Ana Sayfa

ŞARMAŞIK KÜLTÜR DERGİSİ -Haziran 2005 - YAHYA KEMAL BAŞ - Röportaj

“PARADAN ÇOK, DİK DURUŞU MİRAS KALDI”

 

ORHAN KEMAL MÜZESİ SORUMLUSU VE ORHAN KEMAL’İN OĞLU IŞIK ÖĞÜTÇÜ:

“PARADAN ÇOK, DİK DURUŞU MİRAS KALDI”

 

            Haci Arif Bey, Nazım Hikmet, Ahmet Haşim, Peyami Safa, Cemil Meriç gibi Haziran ayı içinde doğan ya da aramızdan ayrılan isimlerden biri de Orhan Kemal. Orhan Kemal’i ölüm yıldönümünde bir nebze olsun hatırlamak ve hatırlatmak için; Orhan Kemal’in dördüncü çocuğu olan ve Orhan Kemal müzesi müdürlüğünü yapan Işık Öğütçü ile bir söyleşi yaptık. Söyleşide Orhan Kemal müzesi ve Orhan Kemal hakkında konuştuk.

            Bu müze nasıl kuruldu ve müzede neler sergileniyor?

            “Orhan Kemal müzesi”ni açmak aslında ailenin ortak bir isteğiydi. Çünkü babamın birçok eşyası annem tarafından korunuyordu ve bize bile ellettirmezdi. Yani bu kadar çok seviyordu kendisini.Böyle bir düşünceyi anneme de açtıktan sonra o da çok sevindi ve 2000 yılında Orhan Kemal Müzesi’ni Cihangir’de hayata geçirdik.

            Müzemizde Orhan Kemal’in bütün çalışma odası bire bir sergileniyor. O’nun yadigâr daktilosu, yatağı, çok severek kullandığı ve parasızlıktan dolayı yenisini hiçbir zaman alamadığı Siirt battaniyesi, divanı... O’nun hayatına yön veren ve eserlerinde yansıttığı, o sade, basit, halk içinde, halkın olan pek çok objeyle birlikte zaten yaşamın içindeydi. Müzede de bunları sergiliyoruz, ziyaretçilerle paylaşıyoruz. Babamın pek çok fotoğrafı değişik dergilerde yayınlanmıştı. Fakat bizim özel aile arşivinden pek kimsenin bilmediği fotoğrafları da müzede sergilemeye başladık. Ayrıca müzede sergilemekte olduğumuz ilk baskı kitapları da araştırmacılar için çok önemlidir zannediyorum. 1949’da çıkan ilk kitabı “Baba Evi”nden sonra çıkan kitapların birinci baskıları müzede sergileniyor. Yine buna bağlı olarak Orhan Kemal’le ilgili yapılan doktora çalışmaları, tezler ve bu tür çalışma ve kitaplar yine müzemizde sergileniyor. Ayrıca yurt dışında yayınlanan pek çok kitabı da sergimizde mevcut. Yine babamın kullandığı çatal, kaşık, gözlük, havlu, küllük, tespihin yanı sıra, Nazım Hikmet’in 1945’de Bursa cezaevinden yazdığı bir mektup da var. Bunları da müzede ziyaretçilerle paylaşıyoruz.

            Müzenin kurulma amacı nedir?

            Müzenin kurulma amacı Orhan Kemal’i gelecek kuşaklara taşımak. Tabi ki bizim kuşaklar, bizden önceki büyüklerimiz Orhan Kemal’i çok iyi tanıyorlar. Gençler de zaman zaman kitaplarını okuyorlar, okullarda veya üniversite sınavlarında Orhan Kemal’in ismi çıkıyor, oradan tanıyorlar ama Orhan Kemal kimdir? Bu insan neler yer? Neler içer? Ne tür eşyalar kullanır? Edebi yönünden çok insani yönünü gençlere, gelecek kuşaklara tanıtmak için böyle bir düşünceyle yola çıktık. Çünkü Orhan Kemal yazdıklarıyla yaşamını aynı tutabilen ender sanatçılardan birisidir. Kendisi ne yazıyorsa yaşamı da o kadar sade... Fakat görkemli bir yaşamı var. Hiçbir zaman fazlasını istememiştir. O yıllarda anlatılan anektodlar vardır...

            Derler ki: “ Orhan bey siz çok iyi bir yazarsınız, kitaplarınız çok basılıyor, satılıyor sizin hanlarınız, hamamlarınız vardır” Babamda gülermiş; “Kiradan gözümü açamıyorum ki siz ne hanından, hamamından bahsediyorsunuz!” Bu bir gerçek maalesef.

            Çetin Altan onu diyor; “Orhan Kemal Amerika’da olsaydı, bir eser sadece bir oyun, piyes yazsaydı en azından beş yılını garantiye alırdı. Yazlığı da , kışlığı da olurdu, el üstünde taşınırdı.” Oysa bize, paradan çok onun dik duruşu miras kaldı. Bunun da paradan, puldan çok daha büyük zenginlik olduğuna inanıyorum. Biz de bu düşünceleri genç kuşaklara aktarmak istiyoruz. Birinci özellikleri veya amaçlarının para olmaması gerektiğini, para olmadan başarmanın mümkün olduğunu, başaran insanın da bir gün mutlaka para veya ne arzu ediyorlarsa ona kavuşabileceğini genç insanlara Orhan Kemal üzerinden vermeye çalışıyoruz. Bu tip örnekleri çoğaltmak çok mümkün.

            Sanatçılık ve babalığın bir arada zor yürüdüğünü iddia edenler vardır. Orhan Kemal nasıl bir babaydı sizce?

            Babam çok önemli bir insan. 13 yıl onunla beraberdim. Normal bir baba oğul ilişkisi. Ama... Bir yanınızda çok büyük bir edebiyatçı, sanatçı var. Siz onu  çocuk aklınızla değerlendiremiyorsunuz. Çünkü o sizin için bir baba. Evinize ekmek getiren, her türlü ihtiyacınızı karşılayan, sıkıntınızı paylaşan bir insan karşınızda. Tabi ki babam vefat ettikten  ve müzeyi açtıktan sonra daha çok kitaplarıyla ilgili incelemeler yaptığım zaman gördüm ki ben Orhan Kemal’i tanımıyormuşum. Keşke yaşasaydı da şu anda ona çok şey sorsaydım. Yani bu dışarıda okuyacağım, ansiklopedilerden veya öğretmenlerden edinebileceğim bilgileri değil, olmayanları sorsaydım... Çünkü onlar bir dönemin insanları ve o dönemden pek çok şey bu insanların hafızalarındaydı. Çünkü şimdiki gibi iletişim araçları çok hızlı değil her şeyi kaydetme imkânınız yok. Ama o insanlar gözlem yaparak veya günlüklerine notlar alarak o olayların hepsini kaydetmişler. Tabii anlatılan şeyler var, yazılı olarak kaydedilenler var. Ama onun dışında söylenmeyen ve merak ettiğim pek çok şey var. Ve soracak kimse yok. Kayıtlarda yok. Belki Osmanlı dönemine ait bir takım kayıtlar var, kütüphaneye gittiğimiz zaman bulabileceğimiz ama bizim de Osmanlıcamız yok. Onu nasıl okuyup da öğreneceğiz? Ama babamın işte bu tür imkânları her zaman vardı.Ama 56 yaşında vefat etti.Tek tesellimiz  kitaplarını bizlere miras bırakması. Bunu paylaşmak, bütün okuyuculara Orhan Kemal’in, kitaplarını ulaştırabilmek ki bunun için de 2004’de yeni çalışmalar yaptık, yayınevini değiştirdik. Daha fazla okuyucuya ulaşmasını sağladık. Biz evlatlar olarak Orhan Kemal’e en büyük hizmeti yapmış olduğumuza inanıyorum.

            Orhan Kemal’i ve eserlerini, müzeyi yeteri kadar duyurabildiğinizi düşünüyor musunuz?

            Ben hep derim, babam bir derya. Onu burada anlatıyorum ama.. Bir saat anlatsam bir , on gün anlatsam iki damladır. Çok derinlemesine inceleme yapılması gereken değerlerimizden... Bunu aslında Tahsin Yücel yazarımız, üstadımız şöyle söylüyor. “Orhan Kemal bir Fransız yazarı olsaydı şimdiye kadar üstüne en az 150-200 tane eser çalışması yapılırdı ama Türkiye’de bu 10’u bile bulmaz.”

            Bazen amacımıza ulaştık mı diye düşünüyorum ve başardığımıza inanıyorum. Tabi ki okullarımız özellikle de İstanbul’da bulunan okullar burada böyle bir Orhan Kemal Müzesi olduğunu biliyorlar. Zaman zaman geliyorlar, hatta ödev olarak kitaplarını okuyup geliyorlar buranın havasını soluyorlar. Bana sorulan soruların bazıları da genellikle “Baba Evi”ni okudukları için “Orhan Kemal’in babası bu kadar sert miydi?” oluyor. Ben de onlara Abdülkadir Kemali beyi anlatıyorum. Babamla 13 yıl beraber olmam onlar için enteresan ve cazip geliyor. Çünkü ben bire bir tanık oldum. Onun kucağına oturan, ona şımarıklık yapan, her türlü kaprisimi çeken bir baba o. Onun için bunu öğrencilere yansıttığım zaman daha canlı oluyor ve bir diyalog halinde sürüp gidiyor. Yarın öbür gün bizler ölüp gideceğiz. Buraya gelen öğrenciler kocaman insanlar olacaklar, belki de çocuklarını alıp tekrar buraya gelecekler. Çocuğuna diyecek ki; “Biz Orhan Kemal’in oğluyla konuştuk.” Bizler de gittikten sonra burada olan yetkili, müdür kimse o Orhan Kemal’i kitaplardan okuyup anlatacak. Ama benim kitap okuyup öğrenmeme gerek yok, yaşadım zaten.

            Müzeyi gezenlerle yaşadığınız ilginç anılar var mı?

            Burada çok değişik bir konseptte sunum yapıyoruz. Bizim sadece müze değil müzenin yanında İkbal Kahvemiz, bir kitap satış departmanımız var. Hepsi bu müzeyi oluşturuyor. Cihangir zaten hem yabancı hem yerli turist açısından çok zengin bir yer. Çok gelen giden oluyor. Bunların bir kısmı müzeye de giriyor. Hatta bir örnek verecek olursak, müzenin önünden bir karı koca geçiyor. Müzenin önünde hem Türkçe hem İngilizce yazıyı görünce girelim demişler ve girip dolaşmaya başlamışlar. Müzede dolaşırken babamın Arapça kitabını görmüşler çok heyecanlanmışlar. Sonra beni çağırdılar ve “O kitabın bir kopyası var mı?” diye sordular. Ben de o kitabın Suriye’de yayınlandığını, kopyasının olmadığını söyledim. Ve nereden geldiklerini, kim olduklarını, ne işle meşgul olduklarını sordum. Dediler ki “Biz turistiz, Mısır’dan geliyoruz, Mısır’ın İskenderiye Kütüphanesi’nde görevliyiz. Madem ki bu kadar ünlü bir yazarı tanıdık, biz de O’nun kitaplarıyla ilgilenmek isteriz.” Çok uzun süre yazıştık. Onlara bir jest olsun diye o Arapça kitabın fotokopisini çektim, ciltledim gönderdim. Bunlar bize “Türkçe kitap talebi olmuyor ama mademki böyle bir yazar, edebiyatçı, böyle bir müzesi var, biz de O’nun kitaplarını kütüphanemize koymak isteriz” dediler ve babamın tam 41 tane kitabını aldılar. Şu anda gidin İskenderiye Kütüphanesi’ne Orhan Kemal’in kitabını isteyin tam 41 tane kitap göreceksiniz. Bu tabi ki çok gurur verici bir şey. Aslında tüm dünya kütüphanecileri Türkiye’ye bir gelseler de şu müzeyi bir dolaşsalar. Belki hepsi Orhan Kemal kitaplarını kendi kütüphanelerine koyacaklar. İşte müzenin bu tür uluslararası bir boyutu, Türkiye’nin uluslararası tanıtımına katkı yapmak açısından da çok önemli bir iş yaptığımıza inanıyorum.

            Bu güzel söyleşiye noktayı, babanız Orhan Kemal’le aranızdaki bir anıyla koyalım mı?

            Müzede sergilenen bir mektup var. 1966’da babam Sultanahmet cezaevinde 35 gün yatmıştı. Oradan ailesine bir mektup yazıyor. Son paragrafı benimle ilgili olduğu için onu anlatayım. Diyor ki “Işık’cığım üzülmesin çıkınca bisikletini alacağım!” O zaman, yıl 1966... Ben de babamın demek ki o kadar çok başının etini yiyormuşum ki... 3 yıl sonra o bisikleti bana aldı, beni çok mutlu etti. Gözlerimdeki pırıltıyı, heyecanı görünce o da çok mutlu oldu. Bir babanın evladına istediği şeyleri hemen almak istemesi kadar doğal bir şey olamaz. Ama bu da ekonomik durumla ilgili. Adamcağızın parasal kaynakları hiç olmadığı için ancak  3 yıl sonra gerçekleştirebildi. Ben de o heyecanla babama dedim ki; “Baba bu bisiklete biner misin?” O da beni kırmadı.. Lacivert ceketi, sanıyorum uçuk mavi bir gömleği, gri pantolonu, gıcır gıcır boyalı ayakkabısıyla bisiklete bindi. Gitti geldi. Yani koca Orhan Kemal’i ben bisiklete bindirdim ya o benim için süper bir mutluluktu. O hâlâ dün gibi aklımdadır.


.


[email protected]

1