Ana Sayfa

Berfin Bahar / Sayı:88 - Haziran 2005 - H. HÜSEYİN YALVAÇ

“Biz İşçiler Senin Hatıran Önünde Saygı ile Eğiliriz”

  

 

'Orhan Kemal'in anısına saygıyla'

 

2 Haziran 1970 saat 21.15 te yüreği duran  değerli romancımız Orhan Kemal'e saygıyı Babaeskili emekçiler yukardıdaki başlıkla  gösteriyorlardı: "Biz işçiler senin hatıran önünde saygıyla eğiliriz", 35 yıl sonra da aynı saygıyla eğiliyoruz büyük ustanın karşısında. Bu yazıda Orhan Kemal'in romanlarını, öykülerini yazmayacağım. Günümüzde alıp başını giden çürümenin, belki de tedavisi olur diye, yazar ve kişilik bütünlüğünü aktarmaya çalışacağım Orhan Kemal'den hareketle.

"İnsanlara bakmaya çalış..Sosyal ve ekonomik durumlarını kurcala..  Bir istidacı nasıl istida yazarsa öyle yaz.. Gördüğünü yaz..Olaylar derle. Ne yapmak istiyorsan, önce buna karar ver.. Bakacaksın, ama görerek. Çok kişi bakar, ama görmez... Hiç uydurmaya kalkma, daha ne söyleyeyim?.....

"...Bakacaksın...Ama görerek...Hiç uydurmaya kalkma...Hiç uydurmaya kalkma... Hiç uydurmaya kalkma...Hiç uydurmaya kalkma..." böyle der Fikret Otyam'a verdiği ilk öğütte. (Arkadaşım Orhan Kemal ve Mektupları, Fikret Otyam, Gide Gide 12,  E Yayınları, Mayıs 1975,  İstanbul, sf.43-45.)

Ellili yıllardır. Yani günümüzden yarım yüzyıl önce. Bakacaksın, gördüğünü yazacaksın ve uydurmaya kalkmayacaksın. Halkına karşı sorumluluk duyacaksın, vakıflardan para alıp ülkeni, halkını satmıyacaksın. Meşhur olacağım diye sana önerilen ya da 'bunu böyle yaz' diyenlerin kulu kölesi olmayacaksın.  Birileri seni satın alıp, halkına karşı kullanmayacak.

"Ben yaşarım, görürüm,  duyarım ve yazarım. Yazdıklarımın hepsi de içinde yaşadığım şeylerdir...Emir aldığım anda kalemim istop eder ve beş para etmem...." ( Dost Mektuplar, Mektuplarıyla Edebiyatçılarımız, Hazırlayan ve Sunan:  Yaşar Nabi, Varlık Yayınları, Şubat 1972, İstanbul, sf. 191.) 28 Şubat 1947'de böyle yazar Yaşar Nabi Nayır'a Orhan Kemal. Açtır, açıktadır. Odun alacak, tenceresini kaynatacak gücü yoktur ama, 'emir aldığında kalemi istop eden' bir onurlu yazardır. Şimdi fiyat etiketleriyle dolaşan yazarlar(!) ne düşünürler acaba?

O dönemin  yazarlarında varolan bir güzel yanı da vurgulamak gereğini duyuyorum tam bu sırada: Birbirlerinin yazdıklarını okumak ve düşüncelerini açıklamak içtenliği. Birbirini okumadan, değerlendirmeden birilerinin yönlendirmesiyle fikir yürütmüyorlar o güzel insanlar. Oktay Akbal,6 Mart 1965 tarihli günlüğünde şunları yazıyor: "...Orhan Kemal'in 'Filiz'ini benimsiyorum, seviyorum, yakınım sayıyorum." (Oktay Akbal, Günlerde, Varlık Yayınları, Mart 1968, İstanbul, sf.13.)

 

Orhan Kemal'in eserlerine baktığımızda yazar olarak kendisinin merkezde olduğunu görürüz ve bir şaşkınlığa  düşeriz 'bu kadar geniş yelpazede nasıl varolabilmiş' diye. İncelememizi sürdürdüğümüzde Orhan Kemal'in 'hayatı roman' denecek kadar yoğun bir yaşamdan geçtiğini saptamak hiç de zor olmaz. Roman tiplerinin canlılığı, bu yaşamın bire bir tanıklığından kaynaklanmaktadır düşüncesindeyim.

Nâzım Hikmet, Kemal Tahir'e yazdığı 17.6.941 tarihli mektubunda şöyle der: "... Fakat sana bütün samimiyetimle söyliyeyim ki amele muhitini vermekte rekor bence halâ yazıları henüz intişar etmeyen Raşit Kemalî'nindir...." (Nâzım Hikmet, Kemal Tahir'e Mahpusaneden  Mektuplar, Bilgi Yayınevi, Ağustos 1968, Ankara, Sf. 91.) 'İntişar', 'yaygınlık kazanmayan' anlamındadır. Raşit Kemalî (Orhan Kemal)'nin 1914 doğumlu olduğunu ve de 1938'de beş yıl sürecek bir cezaevi yaşamı düşünürsek, Nâzım Hikmet'in saptamasının önemini daha iyi anlamış oluruz. 24 dört yaşında (ki ne koşullarla yaşanmıştır o yıllar) olduğunu, Halide Edip Adıvar'ların, Suat Derviş'lerin döneminde gerçekten çok çok değerlidir bu saptama. Orhan Kemal'e giden yolu iyice araştırdığımızda, bugün de  çok gereksinmemiz olan bir yazar tipini görüyoruz. Alçakgönüllülük....eleştiri, özeleştiri...1941'lerde Kemal  Tahir'e yazdığı mektuplardan birkaç örnek vererek bu düşüncemizi biraz daha açalım: (Kemal Tahir, Notlar/Mektuplar, Bağlam Yayınları, Kasım 1993, İstanbul, Sf. 77-85-141-144)

..."Sait Faik'in Şahmeran adlı hikaye kitabını okudum. Nazım bey (Nâzım Hikmet-yn),'son Fransız edebiyatının mukallidi, kötüsü' dedi. Ben Fransız edebiyatını bilmediğim için Sait Faik hoşuma gidiyor. Netekim Panait Istrati'nin  Kira Kiralyasını okuduğum zaman o kadar tesiri altında kalmıştım ki hâlâ ondan kurtulamadım. Bakın sizin Göl İnsanları da öyle. Aynı anlatı demiyorum, teferruat ve tabiat parçalarını tasvir falan... Yoksa gerek Rum'da gerekse Sait Faik'te ciddiyet yok..."

"...Azizim! Bekir Sıdkı ve Sait Faik'i benimle mukayese edişiniz bana öyle gurur verdi ki...İnşallah şımarmam..."

"Nazım Hikmet'in sesinden büsbütün kurtulduğumu iddia edemem."

"...Kültürü bir tarafa bırakır, neyi  yazıp neyi geçmenin lüzumunu farkeden insan herhalde yapacağı işi sabırla devam ettirirse muvaffakiyet nisbeti artar. Çünkü Nazım Hikmet'e bakıyorum bir tek mısra üzerinde  bazen saatlerce uğraştığı oluyor. Ben henüz ne şiirde, ne de hikayede lüzumu kadar müşkülpesent olamadım. Yahu gelecek mektubunda bireyler yaz. Sen de böyle miydin?..."

Günümüzde burnundan kıl aldırmayan ve kendi aynalarında dev şair, dev yazar olanları düşününce acı bir gülümseme yayılıyor dudaklarımızın kenarına. İnsan olmakla yazar olmak arasındaki bağı yeniden düşünmeli.

 

Yaşamı acı ve sıkıntılarla  örülmüş bir yazardır Orhan Kemal. Bu çileli yaşam ölümüne dek sürmüştür. Tüm bu zor koşullara rağmen eserlerinde görkemli bir insan sevgisini aktarır okurlarına. "Sanatımın amacı...Şöyle özetlemekte bir sakınca var mı acaba? Halkımızın, genel olarak da insan soyunun müsbet bilimler doğrultusundaki en bağımsız koşullar içinde, en mutlu olmasını isteme çabası. Ünlü Lincoln'ün demokrasi tarfi gibi:'Halkın,halk için,halk tarafından yönetimi'der o. Biz de  neden şöyle demeyelim? 'İnsanlığın, insanlık  tarafından, insanlık için yönetilme çabası adına sanat."  ( Orhan Kemal, Asım Bezirci-Hikmet Altınkaynak, Cem Yayınevi, İstanbul,1977, Sf.35) diye vurgularken, insan sevgisinin asıl kaynağına da işaret etmektedir.

Sanatının amacını böyle aktaran Orhan Kemal'in , yaşamı ve gözlem gücü yeterli değildir bunca eseri yaratmasına. Burada O'nun çok güçlü bir teorik birikime de sahip olduğunu  görüyoruz. Nâzım Hikmet'in"...Hattâ bütün hayatımda önce sen sonra Raşit'ten başka kimseyle bu kadar uzun uzadııya nazariyeden konuşmamışımdır..."  (Nâzım Hikmet, Kemal Tahir'e Mahpusaneden Mektuplar, Bilgi Yayınevi, Ankara, Ağustos 1968, Sf.149.) sözleri, genç yaşında Orhan Kemal'in teorik birikimini aktarması bakımından önemlidir. Günümüzde sanatın sorunlarının az tartışılır ve yazılır olduğunu düşünürsek, bundan elli yıl önce bu konulara verilen önemi ve o günlerin eserlerinin bu gün bile canlılığını sürdürüyor olmasının nedenlerini sanırım anlamış oluruz.

"...beni çoğunlukla gündüzleri sokakta görürler.. Ben devamlı bir yerlere giderim.. Bir yerlere uğrar, bir yerlerden bir yerlere göçer dururum..Yıllardır her sabah, yaz demez, kış demez sabahın dördünde kalkarım yataktan..Ve sabah dokuza kadar yazımı yazarım..Sonra sokağa çıkarım..İkbal'e uğrar kahvemi içerim..Yazmak için yaşamak, duymak, halkı algılamak gerekir..Bir yazı için çok gereklidir halkın içinde kalabilmek..Ve halkın değişimini algılamak..Eskimemek için..Hatta değişimi yakalamak, bu değişimin dışına düşmemek gerekmektedir.. Ve bunun ötesinde bir yazar olarak yaşamım günü gününe sürer gider..Her gün çalışmak, her gün yazmak, her gün boğuşmak gerekir ekmekle..Bu ara halktan yana olduğum için de çok güç bir fatura ödetirler.." (NurerUğurlu, Orhan Kemal'in İkbal Kahvesi, Cem Yayınevi, İstanbul, 1973, Sf.16.) Sevgili Orhan Kemal'i yine kendi kaleminden okuduk ve edebiyatımızın gelişim serüveninin önemli bir yanını vurgulamış olduk. Emek...emek...emek... Son sözü yine büyük ustaya bırakalım ve bu son sözün onun da son yazısı olduğunu unutmayalım: "...EŞE DOSTA SELAM..İNANDIĞIM DOĞRULARIN ADAMI OLDUĞUM, BÖYLE YAŞADIĞIM,KARINCA KARARINCA BU DOĞRULARIN SAVAŞINI DAHA  ÇOK SANATIMDA YAPMAĞA ÇALIŞTIĞIM, KURSAĞIMA HAKKIM OLMAYAN BİR TEK KURUŞ DAHİ  GİRMEMİŞTİR. (1 haziran 1970 Sofya Devlet Hastanesi)

15 Eylül 1914-2 Haziran 1970 tarihleri arasında geçen, sorumluluk taşıyan namuslu  bir ömrün öyküsünü iyi anlayabilmek için, Orhan Kemal'in tüm eserlerini okumak gerekiyor düşüncesindeyim. 55 yıl  8 ay 17 gün süren yaşamında, ne Nobel'i düşledi ne de Amerika'da çok satanların listesine girmeyi.. Hele hele halkına ihanet etmeyi hiç mi hiç düşünmedi. Ne basabından miras kaldı ne de kimi vakıflardan para aktarıldı...Hakkı olmayan tek kuruşu dahi kursağına sokmadan yaşayan Orhan Kemal'e saygıdan başka ne duyulur?

BİZ YAZARLAR SENİN HATIRAN ÖNÜNDE SAYGIYLA EĞİLİRİZ

                                   

Halkalı, 31 Mayıs  2005.

 

Berfin Bahar Dergisi, Sayı: 88, Haziran 2005

 

 

 

 

 

 

 

 


.


[email protected]

1