Ana Sayfa

İnternette Orhan Kemal


Orhan Kemal’i Anma ve Roman Armağanı Töreni / 02  Haziran 2005)

İnci Aral’ın konuşması

'

 

 

ORHAN KEMAL

 

            Değerli konuklar, sevgili edebiyat dostları, Orhan Kemal’in değerbilir evlatları;
            Geçen yıl Orhan Kemal adına verilen bu önemli ödülü aldığımda; son yıllarda yayın ve edebiyat dünyasının karmaşası içinde ustam saydığım bu büyük yazarın adının ve eserlerinin daha az konuşuluyor olmasından duyduğum üzüntüyü dile getirmiştim. Sonraki günlerde bir gelişme oldu. Orhan Kemal’in ailesi ile benim de bağlı olduğum yayınevi, sevindirici bir işbirliğine gittiler. Epsilon Yayınevi, aylardır, Orhan Kemal’i tanımayan genç okurlara ve onu yeniden okumak isteyenlere yazarın kitaplarının yeni baskılarını sunmayı sürdürüyor. Yazar, bu girişimle yeniden gündeme geldi ve eski yeni bütün okurları tarafından sevgi ve özlemle kucaklandı.

            Bu sıcak buluşmanın nedeni Orhan Kemal’in yazdıklarının hiç eskimemiş oluşudur. Onu kaybettiğimiz 1970 yılından bu yana hem dünyada hem de ülkemizde bir çok şey oldu. Değer ölçüleri, hayatı kavrayış biçimleri, inançlar, yaşama biçimleri değişti. Ama bir çok şey de değişmedi. Mevsimlik işçilerin Ege’nin, Çukurova’nın bereketli toprakları üzerindeki ekmek kavgaları sürüyor. İşsizlik, yoksulluk, güvencesizlik bitmedi. Yokluk ve sıkıntılar içinde yaşamaya çalışan, sigortasız ya da primlerinin yatırılmadığından habersiz işçiler gelecek kaygısından kurtulmuş değil. Özelleştirme nedeniyle kapatılacak fabrika kapılarında direniyorlar. Büyük kentlerimizin varoşlarında Orhan Kemal’in anlattığı insanlar daha da çoğaldı. Büyümeden yaşlanmış sahipsiz çocuklar çeteler tarafından daha sistemli bir biçimde suça itiliyor. Ailesini geçindirmek için bedenini satmak zorunda kalan kadınların, cicili bicili vitrinlerin büyüsüne kapılıp yoldan çıkan küçük kızların sayısı çığ gibi büyüyor. Namus ve töre cinayetleri acımasızca can alıyor. Orhan Kemal’in gününde henüz bozulmamış olan hemşehrilik, komşuluk, aile ilişkileri hızla bozulup çürüyor. Görülmemiş savrulmalar, kimlik kayıpları yaşıyoruz. Gençlerimiz umutsuz. Toplumun kanı kirlendi, toplumsal değerlerimizin en sağlam olanları bile savunmasız kaldı. Kuşkusuz Orhan Kemal yaşasaydı bütün bunları, bu eskisinden daha kötü durumları, zorda kalmış insanları anlatmayı sürdürecekti.

            Orhan Kemal’in büyüklüğü; önemi, yakından tanıdığı, birlikte olduğu, yalın, sıradan ‘küçük’ insanları güçlü bir dil ve dolaysız bir içtenlikle anlatabilmiş olmasındadır. O, alt sınıfın, sokağın dilini, sesini, duygusunu şiirli bir söylem ve kısa, vurucu yeni bir biçemle edebiyatımıza taşımış, halkın sesini yansıtmıştır. Kuşkusuz bu yalın kat, tarafsız bir yansıtma değildir. Orhan Kemal, kendi dünya görüşünden güç alan derin kavrayışıyla, insan olmanın hallerini en yüksek yazarlık vicdanıyla yorumlamıştır. Gerçeği abartmadan, kişilerini gereksiz yere yüceltmeden en önemlisi yaşama sevincini karartmadan. Bu yanıyla, bir yazarın anlattığı insanları oldukları gibi sevmeyi bilmesi gerektiğini bana ve kuşağımdan bir çok yazara öğreten de Orhan Kemal olmuştur. Hem okuruna kendini bu kadar sevdirmiş hem de kendisinden sonra gelen bir yazar kuşağını etkilemiş oluşu onu edebiyatımızın köşe taşlarından biri haline getirmiştir.

Orhan Kemal, tarıma dayalı sanayileşmenin gerektirdiği insan gücü ihtiyacının kentlere göçü hızlandırdığı sancılı bir dönüşüm döneminde yaşamış ve daha çok bu çerçevede üretmiş bir yazardır. Bu dönem aynı zamanda edebiyatımızda toplumcu gerçekçi anlayışın yazınsal üretimi biçimlendirdiği bir dönemdir. Alt yapısı oluşmamış ilkel sanayıleşme çabalarının içinde ezilen insan bu nedenle yazdıklarının ana teması oldu. Varlık yokluk savaşı veren ülke insanının gündelik hayatına, kavrayışlarına, üretim ilişkilerine yansıyan haksızlıklara, emeği hiçe sayan, kuralları oluşmamış bir çalışma ortamının acımasızlığına eğildi. İnsanı ve onu kuşatan olguları tam kararında ayrıntılarla yazıya dökme, yaşananların bilincine vararak tanıklık etme ustalığını gösterdi. Tanıklık düzeyinde de kalmadı. Yazdıkları gözü kapalıları uyandırıcı bir niteliğe bürünmüş oldu.

            Başlangıçta Çukurovalı ırgatları, zanaatçıları, köyden kente göçüp evsiz barksız, zor durumda kalmışları yazdı. Kendisi ailesiyle birlikte İstanbul’a göçüp yerleştikten sonra ise büyük kentte yaşayan işsiz, yoksul, ya da emeğiyle geçinmeye çalışan insanları konu etti. Eserlerinde, dişe diş ekmek kavgası veren işçileri, günde onsekiz saat çalıştırılan uykusuz çocukları, üç kuruş için arkadaşlarının satan işçi başlarını, namusuyla çalışıp kazanamadığı ya da açlık, aşk gibi nedenlerle kötü yola düşen kadınları, toplumsal çelişkilerin acıklı-gülünç yanlarını, insanın sabrını, merhamet ve iyiliğini olduğu kadar bencillik ve kötülüğünü, gücünü ve aczini, dayanışma ve sevme yeteneğini gözler önüne serdi.

            Orhan Kemal hayatın zenginliğini, insan deneyimlerinin çeşitliliğini önemsemiş ve yazının politik olduğunu savunmuştur. Konularının çok farklı, tiplerinin unutulmaz olduğu iki yüzden fazla öykü, otuza yakın roman yazmış genellikle konuşmaların yoğun, betimlemelerin ölçülü olduğu bir yazma yöntemini kullanmıştır. Kişileri, karşılıklı konuşmalarla kendi benliklerini ve duygusal durumlarını ortaya koyarlar. Kullandıkları sözcükler, kurdukları cümleler ise toplumsal konumlarını belirleyen araçlardır. Öte yandan diyaloglardaki doğallık ve gerçeğe uygunluk anlatıma sürükleyicilik kazandırır. Bu yüzden Orhan Kemal’in bir çok eseri sinemaya, tiyatroya, televizyona da uyarlanmıştır.

            Orhan Kemal’in bir başka önemli yanı da kadın kahramanlarını gerçek, canlı, yaşayan tipler halinde öykü ve romanımıza taşımış olmasıdır. Hemen bütün yazdıklarında kadın hayatlarına yakın durmuş, kenar mahallede yaşayanları, toplumsal konumundan geriye düşmüşleri, sinema ve eğlence dünyasında sömürülen, kötüye kullanılan kızları ve kadınları büyük bir duyarlılıkla gözlemlemiştir. Yazarın kadınları yazınsal yoğunluk içinde, önyargısız ve sevgiyle anlatabilme özelliği sonraki kuşağın yazarlarını da etkilemiş, hem yazan hem de yazılan kadınları cesur, açık ve inanılır kılmıştır.

            Orhan Kemal’in sorunları bireysel ya da kendi başına değil tarihsel ve toplumsal temelde kavrayışı da eserlerine evrensellik kazandırmıştır. Yazdıklarında, sorunlar, eşraf, köylü, işçi, ağa, fabrikatör, aracı kim ve ne olursa olsun sistemle ilgili gediklerin doğurduğu hayal kırıklıklarından beslenir ve sağlam kalabilmiş değerlere yönelme arzusuyla içe ya da dışa dönük bir çatışmayı ortaya serer... Yazarın özellikle romanlarında karşılaştığımız dramatik yapıyı besleyen öğe temeldeki bu çatışmadır. O, insanın yaşadığı ülkenin, coğrafyanın, toplumsal yargıların kendine özgü oluşum ve gelişim koşulları içinde biçimlendiğini kimsenin doğuştan iyi ya da kötü olmadığına inanır. Anadolu’nun bereket ve doğurganlığını birikimini ve ruhunu canlı, coşku dolu bir söylemle öne çıkararak geleceğe inancını diri tutar.

            Bugün, günümüzde, Orhan Kemal’in konu ettiği sorunlar ve insanlar çoğunlukta olmalarına rağmen artık edebiyatımıza konu olmuyor ya da güçlü bir biçimde yansımıyor. Gerçeği yazmanın ve daha adil, gelişmiş bir dünya istemenin modasının geçtiği düşünülüyor. Açıkcası öyle sanılıyor. Kültür sanayinin insan imgesi yalnızca fizik güzelliği, zenginliği ve eğlendirici olmayı önemsiyor. Bu ortamda Orhan Kemal’in yazdıklarıyla hala yaşıyor olması büyük bir zenginliktir. Kalemini karanlıkta kalmışlara, unutulmuşlara, yaşadıkları bilinmeyenlere adamış bu soylu ustayı, saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

 

                                                                                                İnci Aral



 

 

 



.


[email protected]