Ana Sayfa

İnternette Orhan Kemal


Radikal Gazetesi / 13  Haziran 2005)

YERYÜZÜ KİTAPLIĞI

'

 

Orhan Kemal Roman Armağanı ödül töreninde konuşulanlar ve aklımdan geçenler


CELÂL ÜSTER

Türk edebiyatının modern klasiği

2 Haziran sabahı Beyazıt'taki Orhan Kemal Kütüphanesi'ndeydik. Biliyorsunuz, Orhan Kemal Roman Armağanı'nın ödül töreni, 1971'den bu yana her yıl yazarın ölüm yıldönümünde gerçekleştiriliyor. Ödül törenlerine, sergi açılışlarına gitmekten en çok hoşlanan insanlardan biri olduğum söylenemez. Bu tür toplantılarda hep bir resmilik, bir mesafe, bir teklif varmış gibi gelir bana. Utanarak itiraf edeyim, Orhan Kemal Roman Armağanı ödül törenine en son 1983'te gitmişim, ödülü Orhan Pamuk'un, Cevdet Bey ve Oğulları'yla aldığı yıl; o yıl bir ilk romanla alınan ödülün töreni, yanılmıyorsam, Gazeteciler Cemiyeti'nin Cağaloğlu'ndaki binasında yapılmıştı.
YERYÜZÜ KİTAPLIĞI

Geçen hafta, yirmi yıldan fazla bir zaman sonra katıldığım Orhan Kemal Roman Armağanı ödül töreninin de bir özelliği vardı. Ödül, Ölümün Gölgesi Yok adlı romanıyla Adnan Binyazar'a verilmişti; ama 2005 Orhan Kemal Roman armağanı, deneme ve eleştirileri, inceleme ve araştırmaları, öykü ve roman türlerindeki yapıtlarıyla Türk edebiyatına yıllardır önemli katkılarda bulunmuş olan Binyazar'ın aldığı ilk edebiyat ödülüydü. Olasılıkla, yıllardır ödüllerin seçici kurullarında yer aldığı, adayları arasında yer almadığı için.


Orhan Kemal'le dostluğun tadı

Orhan Kemal Kütüphanesi'ndeki tören, cakalı, aynalı, avurtlu bir tören değildi; Orhan Kemal'e de, Binyazar'a da yakışan alçakgönüllü, yalın, yapmacıksız bir törendi. Dahası, törenden çok, içtenlikli, yürekten bir buluşma demek daha doğru belki de.

Tahsin Yücel'in, Türkel Minibaş'ın, İnci Aral'ın konuşmaları da gönüldendi, ama daha önemlisi, Orhan Kemal'i doğru kavrayan, günümüze taşıyan konuşmalardı. Fikret Otyam'ın, Orhan Kemal'le dostluğunun tadı ve üslûbunda kaleme aldığı 'mektup'u ise günün şaşırtısı oldu, bir kara mizah harikasıydı. Konuşmaları dinlerken, neden her yıl küçük bir kitapta toplanmıyorlar diye geçirdim aklımdan. Ya da, 1971'den bu yana yapılmış konuşmalar arasından düzenlenecek iyi bir seçkiden, güzel bir 'Orhan Kemal Kitabı' çıkmaz mı ortaya? Bu görev, Orhan Kemal'in yapıtlarını günümüzde yeniden yayımlayan
Epsilon'a düşer bence.

Ama ödül töreninin en 'çarpıcı' olayı, konuşmalar arasında okunan kutlama mesajlarıydı. 'Kültür'ün eski bakanı da, yeni bakanı da, Orhan Kemal'i ölümünün otuz beşinci yılında anmaya gelememişti. İşin ilginci, gönderdikleri mesajlar nerdeyse aynı tümcelerle başlıyordu: "Programım daha önceden belirlendiği için katılamıyorum" ya da "Programımın yoğunluğundan ötürü gelemiyorum" gibisinden bir şey. Bu değerbilir, görgülü mesajlar salonda gülüşmelere yol açtı kuşkusuz. O ara konuşma sırası Sadık Aslankara'daydı. Aslankara kürsüye geldi, hazırlamış olduğu konuşmanın dışına çıkacağı için özür diledikten sonra, anımsadığım kadarıyla şöyle dedi:

"Bu mesajları gönderenlerin, belli ki, işleri başlarından aşkın, başlarını kaşımaya vakitleri yok. O yüzden katılamıyorlar bu toplantıya. Biz burada toplananlar ise işsiz güçsüz insanlarız, boşta gezerler olarak toplandık işte burada!.."

Belki ne ilgisi var diyeceksiniz ama, Aslankara'nın bu sözleri yedi-sekiz yıl önce yaşadığım bir olayı anımsattı bana. 'Genç kuşaktan' bir hanımla, Levent'in gözde kebapçılarından birine gitmiştik. Söyleyeceklerimizi söyledik, masa donandı, rakı geldi, yanında da şalgam suyu. Masaya şöyle bir baktım, keyifle, "Orhan Kemal'de de vardır," dedim. Onun, ellerine azıcık para geçer geçmez soluğu bir kebapçıda alıp masayı kendilerince donatan öykü ve roman kişilerine gitmişti aklım. Karşımda oturan kızın yanıtı aklımı başıma getirdi: "Çok iyi, haftaya da oraya gidelim öyleyse!" Ahmet Rasim'in işkembe salonuna dönüştüğüne tanık olmuştum, ama Orhan Kemal'in kebapçı olabileceğini hiç düşünmemiştim doğrusu. Olur mu olurdu! Neyse, ertesi hafta "Orhan Kemal"e gitmedik; kıza, kitaplığımdaki Vukuat Var'ı armağan etmekle yetindim.


Gerçekçi ve süssüz

1980'lerden başlayarak, ama daha çok 1990'larla birlikte Orhan Kemal'le okurlar arasında bir uzaklık oluşmuştu. Şimdilerde yapıtları yeniden yayımlanıyor. Okurun iyisi, yalnızca 'gündemde olan', moda yazarları okumakla yetinmez, dönüp dönüp klasikleri okur, modern klasikleri okur. Okurun pek iyisi ise, moda yazarlara pek yüz vermez, nitelikli yazarlarla yetinir. Orhan Kemal, 1950'ler ve 1960'lardaki Murtaza, Eskici ve Oğulları, Kardeş Payı, Babaevi, Avare Yıllar, Bereketli Topraklar Üzerinde, Önce Ekmek gibi yapıtlarıyla edebiyatımızın modern klasikleri arasında artık. Öykülerinde ve romanlarında günlük hayatı olağanüstü bir yalınlıkla işleyen, kahramanlarını ezik, sömürülen, yoksul insanlar arasından seçen Orhan Kemal'in, 20. yüzyıl ortalarının Türkiye'sini 'damardan' anlatmakla kalmadığını, konuşmaların büyük bir ağırlık taşıdığı yapıtlarındaki gerçekçi, süssüz, su gibi akıp giden diliyle Türkçeye azımsanmayacak katkılarda da bulunduğunu düşünüyorum.

 

 

 



.


[email protected]