Ana Sayfa

İnternette Orhan Kemal


Zaman Gazetesi

HİLMİ YAVUZ
 

Kant ile Murtaza

Orhan Kemal’in en küçük oğlu Işık Öğütçü’nün, babasının yayımlanmamış günlüklerinden ve şiirlerinden derlediği ‘Yazmak Doludizgin’i (Tekin Yayınları) okurken, 66. sayfada durakladım. 17 Ocak 1971 tarihli günlüğü yer alıyordu o sayfada. Orhan Kemal, o gün ‘Murtaza’ romanının ikinci cildini yazmaya başladığını ve o akşam Fazıl Hüsnü Dağlarca ve Hilmi Yavuz ile buluşup konuştuğunu yazmıştı. Duraksadım; – o geceyi hatırlamıştım çünkü...

Orhan Kemal, Türk edebiyatının, medyamızın buyurgan denetimi altına girmeden önceki döneminde Türk romanının büyük adlarından biriydi: – Kemal Tahir gibi, Samim Kocagöz gibi, Kemal Bilbaşar gibi... Bugün, bütünüyle medyaya endekslenmiş romancıların hakimiyeti altındaki bu güdümlü (evet, güdümlü!) edebiyat ortamında, Orhan Kemal’in adının anılmamasında şaşılacak bir yan olmasa gerek. Tıpkı Kemal Tahir’in ya da Samim Kocagöz’ün veya Kemal Bilbaşar’ın esamelerinin okunmayışı gibi...

Işık Öğütçü’nün, babası için hazırladığı o sevimli kitabı okurken, Orhan Kemal’in romancılığını yeniden değerlendirmek mecburiyetinde olduğumuzu düşündüm. Bu mecburiyet, onun, Türk romanının klasik dönemini belirleyen Gerçekçilik anlayışının (kendisi, ‘Aydınlık Gerçekçilik’ demeyi tercih ederdi) temelkoyucu kavramlarından biri olan ‘Tip’ kavramını, belki de Türk romanı tarihinde en mükemmel örnekleriyle edebiyata geçirmiş olmasıyla ilgilidir. ‘Murtaza’ romanındaki Murtaza ‘tip’inin, klasik Fransız romanında, mesela, ancak Balzac’da rastlayabileceğimiz bir edebi maharetle kurgulandığını nasıl görmezlikten gelebiliriz? ‘Tip’i, trajik ve komik olan’ın diyalektiği üzerine inşa etmek! – Orhan Kemal’in büyük başarısı buradadır.

Sadece Murtaza mı; – elbette değil! ‘Eskicinin Oğulları’ndaki Eskici’yi düşünelim. Eskici de, Tahir Alangu’nun deyişiyle, ‘eski özlemleri ve tutkuları ile töreden kalma eski baba tipinin gülünç bir kuklası haline’ düşer. Ama bu düşüşte gülünç olan, trajik olanın öteki yüzüdür.

Tahir Alangu, Orhan Kemal’in ölümünden sonra yazdığı ‘Orhan Kemal’in Romancılığı’ başlıklı yazısında, tam da bu mesele üzerinde durur. Orhan Kemal’in büyük hikayeleri ve romanlarındaki ‘örnek tiplerin dramı’na dikkati çeker. Ben de, bundan aşağı yukarı 30 yıl kadar önce yazdığım bir yazıda, Murtaza’nın, Kant’ın Ahlak Kuramı bağlamında drama düşmüş somut bir insan tipi sayılabileceğini belirtmiştim. Bilindiği gibi, Kant, ahlakını, Kategorik Buyruk (‘Categorical İmperative’) ilkesine dayandırır. Bu, bir ödevi, herhangi bir kayıt ve şarta bağlı olmaksızın, sadece ödev olduğu için yerine getirme yükümlülüğüdür. Murtaza da, ‘ödevimi yapmam gerek!’ derken, bunun sonuçlarını hesaplamaz. Kant, bu kesin ahlaki buyruğun, özü üzerinde bir tartışmaya girilmesini doğru bulmaz. Ona göre, ‘bu işi niçin yapmam gerek?’ sorusuna verilecek cevap, ‘sebebi yok, yapmam gerek!’tir. Murtaza da, kahvede işçilere ödev ahlakı üzerine söylev verirken, tastamam bu soruyu soracak ve şöyle diyecektir: ‘Neden? Çünkü lazım böyle!’

Murtaza trajikomiktir. Ödevi, sadece bir formdan ibaret görmenin getirdiği katılıkla davrandığı durumlarda, zorbadır Murtaza; – bu katılığı saçmalık kertesine vardırdığı durumlardaysa, gülünç!. Orhan Kemal, Adana’daki bir fabrikadan Murtaza tipinde bir Donkişot çıkartmıştır; – hem de müthiş bir kurguyla!

Şimdi, medyanın güdümünde sahte bir edebiyatın trajikomik tipleri dolaşıyor ortada. Orhan Kemal yaşasaydı, kim bilir bu sahte edebiyattan ne Donkişot’lar çıkartırdı! 

08.05.2002


[email protected]