Orhan Ağa,
Bir
gittin, pir gittin, tastamam 35 yıldır gözlerim yolunu, son
telgrafında, hani telgrafı yazar üzerine de acele’yi ekler
ve on kuruşluk posta pulu yapıştırıp postaya verirdin ya
onlardan, en ucuzundan haberleşme.. Şöyle diyordun:
“Uzun mektubumu aldın mı?
STOP Cevap yazman için vakit çok geç.STOP 5.5.970 Salı
sabahı Yeşilköy’den ve Nuriye ile birlikte uçuyoruz.STOP.
Tabii havaalanından tersyüz geri çevrilmezsek STOP. Pek
sanmıyorum. Sizi Sofya’da bekleriz STOP. Bizim evden sizin
eve, topyekûn selâm, sevgi, gene selâm gene sevgi, sevgiler
Orhan Kemal”
Nadir Nadi bey ilk
kez bir istekte bulunmuş, ol nedenle uçağa atlayıp Erzurum’a
gitmiştim. Kemali bir haber verdi, Ankara’da son yazımı
yazıyordum, pasaportçular sorun çıkardılar... Herkese ama
herkese ve elbette sana bile evet sana bile pasaport alan bu
gardaşına pasaport vermediler ağlar mısın güler misin? Hani
bak, senin pasaportunu almıştık İstanbul Emniyet
Müdürlüğünden; Büyük Postane’nin önüne gelmiştik, bigüzel
sövmüştüm, “lan ollum babanı mı öldürdüm nedir bu surat be,
yıllardır beklediğin ve verilmeyen pasaportun da cebinde...”
Kıkırdayıvermiştin, “amanı biliyon mu gardaş, ben şimdi,
bana pasaport vermiyorlar diye nasıl öğüneceğim sanki iyi
bok yedin!.” Gebereyazdık gülmekten.
Tastamam 35 yıl
önce Sofya’ya ulaştık, ama sen gitmiştin... Sofya’dan
Bükreş’e geçecektik, oradan da ver elini Moskova, trenle..
Bu sefer kaçmayacaktın hastaneden, başında bekleyecektim
zebella gibi. Her şeyi yine en hasından ayarlamıştım, ilk
kez sözünde durmadın. Doktor, siz çok yakınısınız görmek
ister misiniz demişti de terslemiştim adamı “hayır”
demiştim. Ol nedenle tastamam 35 yıldır yolunu gözlerim,
yine PTT de kağıda yazılmış, TEL ACELE notunun altında...
uçağıyla geliyorum, karşıla.. yollu bir mektup tel.. Gelmez
oldu, gelmez oldu.
Bir İstanbul dönüşü
seni Ankara’dan uçağa bindirdiğimi, binmen için ne diller
döktüğümü anımsıyorum, ve “ulan harikaymış bee” diye
yazdığını..
Bak, tastamam 35
yıldır Sirkeci’de Adana kebabevinden ayrıyız, İstabul
tastamam bir kebabistan oldu, oldu ama, nerede bizim Adana
Kebapevimizdeki tad ardı ardına yudumlanan rakılar, parasız
zamanlarımızda en rezilinden şaraplar nerede o cânım
dostluklar takılmalar gırgırlar o yoktan var ettiğimiz
yaşama kıvançlarımız, iyi halt ettin sanki, marıfetmiş gibi
35 yıldır da gözletiyorsun yolunu, pes valla.
Çok, ama çok
özledik desek yeterm’ola? Yetmez. Sağolsun senin fırlama
Işık!.. Üç kızımla dalga geçerdin ve yine bir bomba
patlatmıştın 1.11.1957 tarihinde hem de gerçek telle:
“Erkek adamın
çocuğu erkek olur. Bu gece 4 kilo 200 gr olarak teşrif etti.
İsmi Işık. Hepinize selam eder..” O Işık ki selamını hiç
eksik etmez, o 4 kilo 200 gramlık Işık şimdi dörtyüz kilo
200 gram, hem vefalı hem senin deyiminle fırlama. Geçenlerde
Nuriye’yi aradım, kim çıktı karşıma, Nazım.. Nasıl, ama
nasıl sevindim anlatamam, vurduk yarenliğin gözüne gözüne,
seninki balkondaymış, kaldırma dedim, sonra yine ararım. Ah
bir de Kemali hergelesi arayıp sorsa, neyse..
Şu millet niye
toplandı biliyorsun değil mi, Orhan Kemal Roman Armağanını
kazanana ödülü verilecek.. Kazananı da, yazdığı romanın
kahramanını da çok iyi tanırım.. Adam, dünyaya gökyüzünden
tüm jüriler de yani seçici kurullarda hazır ve nazır olmak
için indirildi sanki, ol nedenle ödülsüzün biri olarak geldi
71 yaşına! Sonunda aldı, hepsine değer olan Orhan Kemal
Roman Armağanı helal olsun adama, yani Adnan Binyazar’a...
Adamın soyadı Binyazar, yetmez iyi de yazar, çok sevindim.
Severim bu Binyazar’ı hem çok severim.. 1977 yılında nikâh
tanığım idi öylesine severim, koca Ankara’da iki kişi
seçmiştik, birisi Adnan diğeri şu sıralar senin yanında olan
Dursun Akçam.
Son sözüm, ya artık
dönüp gelin ya da ben geleceğim ona göre, tamam mı gardaş?
Bak aklıma ne geldi
şu an, nasıl başlıyordun mektubuna:
“Sevgili Fikret,
mektubuna şöyle başlıyorsun, teessür ve teessüfle
öğrendiğime göre muhterem kıçınıza.. Ulan ayı, kibar ol
biraz. Kıç ne demek? Ona uzvu nazik derler”
Bu ayı, kibarlıktan
nasipsiz bu ayı seksenine merdiven dayadı o güzelim
mektuplara 35 yıldır hasret kalarak.. 23 Mart 1966 tarihli
mektubunla başlamıştım yazmaya ne diyordun:
“Sultanahmet Ceza
ve Tevkif Evi... Yön’deki yazını pek sevdim. Daha doğrusu
sana yazdığım mektuplardan özetlediğin kendi yazılarımı.
Neden yayınladı diye de kızmadım. Tuhaf, unutmuşum onları.
Hani günün birinde kitap halinde çıkmasını merakla
bekleyeceğim. Yer yer kendi halim içime dokundu..”
Sana bir saygı
nişanesi olarak Günizi Yayınları bugün, Arkadaşım Orhan
Kemal ve Mektupları’nın 3.baskısını sevenlerine sundu,
sevindin değil mi?
Fikret Otyam
Antalya 1
Haziran 2005
|