Ana Sayfa

İnternette Orhan Kemal


CafeTurco.com - 18.05.2005

Feridun Andaç`ın Kaleminden Orhan Kemal`in Romancılığı

'

 

       Küçük bir anımı anlatarak başlamak istiyorum. 1970 Haziran'ında , bir taşra kentinde,  Orhan Kemal'in Eskici Dükkanı`nı okuyorum.  Öğlen üzeri, radyoda 13:00 haberleri. Bir an duralıyorum. Onun ölüm haberi okunuyor.  Bir rastlantı sonucu Halk Kütüphanesi'nde keşfettiğim;Gogol, Gorki, Istrati, Steinbeck ile bir arada tüm kitaplarını okumaya koyulduğum Orhan Kemal ölmüştü demek. bir yakınımı kaybetmişcesine üzülmüş, günlerce kitaplarını elimden bırakmamıştım.  Aradan 29 yıl geçti. Orhan Kemal üzerine birçok yerde konuşma yaptım, yazılar yazdım. Benim için çok duygulandırıcı bir şeydir bu.  Çünkü Orhan Kemal,  okuma serüvenimin kapılarını açan, toplumsal bilinçlenmemi başlatan biridir benim için. Onun bu etkileyici kimliğini vareden neydi? Hangi koşulların insanıydı?
 

       Bu yazdıklarının kaynağı, coğrafyası, biçimleniş serüveni nasıl oluşmuştu? İster istemez bunları merak ediyordunuz onu okurken.  O yıllarda Orhan Kemal'i soluk soluğa okurken, 12 Mart'ın ayak sesleri geliyordu.  Nazım Hikmet'in kitaplarına ulaşmamız mümkün değildi, ama şiirleri elden ele dolaşıyordu.  Sanırım o günlerdeydi, Nazım Hikmet'le 3, 5Yıl adlı anı kitabı elime geçmişti.  Diyebilirim ki, Orhan Kemal'in bütün önemli kitaplarını okuduktan sonra böyle bir kitapla karşılaşmış olmam, onu bana daha iyi anlatıyordu. Çünkü bu kitapta onun yazarlık serüvenini, yetişme /etkilenme koşullarını da görüyorduk. 1914 doğumlu yazarımızın1939'a kadarki yaşantısı,  ayakta kalabilme, kişiliğini ispat etme serüvenini içerir. Bu süreçte, babasıyla ilişkileri onu birçok yönden etkiler. Bilirsiniz, babası avukat Abdülkadir Kemali Bey Birinci Büyük Millet Meclisi Kastamonu mebusu, politikacı yani. 1930'da Adana'da Ahali Partisi'ni kurması sonrasında, yönetimle ters düşmesi sonucu Suriye'ye kaçıyor. Orhan Kemal'in ilk gençlik yılları burada, Suriye ve Lübnan'da geçiyor. Bu süreç onun yaşamının önemli bir dönemecini oluşturur. Ona yaşam/insan ve ülke gerçeğine bakışı kazandıracak siyasal ve toplumsal bilinç yolunu aralayacak olaylar/tanıklıklar yaşar.  Bu, birazda, babasının konumundan kaynaklanır. Onun sürgün yıllarında Beyrut'a gider. Okulu bırakmıştır. Bohem günlerdir. Sevgiler, dostluklar. . . Adana'da mensucat fabrikasında çalışmaya başlar. Bu sürede yaşadığı, tanığı olduğu yığınca şey onun roman ve öykücülüğünün ilk evresinin malzemelerini oluşturur. Evlilik, askerlik. . . 1938'de Niğde'de askerken Maksim Gorki ve Nazım Hikmet'in kitaplarını okuyor savıyla tutuklanır. Yaşamında yeni bir dönem başlar. 1939'da, 25 yaşında 94.  Maddeden dolayı hüküm giyer. Cezası 5 yıldır Kayseri, Adana, Bursa cezaevlerinde yatar. Bursa'da Nazım Hikmet'le tanışması onun için bir dönüm noktasıdır. 1943'te hapisten çıkar. Adana'ya döner, çeşitli işlerde çalışır. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarını konu edindiği Baba Evi (1949), Avare yıllar (1950), Cemile (1952) bu yılların ürünleridir. Ekmek Kavgası'ndaki (1949) ürünlerini de bu sürede yazmıştır.  Yazın yaşamına şiirle başlamıştır. Bir şiir tutkunudur. Özellikle Nazım Hikmet'in karşısına bir şair olarak çıkıyor. Ama Nazım Hikmet onun şiirlerini beğenmiyor.  Öyküler, romanlar yazmasını öneriyor. Bu süreç edebiyatımızda aydınlanma dönemini kapsar. Cumhuriyet'in kuruluşu sonrasında, özellikle 1940'lı yıllara gelinen dönemde edebiyat ortamımızda topluma tanıklık etme düşüncesi ön plandadır. Sadri Ertem'in öykücülüğü, Sabahattin Ali'nin roman ve öykücü kimliği bu dönemde öne çıkar. Cumhuriyet öncesi dönemde ürünler veren birçok yazarımız, ( Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay. . . ) bu dönemde de, sözünü ettiğimiz yönelimde ürünler vermekte. Özellikle bunun altını çizmek istiyorum:bir gelenek var. Halka yöneliş, Anadolu insanının sorunlarını dile getirme. Ömer Seyfettinler, Ziya Gökalplerle başlayan halka doğru hareketi kurtuluş yani milli mücadele dönemi aydın/yazarlarınca daha yoğun, etkin biçimde edebiyatımızda yer etmiştir. Cumhuriyet'in kuruluş/inşa döneminde ise başlı başına bir eğilim, hatta ekol olmuştur. Büyük kent aydınlarının halkla yüzleşmesi, Anadolu gerçeğini tanıması bu süreçte gerçekleşmiştir asıl. Ama Orhan Kemal kuşağı olarak nitelendirebileceğimiz, yani "1940 Kuşağı" hiçbir zaman halka dönüş değil, tam tersine halkın içinden çıkan bir edebiyat birikimini oluşturmuştur. Halkın içinden çıkan insanların topluma tanıklıklarının ürünleri siyasal bilinçlenme, toplumsal bilinçlenme ışığı altında ortaya konulur.  Konuyu daha geniş tutmadan, Orhan Kemal'in edebiyatçı kimliğinde odaklaştırarak , onun yazarlığının evrelerine değinmek istiyorum. Orhan Kemal'in romancılığını, öykücülüğünü üç evrede değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Bunu da şundan dolayı yapmak gerektiği kanısın dayım:toplumsal gerçekçi/eleştirel gerçekçi bir edebiyatçının yaşamına baktığımızda , yaşamıyla sanatı arasında müthiş bir örtüşme görüyoruz. 56 yaşında aramızdan ayrıldığında ardında çok önemli bir birikimi bırakmıştı OrhanKemal. Onun bu yazınsal birikimi Çukurova (Adana) gerçeğinden büyük kent(İstanbul) gerçeğine uzanan tarihsel toplumsal birsüreci , yani toplumumuzun yaklaşık 70 yıllık bir dönemini kapsar.  Birinci dönem ürünlerinde çocukluk ve ilk gençlik yıllarını konu edinir. Yaşadığı ortam, coğrafya, tanıklıkları bu ürünlerine ağar. (Baba Evi, Avare Yıllar, Cemile, Ekmek Kavgası. . . ) Bu ürünlerinde her ne kadar özyaşamsal öğeler ağır başmış da olsa, özellikle Adana-Çukurova gerçeğinde küçük insanın macerasını okuyoruz. Cemile romanı onun sonraki romanlarının epizodudur adeta.  Hem izlekler, hem de bakış açısının sağlamlığı açısından. İkinci dönem , onun yazarlığının nirengi noktasıdır. Adana toprak ve fabrika işçilerinin, Çukurova insanının gerçeklerini dile getirdiği Murtaza (1950), Bereketli Topraklar Üzerinde (1954), Vukuat Var (1958), Hanımın Çiftliği (1961)Kanlı Topraklar (1963) üçlüsü, Eskici ve Oğulları (1962). . . Çukurova'nın ekonomik ve toplumsal yapısındaki değişimin tarım ve sanayi kesimine etkisini, kişi ve toplum gerçeklerinden hareketle yansıttı. Romancılığının omurgasını oluşturan bu romanları, bir anlamda, Türkiye'nin toplumsal değişim dönemine tanıklığı getiriyor. Bu tanıklığın altını çizmek gerekiyor. Orhan Kemal'in yazınsal birikimine baktığımızda Türkiye'nin 40-50 yıllık toplumsal değişiminin yansılarını bir bir buluruz. Hem insanın serüvenini, hem toplumun siyasal, ekonomik değişimi görürüz bu ürünlerinde. Orhan Kemal'in tanıklık ettiği süreç Türkiye'de kapitalizmin filizlendiği bir dönemdir. Bir yanıyla tarımda makinalaşma, öte yanıyla köyden kente göç olgusunun başladığı bir dönemin tanıklığını yapar Orhan Kemal. Onun yazınsal kimliği bu dönemeçte var olur. O köyden, kırsal kesimden gelen bir yazar değildir elbette. Ama taşra gerçeği içinde büyümüştür. Bir tarım ve sanayi kentinden, 1950'lerde büyük kente (İstanbul'a) göçen biridir. Tıpkı serüvenlerini anlattığı insanlar gibidir o da. İstanbul'a gelip, Eyüp'e yerleşir. Varoşta yaşayan insanların yakınındadır. Köyden gelip büyük kentte tutunmaya çalışan küçük insanların dünyasına bakar bu dönemde de. Suçlu (1957), Devlet Kuşu (1958), Gavurun Kızı (1959), Küçücük (1960)Gurbet Kuşları (1962), Sokakların Çocuğu(1963), Mahalle Kavgası (1963), Bir Filiz Vardı (1965), Müfettişler Müfettişi(1966), Yalancı Dünya (1966), Evlerden Biri (1966) ,  Arkadaş Işlıkları (1968), Sokaklardan Bir Kız (1968), Kötü Yol (1969). . Genelde İstanbul'u mekan olarak alır. Küçük insanların sorunlarını dile getirir bu romanlarında. Büyük kent gerçeğini çarpıcı biçimde yansıtır. İstanbul'un yıksul semtleri, kenar mahalleleri ,  gecekondulaşma, fabrika yöreleri, taşradan göçüp gelenler;kentin bu kesimini oluşturan insanların yaşam kavgaları, büyük kentin alaborasına tutularak yerlerinden edilmişlikleri, tedirginlikleri, yoksullukları, sömürülmüşlükleri bu ürünlerinin başlıca örgüsünü oluşturdu. Yazarlığının omurgasını var eden bir evredir bu. Tanıklık sürecinin önemli bir dönemecinde varolur bu ürünler.  Kişisel serüvenine tanıklığından yola çıkarak yazdığı ürünleriyle de topluma, toplumun insan-çevre gerçeğine bakar. Ama asıl Türkiye'nin tarihsel-toplumsal değişim sürecine tanıklığı yazınsal birikiminin ikinci evresiyle başlar. Toprak kavgaları, feodalizmin can çekişmesi, tarımda makinalaşma, kırsal kesem insanının Çukurova'ya göç edişi, onların ekonomik serüvenleri, insan ilişkileri. . . Sonrasında ise bu göç'ün büyük kente ulaşan sorunları. . . 

       Orhan Kemal'in bu toplumsal değişim süreçlerine tanıklığını üç temel nokta üzerinde değerlendirmek gerektiği kanısındayım. Bunun birincisi tarihsellik. Tarihsellik sınıf bilincini de içeriyor. Yani onun romanına, öyküsüne dönüp baktığımızda, Orhan Kemal'in sınıf bilincinden hareket eden bir yazar olduğunu görüyoruz. Bir başka boyut ise toplumsallıktır. Bu da tanıklık sürecini içeriyor. Diğer boyut ise bireyselliktir. Bunda ise insan gerçekliğinin bütün boyutlarını görüyoruz. Yani insanı dışsal gerçekliğiyle değil, bütün gerçekliğiyle yansıtmayı amaçlar. Burada örnek olarak 72. Koğuş'u verebilirim;bu romanda (uzunöykü) görsellik yansıtılırken, insanın devinimi;insan ilişkilerinin boyutlandığı durum gösterilirken içsel gerçekliğe de önem verir, yazar Orhan Kemal müthiş bir diyalog ustasıdır. Onun roman ve öykülerini okuduğunuzda, birçok şey bir solukta akar gözlerinizin önündü. İnsanın içsel gerçekliği, duygularının uçlandığı noktalar, yaşanılan en olumsuz koşullardakin tepkisini de bu yoğunluk/yalınlıkta anlatır bize.

       Orhan Kemal'in yazınsal oluşumundaki bu üç temel öğeden hareketle onun roman ve öykücülüğüne baktığımızda ;böylesi bir bileşimle hem eleştirel, hem de toplumsal gerçekçi edebiyata bir tarz, bir bakış getirdiğini söyleyebiliriz. Yazarın sınıfsal konumu, yaşama tanıklığı, donanımı bu bileşimin mayasını oluşturur. Kuşkusuz dönemin siyasal eğilimleri ve yetiştiği koşullar koşullar Orhan Kemal'in düşünce yapısını etkilemiş, hatta biçimlemiştir. 

       Onun edebiyatımıza getirdiği bir başka önemli yan:toplumun alt tabakasındaki insanın varoluşsal gerçekliğidir. Zengin bir insan malzemesi sunar. Burada daha çok Çehovvari bir öykücü/anlatıcı tavrı egemendir onda. Romanlarıyla ise Gorki'ye yakınlaşır.  Orhan Kemal , Sabahattin Alilerle gelen bir çizginin süreğinde ürün verir. Sadri Ertem'le başlayan bir yönelimdir bu. Ümmetçi bir toplumdan çağdaş bir toplum olmaya geçişle yaşanan sorunların tanıklığını getirir o ürünlerinde.  Bu geçişin sancılarının yaşandığı süreç edebiyatımızda önemli bir dönemeçtir.  Anadolu, Anadolu insanın gerçeği o güne değin edebiyatımıza doğru dürüst girmemiştir. Refik Halit Karay sürgüne gitmemiş olsa, Anadolu'yu tanımayacak, belki de Memleket Hikayeleri'ni (1919) yazamayacaktı. Sabahattin Ali'ye bakıyoruz; Edremit'te doğmuş. Orta halli bir aileden gelen birisi. Onun da Anadolu'yu tanıma serüveni öğretmenliğiyle başlıyor. Yozgat ilk duraktır. Yoksulluk, sefalet, bakımsızlık. . . Bu görünüm onu çarpıyor. Almanya'ya gidip döndükten sonra Konya, Aydın yöresindeki öğretmenliği tanıklığının ufkunu açıyor. Bunlar bir bir ürünlerine yansıyor. Türkiye'de aydının böylesi bir serüveni var. Tanıklıktan yazıya yöneliş. Orhan Kemallerle bir şey daha giriyor edebiyatımıza : yazınsal coğrafya zenginleşiyor. Anadolu'nun her hangi bir yerinde okuma olanağı bulan insanların yazıya yönelişinde önlerinde bir birikimi bulmaları. Bu kuşak işte böylesi bir birikimi var etmiştir edebiyatımızda.  Orhan Kemal üzerine çok şey anlatabiliriz,  çok şey konuşabiliriz. Beni heyecanlandıran bir yanından söz etmeliyim sizlere. Benim gibi birçok insanı da bu yanıyla etkilediğini söyleyebilirim:Birçok bilimsel kitabı okumadan önce, kendi ülkemizin tarihine, toplumsal gerçeğine onun romanlarının penceresinden baktım.  Bunu yadsımamak gerekir. Yani bir Reşat Nuri'yi, Halide Edip' i, Yakup Kadri'yi, Kemal Tahir'i okuyup bu toplumu tanıma çabası gütmüşsek;Orhan Kemal'de bunu birkaç kat daha fazlasını bulmuşuzdur. Çünkü Orhan Kemal çalışan insanı, değişimi anlatıyordu. Kırda olsun, kentte olsun savrulan, toplumun yaşadığı anaforda ayakta kalmaya çalışan, ayakta kaldığı süre içinde de ancak emeğiyle varolma bilincini yaşayabilen ya da yaşadığı ortamda bu bilinci edinmeye çalışan insanın serüvenini anlatıyordu. Tanıklık getiriyordu edebiyatımıza Ayrıca yeni anlatım olanakları getirip, tematik olarak da zengin kılıyordu edebiyatımızı. Yaşar Kemal'in yazarlık çizgisini de etkileyen biridir Orhan Kemal. Çukurova'da, Ramazanoğlu kitaplığında karşılaşma-ları. . . Yaşar Kemal onu tanıdığında (1947/49), Orhan Kemal yazarlık çizgisinde epeyce yol almış birisidir. Onun önünü açan bir romancıdır.  Orhan Kemal'i edebiyatımızın Gorki'si olarak adlandırmak isterim. Yazdıklarıyla okura toplumunun insanını gösterir. Yaşanılanlardan uzaklaşmaya, kopmaya değil; yakınlaşmaya,  anlamaya,  anlatmaya, ifade etmeye yöneltir.  Orhan Kemal olumsuzu yansıtırken de toplumun bilincini, art alandaki çözülmeyi/değişimi, anaforu gösterir. Toplumsal koşulların biçimlediği/savurduğu insan gerçeğine bakarken şunu hiçbir zaman gözardı etmez: insan sıcaklığı;iyi, güzel bir yaşam dileği. . . 

       Onun iki önemli romanı Bereketli Topraklar Üzerinde ve Murtaza sözünü ettiğimiz gerçeklikleri bütün boyutlarıyla yansıtan romanlarıdır. Her ikisinde de tragedya öğeleri vardır. Toplumdaki değişim sürecinin tanıklığını yansıtmayı amaçlar. Kırdan kente gelip ayakta kalmaya çalışan insanın tragedyasını anlatır Bereketli Topraklar Üzerinde romanında. Murtaza, etik yanı ağır basan bir roman. İnsanın ekonomik koşullar içerisinde kişiliğinin nasıl biçimlendiğini gösterir.  Her döneme,  her topluma dönük bir içerik üzerine kurar romanını. Çözülme, yozlaşma, değişim süreçlerinde birey;yaşadığı ekonomik-toplumsal koşullarla biçimlenen dünyası. . .  Yergisel öğeler, ironik söylemle başarılı bir roman evreni kuruyor Murtaza'da Orhan Kemal.  O, kısa bir ömre sığdırdığı 30'un üzerinde romanı, yüzlerce öyküsüyle edebiyatımızın aydınlanmacı bir yazarıdır.  O, aramızda. Hayatın bütün alanlarında dolaşan bir edebiyat insanı.  Yeter ki biz dönüp bakalım,  bakmasını bilelim.  Onlardan alacağımız pek çok şeyin olduğuna inanıyorum.



 

 



.


[email protected]