Orhan Kemal’in yapıtları Epsilon
Yayınları’nca yayımlanmaya devam ediyor.
Nihat Taydaş bu kez onun oyunlarını ele
alıyor:
Orhan
Kemal,-asıl adı Mehmet Râşit Öğütçü- 2
Haziran 1970’de öldü. Onun dünyadan
ayrılışının üzerinden 35 yıl geçti...
Yoksullar, parasızlar, işsizler,
işçiler, 35 yıldır onsuz. Ailesindeki
ismiyle Râşit Kemali, yazınımızdaki
takma adıyla Orhan Kemal, yapıtlarıyla
yine aramızda.
Orhan Kemal’in Yaşamından Genel Çizgiler
Adana’nın Ceyhan ilçesinde 15 Eylül 1914
yılında doğdu. Babası avukat Abdülkadir
Öğütçü, TBMM 1.dönem Kastamonu
milletvekilidir(1920-1923). Babasının
Ahali Cumhuriyet Partisi’ni
kurmasının(1930) ardından, gelişen
siyasi olaylar sonucu ailesi, önce
Lübnan’a sonra Suriye’ye zorunlu göç
ettiği için ortaokul son sınıfta
öğrenimini bıraktı. (Yaşamının bu
dönemini, “Küçük Adamın Notları” başlığı
altında yayımlamaya başladığı yaşam
öyküsel romanı “Baba Evi’nde-1949 konu
edilmiştir.) Bir yıl sonra (1931’de)
doğduğu kente dönerek pamuk
fabrikalarında işçilik, dokumacılık,
ambar memurluğu, Verem Savaş Derneği’nde
kâtiplik yaptı. Yazarın bu evresi,
Yugoslavya göçmeni bir ailenin işçi
kızıyla evlenmesinin (1937) hikâyesi
“Avare Yıllar” (1950), “Cemile” (1952),
“Dünya Evi” (1960), “Arkadaş Islıkları”
(1968) romanlarına konu olmuştur. 1938
yılında, askerlik görevini yaparken Ceza
Yasası’nın 94.maddesine aykırı
davranıştan beş yıl hapse mahkûm edildi.
Bursa Cezaevi’nde bulunduğu sırada,
burada tutuklu Nâzım Hikmet’le
ilişkileri, toplumculuk anlayışı
üzerinde etkili oldu (bu konuyla ilgili
anıları “Nâzım Hikmet’le Üç Buçuk
Yıl”-1956- kitabındadır). 1939’da
şiirleri, 1940’da öyküleri ile tanınmaya
başlayan sanatçının ünü, Kemal Sülker’in
1942’de İkdam gazetesinde 2 ve 3 Ekim’de
yayımladığı Asma Çubuğu öyküsüne koyduğu
Orhan Kemal takma adını benimseyip o
tarihten sonraki ürünlerine bu adı
vermesinden sonra duyuldu. (1998’de
Erzurum’daki Atatürk Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi- o
sırada Yrd.Doç.Dr.- Etem Çalık’ın
araştırmasına göre yazar, Orhan Kemal
isminin de yer aldığı beş takma adla
yazdı.) 25 Nisan 1951 yılında İstanbul’a
geldikten sonra tefrika romanlar,
kitaplar yayımlayarak yalnızca kalemiyle
geçindi. Gazetelere kısa öyküler yazdı,
küçük çıkarların peşindeki filmcilere
senaryo yetiştirmeye çalıştı, üstelik
bunlardan dişe dokunur para da
kazanamadı. Davetli olarak gittiği
Bulgaristan’ın Sofya kentinde 2 Haziran
1970 yılında yaşama veda etti. Cenazesi
Türkiye’ye getirildi;mezarı
İstanbul’dadır.
Oyun
Yazarlığı
Orhan
Kemal’in kalemiyle yaşamını kazanma
serüveni içinde tiyatro, öykücülükten ve
romancılıktan sonra gelir.
Yazarın
sağlığında oluşturduğu beş oyunu var...
Ölümünden sonra oyunlaştırılan üç
romanı(Müfettişler Müfettişi, Bir Filiz
Vardı ve Üçkağıtçı) ile öykülerinden
kurgulanan oyun(önce “Beş Hikâye”
ismiyle) sayılırsa oyunlarının sayısı
dokuz’a çıkmaktadır.
Orhan
Kemal yazma alıştırmalarına “tiyatro
oyunları denemeleriyle” başlamıştır...
Yazarın, 1964’te Samsun’da basılan
haftalık gazete Çaltı’da, Mahmut
Kadiroğlu’nun ilk sorusuna verdiği yanıt
şöyledir:
“Soru:
‘Ne romancı, ne de şair olmak
elimizdedir. İnsan ya romancı doğmuştur
ya da doğmamıştır. Şair için de öbür
sanatçılar için de bu böyle’ diyor Suut
Kemal Yetkin. Siz ne dersiniz?
Yanıt:
Kesin konuşmalardan çokluk kaçınırım.
Bence deneyler önemlidir. Başka bir
deyimle, bu iş bende nasıl olmuştur?
Önceleri tiyatro oyunları yazmak, daha
doğrusu denemekle işe başladım. Sonra
şiirler yazdım. Daha sonra hikâye,
ardından roman, şimdi gene tiyatro
oyunları.
Galiba
önce ‘Sanatçı’ doğuluyor, sanatın
türleri sonra.” (Orhan Kemal Anlatıyor,
konuşan: Mahmut Kadiroğlu.)
Yazar,
tiyatronun ilk göz ağrısı olduğunu, bir
kez daha açıklar... Orhan Kemal, 1964
yılının sonlarında, Fahir Onger’e
gönderdiği mektupta şunları yazar:
“(...) İlk heyecan, ilk yaratma çabası
bende piyesle başlar... Şiirden çok
önce... O sıralar ortaokul birinci
sınıfta öğrenciydim... Adana’da Asri
Sinemada Raşit Rıza grubunun oynadığı
Othello’yu sinema teşrifatçısı bir
arkadaşın beni biletsiz içeri sokmasıyla
kulis arkasından seyrettim... Bana etki
etti. Şehir Tiyatrosunu, Halkevi
oyunlarını, daha başka tiyatroları
izlemeğe başladım... Hatta o yıllarda o
yıllardan sonra tam dokuz oyun yazdım.
Onların ne olduğunu şimdi hatırlamam.
(...)” (Orhan Kemal’in Edebiyata Girişi
Üzerine Notlar, Fahir Onger, Cumhuriyet
Sanat Edebiyat eki, Temmuz 1970.)
Orhan
Kemal, delikanlılığa adım atışının ilk
yıllarında, dokuz oyun yazdığını
açıklamış mektubunda... Bu nasıl
rastlantıdır ki yazdığı ve yaşama
gözlerini yumduktan sonra, yapıtlarından
oluşturulan oyunların toplamı, dokuzdur!
Orhan
Kemal’in, o sıralardaki adıyla Mehmet
Raşit’in, oyun yazma tutkusunun
küllenmesi nedendir?... Bu olgu şöyle
açıklanabilir: Yaşamı sıkıntılarla geçen
Orhan Kemal, 1951’de İstanbul’a gelip
yerleşince, kıt kanaat geçinmek zorunda
kaldı. Resmi dairelerde çalışması şöyle
dursun, özel kuruluşlarda bile
çalışamazdı. Bu nedenle onun tek geçim
kaynağı, öyküleri-oyunları ve biraz da
senaryolarıydı. Çok yazmak zorundaydı.
Öykü-roman ve senaryo yazarlığı,
yazdıklarını kolayca değerlendirdiği
alanlardı. Bunlardan eline iyi kötü para
geçebiliyordu. Oyun yazmanın, zaman
açısından uğraştıracağını bildiğinden,
tiyatroya yönelmediğini varsayabiliriz.
Oyunların telefon duyruğuyla
engellendiği ortamda-Bertolt Brecht’in
“Sezuan’ın İyi İnsanı” oyununun
gösterimini, İstanbul valisi Fahrettin
Kerim Gökay telefon ederek
yasaklamıştı-oyun yazarlığını
denemek-ten çekindiğini ileri sürmek de
yanlış olmaz.
Orhan
Kemal’in kaleme aldığı beş tiyatro
yapıtı uyarlamalardan oluşmaktadır.
Oyunların hiçbiri baştan sahne için
yazılmamıştır. Önce ya öykü ya da
romandır. Her biri sahneye aktarılırken
yepyeni özler kazanmışlardır.
“İspinozlar”
Yazarın
oynanan ilk oyunu “İspinozlar”dır. Orhan
Kemal’in 1960’da İstanbul Şehir
Tiyatrosu’na verdiği “Balina” adlı
oyunu, Zihni Küçümen, uzun süre
uğraşarak 3 bölüm 7 tablo olarak sahne
diline aktarmıştır. “Devlet Kuşu” adlı
romandan oyunlaştırılan “Balina”,
“İspinozlar” adıyla 1964’ün Ekiminde
İstanbul Şehir tiyatroları Dram
Bölümü’nde (Tepebaşı Sahnesi’nde) Zihni
Küçümen’in yönetmenliğinde
sahnelenmiştir. Yönetmen Zihni Küçümen,
“İspinozlar bir ay Tepebaşı’nda, bir
buçuk ay kadar da Fatih bölümünde dolu
dolu oynarken kaldırıldı”der. (Ölümünün
12.Yılında Tiyatro Yazarı Olarak Orhan
Kemal ve İlk Dönem Oyunları, Tahir
Özçelik.)
“Bütün
Oyunları-2” başlıklı kitapta,
İspinozlar’ın sahnelenmesine ilişkin şu
bilgiler verilmiş: “Bu oyun, 1966
yılında YALOVA KAYMAKAMI adıyla, Ulvi
Uraz Tiyatrosu’nda tekrar oynanmıştır.
Oyunu Yurdaer ERŞAN Sahneye koymuş,
dekor ve kostümler İsmail BİRET
tarafından yapılmıştır.”
Tahir Özçelik ise şu bilgiyi verir:
“1967/68 döneminin sonuna doğru Ulvi
Uraz Topluluğu ‘İspinozlar’ı bu kez
Yurdaer Erşan’ın mizanseni ve İsmail
Biret’in dekorlarıyla, adını ‘Yalova
Kaymakamı’ olarak değiştirerek
Aksaray’daki Küçük Opera tiyatrosunda
sergilemeye başladı. Yeni mevsimde
topluluk Aksaray’dan Sıraselviler’deki
Arena tiyatrosuna geçince, perdelerini
‘Yalova Kaymakamı’ ile açtı fakat Şehir
Tiyatrosu’ndakine göre çok daha değişik
ve sevimli bir yorumla sahnelenen yapıt,
seyirciden ilgi görmesine, bazı günler
kapalı gişe oynamasına karşın, iki hafta
kadar sonra yerini başka oyuna bıraktı.”
(Ölümünün 12. Yılında Tiyatro Yazarı
Olarak Orhan Kemal ve İlk Dönem
Oyunları.)
Asım Bezirci’nin-Sevda Şener’in- Metin
And’ın kaynaklarda belirttiğim
kitaplarında, Şükran Kurdakul’un ‘Çağdaş
Türk Edebiyatı-4’ adlı yapıtında ve
Tahir Özçelik’in alıntıladığım
yazısında, Ulvi Uraz Tiyatrosu’nun
Yalova Kaymakamı’nı 1968’de oynadıkları
açıklanıyor. “Bütün Oyunları-2” de
oyunun, 1966’da sahneye konulduğu
belirtiliyor. Yalova Kaymakamı’nın, Ulvi
Uraz Tiyatrosu’nda hangi yıl oynandığı
konusunda anlaşmazlık var. Bence, Ulvi
Uraz Tiyatrosu’nda ‘Yalova Kaymakamı’nın
oynanış tarihini, 1968 olarak kabul
etmek gerekiyor.
Yalova Kaymakamı, Devrimci İşçi
Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK’in)
1967-68 dönemi için verdiği “En İyi
Oyun” ödülünü kazanmıştır.
Oyunla ilgili kimi ilginç bilgileri Asım
Bezirci’den öğreniyoruz: “1968 Ocağında
Yalova Kaymakamı (eski adıyla
İspinozlar) Ulvi Uraz Tiyatrosu’nda
oynanmaya başlar. Orhan Kemal oyunun
birinci temsilinde Boyacı Bayram rolüne
çıkar. Şubatta hastalanır. Ağır sancılar
çekmektedir. Guraba Hastanesine yatar.
Martta fistülden ameliyat olur. Nisanda
yeniden hastaneye gitmek zorunda kalır.
Aşağı Guraba Dokuzuncu Hariciye
Koğuşu’nda tedavi görür. Taburcu
edildiğinde iyice zayıflamıştır.” (Orhan
Kemal, s.36)
“Yalova Kaymakamı”
Yaşar Kemal, 1968’in Ocak ayında, Ulvi
Uraz Tiyatrosu’nda “Yalova Kaymakamı”nı
izler... “Yalova Kaymakamı ya da
İspinozlar” başlıklı yazısının bir
yerinde şöyle der:
“Bizim büyük yazarımız Orhan Kemal de
yoksulluğu kendine dert edinmiş bir
kişi. Yoksulluk insanı, insanın
insanlığını yıpratan, küçülten, ezen bir
olaydır. Yoksulluk belâsının altında
insanlar bir çok niteliklerinden de
yoksun kalmışlardır. Ve zengin olmak
hırsından dolayı insanlar insanlıklarını
yitirmişlerdir. Orhan Kemal’e göre
yoksulluk insanlığı ne kadar küçültürse
küçültsün, insanlık cevherine gücü
yetmez. İnsanlık, yoksulluk küllerinin
altındaki közdür. Toprağın altındaki
filizdir. Hiçbir şey, yoksulluk bile
insanın insanlığını, iyiliğini,
mertliğini, güzelliğini elinden alamaz.
Varlık bir zenginin insanlığını alır
götürür de, yokluk bir fıkaraya vız
gelir.
‘Yalova Kaymakamı’ piyesinde Orhan
Kemal, kendine yakışır bir büyüklük, bir
ustalıkla insanlığın yoksulluk belâsı
altında bile dimdik ayakta kaldığını
söylüyor. İnsanlığa inanmış güzel
yürekli bir adamın piyesi bu piyes.
Orhan Kemal’in bu piyeste ortaya döktüğü
dil, bizim edebiyatımızın erişemediği
güzel bir dil.
Bir piyes vardır ki, en büyük aktörler
bile onu oynayamazlar, tökezlerler. Bir
piyes vardır ki, onu en acemiler bile
büyük ustalar gibi oynayabilirler. Orhan
Kemal’in piyesi ikincilerden. Ulvi Uraz
tiyatrosunun güçlü sanatçılarını bu
sözlerimle küçümsemek istemiyorum. Ama
diyorum ki, onların güzel oyunlarında
piyesin güzelliğinin de büyük bir payı
vardı. Piyeste baştan ayağa kadar herkes
güzel oynuyordu ve aksayan bir yan
yoktu.” (Yalova Kaymakamı ya da
İspinozlar, Yaşar Kemal, Ant, sayı:57)
“72.Koğuş”
72.Koğuş, Orhan Kemal’in sahneye çıkan
ikinci yapıtıdır. 72. Koğuş, 26 Ocak
1967 Perşembe gecesinden başlayarak
Ankara Sanat Tiyatrosu’nda (AST’da)
sunulmaya başlanır. Asaf Çiğiltepe’nin
sahneye koyduğu oyunun dekor ve
giysilerini Osman Şengezer tasarlar.
Aşık Mahzuni ise özgün müziğiyle sazıyla
sesiyle eşlik eder. Oyunun seyirciden
gördüğü ilgi, yapılan değerlendirmeleri
geçer.. Üç mevsimde oyunu, 140 bin
kişinin izlediği görülür ki AST için- o
yıllarda Devlet Tiyatrosu’nda bile 100
bin satışa pek az rastlandığı
düşünülürse- izleyici sayısında doruğa
erişildiği açıktır. Ne yazık ki AST’nin
kurucusu-oyunun yönetmeni Asaf
Çiğiltepe, birkaç ay sonra trafik
kazasında,(7 Haziran 1967’de) yaşamını
yitirince; ulaşılan sonucu
göremeyecektir.
72.Koğuş, 1967’den başlayarak üç yıl
AST'da oynar. Orhan Kemal, 72.Koğuş ile
1967’de Ankara Sanatseverler Derneği’nce
yılın en iyi oyun yazarı seçilmiştir.
O güne dek kıyısından köşesinden
anlatılan hapishane, ilk kez Orhan
Kemal’in kaleminden sahneye 72.Koğuş’la
gelir.
72.Koğuş romanı adembabaların geçici
varlık döneminden sonra, eski
yoksulluklarına dönmeleri ve
koğuştakilerin baştan beri görülen
bilinçsizliklerini sürdürmeleri ile son
bulur. Oyunda ise Kaptan’ın ölümü,
adembabaların bilinçlenmelerini ve
kendilerini sömürenlere karşı
çıkmalarını sağlar. Karşı çıkış,
insancıl özün-insan onurunun, canlı
olarak korunmasıdır. En onulmaz acılar
yaşayan, ezilen, küçümsenen, aç-açık
kalan kişiler; sıra insanlık onurlarına
gelince arslan kesilirler. Bu durum,
Orhan Kemal gerçekçiliğinin ipuçlarını
verir bize: koşullar ne olursa olsun,
onurun korunması, aşağılanmaya karşı
direngenlik ve onurun ezilmesi durumunda
asla ödün vermemek.
Rizeli Kaptan’ın gelen parasını
arkadaşlarına dağıtması, koğuştakilerin
hepsini kurtarmak için giriştiği işler,
onurun yüceltilmesi çabalarının
belgeleridir.
Yazarın arkadaşı Samim
Kocagöz(1916-1993), 72.Koğuş’u şöyle
değerlendirir: “(...) Orhan Kemal,
72.Koğuş’u önce büyük öykü olarak yazdı,
sonra bir de oyun olarak ortaya koydu.
Benim öteden beri bir inancım vardır.
Öyküden büyütüp roman olmaz. Romandan
özetleyip öykü de yapamazsınız. Olmaya
ki yazar öykü olan bir konuyu yeniden
roman olarak tasarlasın. Yazar da
72.Koğuş oyununun önsözünde, ‘(...)
Demek oluyor ki herhangi bir konu,
sanatçı açısından sanatçının o andaki
düşünü açısından çeşitli biçimlerde
meydana getirilebilir.’ (72.Koğuş, oyun,
s.5, 1967) Orhan haklı,romanlardan
senaryo yapanlar bile konuyu yeniden
tasarlıyor. En iyisi yazarın kendi
konusunu kendisinin-istiyorsa-başka bir
biçimde tasarlamasıdır.
Kendisinin de yazdığı, söylediği gibi
72.Koğuş oyunu,öyküsünden daha çarpıcı,
çaresizlerin direnişi olmuştur.”
(Çaresizlerin Şairi Orhan Kemal, Samim
Kocagöz, Cumhuriyet Kitap eki, sayı:17.)
72.Koğuş’u, Devrimci Ankara Sanat
Tiyatrosu (DAST) da 1976 yılında
oynamıştır. Oyun, Erkan Yücel’in
(1945-1985) yönetiminde sahnelenmiştir.
“Eskici ve Dükkânı”
Orhan Kemal’in sahneye taşınan üçüncü
oyunu, Eskici Dükkânı’dır.. Yazarın
“Eskici ve Oğulları” adlı romanından
sahneye uyarladığı oyun için “Bütün
Oyunlar-2” başlıklı kitapta şu bilgiler
sunulmuş:
“ESKİCİ DÜKKANI, ilk kez Ekim 1968’de
Ankara Sanat Tiyatrosu’nda oynanmıştır.
Yöneten: Güner SÜMER
Dekor: Osman ŞENGEZER”(S.88)
Prof. Metin And, “Cumhuriyet Dönemi Türk
Tiyatrosu” başlıklı dev yapıtında;
Eskici Dükkânı’nın “AST’ta 1969’da, Ordu
Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu’nda
1976’da oynandığını” yazmış. (Oynanmış
Oyunlar Dizini, s.644)
Tahir Özçelik’in satırlarını okuyalım:
“1969 yılı gerek Orhan Kemal, gerekse
ailesi bakımından biraz daha soluklanma
fırsatını verecek bir yıl sayılabilir.
Nitekim 1969 ocak ayında yeniden bakıma
alınan değerli yazarımız, artık zor
günlerin eşiğindedir. Bu sıralarda
öncekiler gibi yine eski bir romanına,
on yıl önce Dünya gazetesinde tefrika
edilen ‘Eskici ve Oğulları’na dayanarak
oyunlaştırdığı ‘Eskici Dükkânı’nın
AST’da provaları ilerlemiştir. 15 mayıs
Perşembe gecesi, Güner Sümer’in
rejisiyle ve Osman Şengezer’in
dekorlarıyla ilk temsil verilir.(...)”
(Ölümünün 12.Yılında Tiyatro Yazarı
Olarak Orhan Kemal ve İlk Dönem
Oyunları)
Asım Bezirci’nin, Sevda Şener’in
kaynaklar’da andığım kitaplarında ve
Şükran Kurdakul’un “Çağdaş Türk
Edebiyatı-4” başlıklı ürününde de
‘Eskici Dükkânı’nın sahneye konuş
tarihi:1969.
“Bütün Oyunlar-2” de, ‘Eskici
Dükkânı’nın ilk oynanış tarihi olarak
açıklanan “Ekim 1968” bilgisi yanlıştır.
Eskici Dükkânı, eleştirmenlerce başarılı
bulunmuştur. S.Günay Akarsu(1933-1982),
oyuna ilişkin şunları söyler: “(...)
Dedesinin zengin konağında yaşadığı
parlak günleri gitgide arkada bırakıp,
yoksulluğun batağına saplandıkça
bunalımı artan ‘Eskici’ içinde
bulundukları yoksulluktan pek fazla
rahatsız olmayıp da fabrikada, tarlada
çalışmayı çevrenin sapmış değer
yargıları gereğince şerefsizlik sayan,
bu arada başına taş düşse gelininden
bilen karısı, oğulları, kızları,
komşuları, kısaca oyunun bütün kişileri
bizi en az bir yanımızdan yakalıyor.
Bütün kusurları, bütün bilgisizlikleri,
bütün bilinçsizlikleriyle onları
tanıyoruz, seviyoruz. Onlar bizden
çünkü. Daha doğrusu biz
onlardanız.(...)” (Milliyet, 11.9.1969)
“Bekçi Murtaza”
1952’de roman olarak basılmış olan
Murtaza, ilk kez 19 Eylül 1969’da “Bekçi
Murtaza” adı ile Ulvi Uraz Tiyatrosu’nda
oynanmıştır.(Bkz. Ölümünün 12.Yılında
Tiyatro Yazarı Olarak Orhan Kemal ve İlk
Dönem Oyunları, Tahir Özçelik/Cumhuriyet
Dönemi Türk Tiyatrosu, Metin And,
“Oynanmış Oyunlar Dizini” bölümü, s.629)
Bekçi Murtaza, yazarın görebildiği son
oyunudur.
Ulvi Uraz’ın yönettiği Bekçi Murtaza,
1962-63 yıllarında Orhan Asena’ya “Eline
sağlık, çok iyi olmuş, tam benim
düşündüğüm gibi almışsınız
Murtaza’yı...” diye mektup yazarak
teşekkür ettiği Murtaza değildir. Bu
Murtaza, Orhan Kemal’in “değerli tiyatro
adamı, dostum Ulvi Uraz’la sıkı bir
çalışma birliği kurduk” sözleriyle
anlattığı, ortaklaşa yaratılan
Murtaza’dır. Ulvi Uraz Tiyatrosu’nun
yorumladığı-Uraz’ın yönettiği Bekçi
Murtaza’nın, Orhan Kemal’i mutlu
etmediğini; Samim Kocagöz’e yazdığı
mektuptan anlıyoruz:
“(...)
Tiyatroculardan yakınıyorsun. Haklısın.
Tiyatro sanatını da yozlaştırmak için
hatırı sayılır bir çaba var. İçine
girmediğin bir bakıma isabet oluyor.
Yerli film piyasasının ne kadar hafif
senaryocusu varsa hemen hemen hepsi
tiyatro oyunları piyasasında. Yerli
filim senaryolarının düşün’den uzak,
paldır küldürlüğü şimdi tiyatro alanına
aktarıldı gibi bir şey. Bizim bildiğimiz
sanat, ister tiyatro, ister sinema,
ister şiir, hikâye, roman, resim, müzik
ne olursa olsun, güçlü bir dünya
görüşüne dayanan bir temel üzerinde
gelişir. Bu kural bizde en çok sinema
alanında iflâs etmişti. Edebiyat hemen
hemen dışındaydı bunun. Şimdi edebiyat
da sıraya girdi, tiyatro da. Ulvi Uraz,
belki de haklı olarak, MURTAZA’yı az
kişili bir oyun haline getirdi. Az
kişili, tek dekorlu falan. Bu,
Murtaza’nın bir oynanış biçimi. Öyle
sanıyorum ki, Murtaza, gelecek yıllar
yeniden ele alınacak tiyatro olarak.
Hatta sinema süjesi olarak.
(...)” (Orhan Kemal’den Samim Kocagöz’e,
Milliyet Sanat Dergisi Sayı:312, 26
Şubat 1979, s.15.-Mektup, dergide ilk
kez yayımlanmıştır.-)
Metin And’dan öğrendiğimize göre, Orhan
Asena’nın uyarladığı yapıt; “Murtaza”
adıyla Devlet Tiyatrolarında 1978 ve
1979’da sahnelenmiştir. (Cumhuriyet
Dönemi Türk Tiyatrosu, “Oynanmış Oyunlar
Dizini” bölümü, s.671.)
Orhan Asena’nın uyarladığı Murtaza, en
son Ankara Devlet Tiyatrosu’nca
hazırlanarak, Küçük Tiyatro’da 2002-2003
döneminde sahnelenmiştir. (Ankara’da
Murtaza’nın ilk gösterimi :11 Ekim
2002-Küçük Tiyatro.)
Orhan Kemal, Murtaza’yı 1965’in Aralık
ayında senaryolaştırmıştır... Tunç
Başaran bu senaryoyu, 1965-1966
yıllarında “Bekçi Murtaza” adıyla filme
çekmiştir... Oynayanlar: Müşfik Kenter,
Ayfer Feray, Mümtaz Ener, Tunç Oral,
Mine Sun, Yılmaz Köksal, Hayri Caner.
(Bekçi Murtaza, siyah-beyazdır.)
Murtaza, 1984’te ikinci kez filme
alınır... Senaryosunu Işıl Özgentürk’ün
yazdığı, Ali Özgentürk’ün yönettiği
film, “Bekçi” ismiyle gösterime
sunulur... 1984’teki ikinci çevrimin
başlıca oyuncuları şunlardır: Müjdat
Gezen, Halil Ergün, Güler Ökten, Macit
Koper, Orhan Çağman, Ferda Ferdağ, İhsan
Yüce, Menderes Samancılar, Damla
Çoşkuner, Neslihan.(Bekçi, renkli olarak
filme çekilmiştir.)
“Kardeş Payı”
Orhan
Kemal, “Kardeş Payı” öyküsünü, 1968’in
Eylülünde oyunlaştırır... Yazarın ömrü,
uyarlamasını sahnede izlemeye yetmez.
Yazarın, aynı adlı öyküsünden sahneye
uyarladığı Kardeş Payı, ölümünden sonra;
ilk kes 1.9.1970 tarihinde Ankara’da,
Mithat Paşa Tiyatrosu’nda Ekmel Hürol’un
yönetmenliğinde sahneye konulmuştur.
Oyun daha sonra, 1976’da, İstanbul Şehir
Tiyatroları’nca gösterime
sunulmuştur.(Bkz. Ölümünün 12.Yılında
Tiyatro Yazarı Olarak Orhan Kemal ve İlk
Dönem Oyunları, Tahir Özçelik/
Cumhuriyet Dönemi Türk Tiyatrosu, Metin
And, “Oynanmış Oyunlar Dizini” bölümü.)
Prof. Metin And, Kardeş Payı’nı kısaca
şöyle tanıtır: “(...) Orhan Kemal,
ölümünden sonra oynanan Kardeş Payı’nda,
Anadolu’dan İstanbul’a iş aramaya gelen
Gurbet Kuşları’nın çilelerini
gösteriyor. Daha önce İstanbul’a gelip
yerleşmiş Gafur Ağa ile onun adamı
Topal’ın tuzağına düştüklerini, bu iş
ağalarının elinde nasıl
sömürüldüklerini, bu ikisinin işlettiği
amele koğuşunun çevresi tanıtılırken,
işçileri bilinçlendiren tütün işçisi ve
bekâr çamaşırı yıkayan yürekli Hacer’in
aşkıyla birlikte verilmektedir.(...)”
(Cumhuriyet Dönemi Türk Tiyatrosu,
s.589.)
* * *
Müfettişler Müfettişi, Orhan Kemal’in
1966’da yayımlanan romanıdır. Yazarın,
1969’da basılan “Üçkağıtçı” adlı romanı,
Müfettişler Müfettişi’nin devamı ve
ikinci cildidir.
Müfettişler Müfettişi’ni 1980 yılında
Erkan Yücel oyunlaştırmıştır... Erkan
Yücel, “Müfettişler Müfettişi” başlıklı
oyunu, yine 1980’de Ankara Halk
Tiyatrosu’nda sahneye koymuştur.
Erkan Yücel, Orhan Kemal’in “Bir Filiz
Vardı” romanını da 1982’de sahneye
uyarlamıştır. Bir Filiz Vardı, aynı yıl,
Ankara Halk Tiyatrosu’nda Erkan Yücel’in
yönetiminde sahnelenmiştir.
Yazar ve Dramaturg Erman Canatan, Orhan
Kemal’in beş öyküsünü, -yazarın ölümünün
10.yılı nedeniyle- 1980’de “Beş Hikâye”
adıyla oyunlaştırır... Beş Hikâye, yine
1980’de, Hacettepe Üniversitesi –Müzik
ve Güzel Sanatlar Enstitüsü Tiyatro
Dalı’nda; Erman Canatan’ın yönetiminde
sahnelenmiştir.
Erman Canatan, 1980’de düzenleyip
yönettiği “Beş Hikâye”yi, 1990 yılında
gözden geçirerek yeniden
biçimlendirir... Canatan, Orhan Kemal’in
beş öyküsünü temel alarak yeniden
kurgulandığı uyarlamaya, “Muammer
Muammer” adını verir. Muammer Muammer,
1992’de Başkent Oyuncuları’nca
oynanmıştır. Erman Canatan’ın uyarlaması
olan Muammer Muammer’, bir de 1995’te
Bursa Devlet Tiyatrosu, Erdal Gülver’in
yönetmenliğinde izleyicilere sunmuştur.
Ersan Uysal, yazarın Müfettişler
Müfettişi romanı ile onun devamı sayılan
Üçkağıtçı adlı romanını, 1991’de sahne
oyununa dönüştürür... Ersan Uysal’ın
“Üçkağıtçı” adını verdiği uyarlama,
Bakırköy Belediye Tiyatroları’nın,
1995’te açtığı “1.Özgün ve Uyarlama Oyun
Yazma Yarışması”nda, Uyarlama dalında
Başarı Ödülü’ne değer görülür.
Üçkağıtçı, ilk kez 31 Ekim 1997 günü
Adana Devlet Tiyatrosu’nca, Murat
Atak’ın yönetmenliğinde, Seyhan
Belediyesi Kültür Merkezi’nde
sahnelenmiştir.
Bitirirken
Orhan Kemal eskimiş değildir,
anlattıkları geçerliğini yitirmiş
değildir. Selim İleri’nin deyişiyle
“Orhan Kemal’in insanları şimdi Müslüm
Gürses dinleyip bedenlerine jilet
atıyorlar.” Orhan Kemal, bugün yeniden
okunması ve oyunları sahnelenmesi
gereken yazarımızdır.
|
|