğlunu görmüş müdür bilemeyiz:
       “Ben adeta evin içinde krallığımı ilan etmiştim. Yaş 15-16 idi. Müthiş bir mutluluk içindeydim. Bütün merakım futboldu. Okula falan atmıştım tekmeyi. Tam bir başıboşluk içindeydim; fakat bu saltanat uzun sürmedi. Bir süre sonra babam bizi yanına aldırdı.”
       Çalıştığı matbaanın yanıbaşında bulunan çikolata fabrikasındaki işçi kızlardan Eleni’ye aşık olur Mehmet Raşit.
       “Bütün matbaanın gençleri bu kızın çevresinde pervane gibi dönerlerdi. Bense, üstüm başım, bilhassa ayakkabılarım çok kötü olduğu için uzaklarda durur, sokulamazdım. Benimle alay eder korkusuyla hep kaçardım.”
       Bir gün ters çevrilmiş bir gaz sandığı üzerinde otururken kendisine doğru yaklaşan bu Rum kızını görünce bacakları titremeye başlar. Eleni, bu genç delikanlıyı önce Türkçe konuşarak şaşırtır, sonra da…
       “Sonra buluşmalar başladı, deniz kıyılarına iniyorduk. Ve bir gün, ona ayağımdaki eski pantolondan utandığımı söyledim. ‘Sen ne utanıyorsun, zenginlerimiz utansın. Aldırma böyle şeylere, boş ver!’ dedi. İşte bende ilk sosyal uyanış böyle başladı.”
       Eleni’nin birdenbire ortadan kaybolduğu ve ardında “Evlendi!”, “Ağabeyi başka memlekete götürdü!” söylentilerini bıraktığı günlerse, Mehmet Raşit için artık Beyrut sokaklarında aç sefil dolaşmanın hiçbir anlamının kalmaması demek olur. 1932 Haziranı’nda tek başına Adana’ya döner.
       “İşte o yıllar… Yığınla futbol hastasından biri de bendim. Ağustos güneşinin kasıp kavurduğu sıcak altında oynanan futbol… Mahalle futbol kulübümüz… Lâf aramızda, iyi penaltı atardım. İyi bir santrofordum ha… Bir, iki kol her maç sağlamdı. Sonra Giritli’nin kahvesi… Okula filan bir tekme yallah dediğimiz yıllar…”
       Çok değil, tam beş yıl sonra, ‘futbol hastası’ Mehmet Raşit 1937’de yaşamını biraz düzene sokup Bedriye ile evlenir ve ertesi yıl kızı Yıldız’ı kucağına alır; ancak mutluluğu kısa sürecektir. Sırf Nâzım Hikmet ve Gorki okuduğu gerekçesiyle tutuklanır çünkü… Evet, bugün dünya klasiklerinden sayılan kitapların yazarlarından Gorki ve dünyaca ünlü şairimiz Nâzım… Onları okumanın cezası, beş yıl!..
       Bedriye Hanım elindeki mektubu okurken biz de uzatalım başımızı:
       “Çok gençsin. Zaten hiçbir şey veremedim sana. Şimdi de beş yıllık mahkûmiyet girdi araya. İstersen ayrıl benden, kendine yeni bir yol çiz, beklemekle geçirme en güzel yıllarını. Çünkü karıcığım, biliyorum ki, buradan çıktıktan sonra daha da zor ve yoksulluk içinde geçecek hayatımız.”
       Mehmet Raşit’e gelen yanıtsa, oldukça kısa ve nettir:
       “Razıyım ne gelmişse başımıza ve ne gelecekse…”
       O günlerde bir şair de Çankırı Cezaevi’nden Bursa Cezaevi’ne gitmek üzere bavulunu hazırlamaktadır; ki o bavulu Mehmet Raşit taşıyacaktır şairin Bursa’daki hücresine… O şair, zamanla dost oldukları bu ‘futbol hastası’ delikanlının yeni yeni yazmaya başladığı şiirleri okur; ama beğenmez. Onu düzyazıya, öykü ve roman yazmaya yönlendirmiştir. İyi ki de öyle yapmıştır; çünkü edebiyatımıza bir roman ustası kazandırmıştır. Yine de, kendisinden önce tahliye olan ‘çırağının’ giderken eline tutuşturduğu “Promete’nin çığlıklarını / kaba kıyım tütün gibi piposuna dolduran adam, / sen benim mavi gözlü arkadaşım, / kabil değil, unutmam seni.” dizeleriyle başlayan şiirle gözleri dolmuştur şairin… Mehmet Raşit’in Sen adlı bu şiirinde seslendiği ‘mavi gözlü arkadaşı’, onun kitaplarını okuduğu için hapse düştüğü Nâzım Hikmet’tir!..
       1957’yi 1958’e bağlayan yılbaşı gecesini, İlhan Selçuk’un çıkardığı günlük spor gazetesi Türkiye Spor’un düzeltmelerini yaparak geçiren Mehmet Raşit’in, aldığı parayla ilk ne yaptığını, aynı gazetenin düzeltme servisi yöneticisi olan Rıfat Ilgaz’dan öğrenelim:
       “Benden parayı alır almaz, ilk işi bir paket Bafra sigarası almak olmuştu.”
       Mehmet Raşit, Eleni’ye kızıp Adana’ya tek başına dönen, iyi penaltı atmakla övünen, Nâzım’ın üç buçuk yıllık cezaevi arkadaşı… Gençlik çağının savruk yıllarını “Avare Yıllar” adıyla romanlaştırmıştır. Kitabevine gidip de o romanı elinize aldığınızda, yazarını Mehmet Raşit Öğütçü değil de Orhan Kemal olarak göreceksiniz, lütfen şaşırmayın!..

 



.


[email protected]