Ana Sayfa

Cumhuriyet Kitap Eki - 13 Ekim 2005 - Nihat Taydaş

ORHAN KEMAL’İN OYUNLARI

   
 
 

            Orhan Kemal’in yapıtları Epsilon Yayınları’nca yayımlanmaya devam ediyor. Nihat Taydaş bu kez onun oyunlarını ele alıyor:    

            Orhan Kemal,-asıl adı Mehmet Râşit Öğütçü- 2 Haziran 1970’de öldü. Onun dünyadan ayrılışının üzerinden 35 yıl geçti... Yoksullar, parasızlar, işsizler, işçiler, 35 yıldır onsuz. Ailesindeki ismiyle Râşit Kemali, yazınımızdaki takma adıyla Orhan Kemal, yapıtlarıyla yine aramızda.

            Orhan Kemal’in Yaşamından Genel Çizgiler

            Adana’nın Ceyhan ilçesinde 15 Eylül 1914 yılında doğdu. Babası avukat Abdülkadir Öğütçü, TBMM 1.dönem Kastamonu milletvekilidir(1920-1923). Babasının Ahali Cumhuriyet Partisi’ni kurmasının(1930) ardından, gelişen siyasi olaylar sonucu ailesi, önce Lübnan’a  sonra Suriye’ye zorunlu göç ettiği için ortaokul son sınıfta öğrenimini bıraktı. (Yaşamının bu dönemini, “Küçük Adamın Notları” başlığı altında yayımlamaya başladığı yaşam öyküsel romanı “Baba Evi’nde-1949 konu edilmiştir.) Bir yıl sonra (1931’de) doğduğu kente dönerek pamuk fabrikalarında işçilik, dokumacılık, ambar memurluğu, Verem Savaş Derneği’nde kâtiplik yaptı. Yazarın bu evresi, Yugoslavya göçmeni bir ailenin işçi kızıyla evlenmesinin (1937) hikâyesi “Avare Yıllar” (1950), “Cemile” (1952), “Dünya Evi” (1960), “Arkadaş Islıkları” (1968) romanlarına konu olmuştur. 1938 yılında, askerlik görevini yaparken Ceza Yasası’nın 94.maddesine aykırı davranıştan beş yıl hapse mahkûm edildi. Bursa Cezaevi’nde bulunduğu sırada, burada tutuklu Nâzım Hikmet’le ilişkileri, toplumculuk anlayışı üzerinde etkili oldu (bu konuyla ilgili anıları “Nâzım Hikmet’le Üç Buçuk Yıl”-1956- kitabındadır). 1939’da şiirleri, 1940’da öyküleri ile tanınmaya başlayan sanatçının ünü, Kemal Sülker’in 1942’de İkdam gazetesinde 2 ve 3 Ekim’de yayımladığı Asma Çubuğu öyküsüne koyduğu Orhan Kemal takma adını benimseyip o tarihten sonraki ürünlerine bu adı vermesinden sonra duyuldu. (1998’de Erzurum’daki Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi- o sırada Yrd.Doç.Dr.- Etem Çalık’ın araştırmasına göre yazar, Orhan Kemal isminin de yer aldığı beş takma adla yazdı.) 25 Nisan 1951 yılında İstanbul’a geldikten sonra tefrika romanlar, kitaplar yayımlayarak yalnızca kalemiyle geçindi. Gazetelere kısa öyküler yazdı, küçük çıkarların peşindeki filmcilere senaryo yetiştirmeye çalıştı, üstelik bunlardan dişe dokunur para da kazanamadı. Davetli olarak gittiği Bulgaristan’ın Sofya kentinde 2 Haziran 1970 yılında yaşama veda etti. Cenazesi Türkiye’ye getirildi;mezarı İstanbul’dadır.

            Oyun Yazarlığı

            Orhan Kemal’in kalemiyle yaşamını kazanma serüveni içinde tiyatro, öykücülükten ve romancılıktan sonra gelir.

            Yazarın sağlığında oluşturduğu beş oyunu var... Ölümünden sonra oyunlaştırılan üç romanı(Müfettişler Müfettişi, Bir Filiz Vardı ve Üçkağıtçı) ile öykülerinden kurgulanan oyun(önce “Beş Hikâye” ismiyle) sayılırsa oyunlarının sayısı dokuz’a çıkmaktadır.

            Orhan Kemal yazma alıştırmalarına “tiyatro oyunları denemeleriyle” başlamıştır... Yazarın, 1964’te Samsun’da basılan haftalık gazete Çaltı’da, Mahmut Kadiroğlu’nun ilk sorusuna verdiği yanıt şöyledir:

            “Soru: ‘Ne romancı, ne de şair olmak elimizdedir. İnsan ya romancı doğmuştur ya da doğmamıştır. Şair için de öbür sanatçılar için de bu böyle’ diyor Suut Kemal Yetkin. Siz ne dersiniz?

            Yanıt: Kesin konuşmalardan çokluk kaçınırım. Bence deneyler önemlidir. Başka bir deyimle, bu iş bende nasıl olmuştur? Önceleri tiyatro oyunları yazmak, daha doğrusu denemekle işe başladım. Sonra şiirler yazdım. Daha sonra hikâye, ardından roman, şimdi gene tiyatro oyunları.

            Galiba önce ‘Sanatçı’ doğuluyor, sanatın türleri sonra.” (Orhan Kemal Anlatıyor, konuşan: Mahmut Kadiroğlu.)

            Yazar, tiyatronun ilk göz ağrısı olduğunu, bir kez daha açıklar... Orhan Kemal, 1964 yılının sonlarında, Fahir Onger’e gönderdiği mektupta şunları yazar: “(...) İlk heyecan, ilk yaratma çabası bende piyesle başlar... Şiirden çok önce... O sıralar ortaokul birinci sınıfta öğrenciydim... Adana’da Asri Sinemada Raşit Rıza grubunun oynadığı Othello’yu sinema teşrifatçısı bir arkadaşın beni biletsiz içeri sokmasıyla kulis arkasından seyrettim... Bana etki etti. Şehir Tiyatrosunu, Halkevi oyunlarını, daha başka tiyatroları izlemeğe başladım... Hatta o yıllarda o yıllardan sonra tam dokuz oyun yazdım. Onların ne olduğunu şimdi hatırlamam. (...)” (Orhan Kemal’in Edebiyata Girişi Üzerine Notlar, Fahir Onger, Cumhuriyet Sanat Edebiyat eki, Temmuz 1970.)

            Orhan Kemal, delikanlılığa adım atışının ilk yıllarında, dokuz oyun yazdığını açıklamış mektubunda... Bu nasıl rastlantıdır ki yazdığı ve yaşama gözlerini yumduktan sonra, yapıtlarından oluşturulan oyunların toplamı, dokuzdur!

            Orhan Kemal’in, o sıralardaki adıyla Mehmet Raşit’in, oyun yazma tutkusunun küllenmesi nedendir?... Bu olgu şöyle açıklanabilir: Yaşamı sıkıntılarla geçen Orhan Kemal, 1951’de İstanbul’a gelip yerleşince, kıt kanaat geçinmek zorunda kaldı. Resmi dairelerde çalışması şöyle dursun, özel kuruluşlarda bile çalışamazdı. Bu nedenle onun tek geçim kaynağı, öyküleri-oyunları ve biraz da senaryolarıydı. Çok yazmak zorundaydı. Öykü-roman ve senaryo yazarlığı, yazdıklarını kolayca değerlendirdiği alanlardı. Bunlardan eline iyi kötü para geçebiliyordu. Oyun yazmanın, zaman açısından uğraştıracağını bildiğinden, tiyatroya yönelmediğini varsayabiliriz. Oyunların telefon duyruğuyla engellendiği ortamda-Bertolt Brecht’in “Sezuan’ın İyi İnsanı” oyununun gösterimini, İstanbul valisi Fahrettin Kerim Gökay telefon ederek yasaklamıştı-oyun yazarlığını denemek-ten çekindiğini ileri sürmek de yanlış olmaz.

            Orhan Kemal’in kaleme aldığı beş tiyatro yapıtı uyarlamalardan oluşmaktadır. Oyunların hiçbiri baştan sahne için yazılmamıştır. Önce ya öykü ya da romandır. Her biri sahneye aktarılırken yepyeni özler kazanmışlardır.

            “İspinozlar”

            Yazarın oynanan ilk oyunu “İspinozlar”dır. Orhan Kemal’in 1960’da İstanbul Şehir Tiyatrosu’na verdiği “Balina” adlı oyunu, Zihni Küçümen, uzun süre uğraşarak 3 bölüm 7 tablo olarak sahne diline aktarmıştır. “Devlet Kuşu” adlı romandan oyunlaştırılan “Balina”, “İspinozlar” adıyla 1964’ün Ekiminde İstanbul Şehir tiyatroları Dram Bölümü’nde (Tepebaşı Sahnesi’nde) Zihni Küçümen’in yönetmenliğinde sahnelenmiştir. Yönetmen Zihni Küçümen, “İspinozlar bir ay Tepebaşı’nda, bir buçuk ay kadar da Fatih bölümünde dolu dolu oynarken kaldırıldı”der. (Ölümünün 12.Yılında Tiyatro Yazarı Olarak Orhan Kemal ve İlk Dönem Oyunları, Tahir Özçelik.)

            “Bütün Oyunları-2” başlıklı kitapta, İspinozlar’ın sahnelenmesine ilişkin şu bilgiler verilmiş: “Bu oyun, 1966 yılında YALOVA KAYMAKAMI adıyla, Ulvi Uraz Tiyatrosu’nda tekrar oynanmıştır. Oyunu Yurdaer ERŞAN Sahneye koymuş, dekor ve kostümler İsmail BİRET tarafından yapılmıştır.”

Tahir Özçelik ise şu bilgiyi verir:

“1967/68 döneminin sonuna doğru Ulvi Uraz Topluluğu ‘İspinozlar’ı bu kez Yurdaer Erşan’ın mizanseni ve İsmail Biret’in dekorlarıyla, adını ‘Yalova Kaymakamı’ olarak değiştirerek Aksaray’daki Küçük Opera tiyatrosunda sergilemeye başladı. Yeni mevsimde topluluk Aksaray’dan Sıraselviler’deki Arena tiyatrosuna geçince, perdelerini ‘Yalova Kaymakamı’ ile açtı fakat Şehir Tiyatrosu’ndakine göre çok daha değişik ve sevimli bir yorumla sahnelenen yapıt, seyirciden ilgi görmesine, bazı günler kapalı gişe oynamasına karşın, iki hafta kadar sonra yerini başka oyuna bıraktı.” (Ölümünün 12. Yılında Tiyatro Yazarı Olarak Orhan Kemal ve İlk Dönem Oyunları.)

Asım Bezirci’nin-Sevda Şener’in- Metin And’ın kaynaklarda belirttiğim kitaplarında, Şükran Kurdakul’un ‘Çağdaş Türk Edebiyatı-4’ adlı yapıtında ve Tahir Özçelik’in alıntıladığım yazısında, Ulvi Uraz Tiyatrosu’nun Yalova Kaymakamı’nı 1968’de oynadıkları açıklanıyor. “Bütün Oyunları-2” de oyunun, 1966’da sahneye konulduğu belirtiliyor. Yalova Kaymakamı’nın, Ulvi Uraz Tiyatrosu’nda hangi yıl oynandığı konusunda anlaşmazlık var. Bence, Ulvi Uraz Tiyatrosu’nda ‘Yalova Kaymakamı’nın oynanış tarihini, 1968 olarak kabul etmek gerekiyor.

Yalova Kaymakamı, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK’in) 1967-68 dönemi için verdiği “En İyi Oyun” ödülünü kazanmıştır.

Oyunla ilgili kimi ilginç bilgileri Asım Bezirci’den öğreniyoruz: “1968 Ocağında Yalova Kaymakamı (eski adıyla İspinozlar) Ulvi Uraz Tiyatrosu’nda oynanmaya başlar. Orhan Kemal oyunun birinci temsilinde Boyacı Bayram rolüne çıkar. Şubatta hastalanır. Ağır sancılar çekmektedir. Guraba Hastanesine yatar. Martta fistülden ameliyat olur. Nisanda yeniden hastaneye gitmek zorunda kalır. Aşağı Guraba Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nda tedavi görür. Taburcu edildiğinde iyice zayıflamıştır.” (Orhan Kemal, s.36)

“Yalova Kaymakamı”

Yaşar Kemal, 1968’in Ocak ayında, Ulvi Uraz Tiyatrosu’nda “Yalova Kaymakamı”nı izler... “Yalova Kaymakamı ya da İspinozlar” başlıklı yazısının bir yerinde şöyle der:

“Bizim büyük yazarımız Orhan Kemal de yoksulluğu kendine dert edinmiş bir kişi. Yoksulluk insanı, insanın insanlığını yıpratan, küçülten, ezen bir olaydır. Yoksulluk belâsının altında insanlar bir çok niteliklerinden de yoksun kalmışlardır. Ve zengin olmak hırsından dolayı insanlar insanlıklarını yitirmişlerdir. Orhan Kemal’e göre yoksulluk insanlığı ne kadar küçültürse küçültsün, insanlık cevherine gücü yetmez. İnsanlık, yoksulluk küllerinin altındaki közdür. Toprağın altındaki filizdir. Hiçbir şey, yoksulluk bile insanın insanlığını, iyiliğini, mertliğini, güzelliğini elinden alamaz. Varlık bir zenginin insanlığını alır götürür de, yokluk bir fıkaraya vız gelir.

‘Yalova Kaymakamı’ piyesinde Orhan Kemal, kendine yakışır bir büyüklük, bir ustalıkla insanlığın yoksulluk belâsı altında bile dimdik ayakta kaldığını söylüyor. İnsanlığa inanmış güzel yürekli bir adamın piyesi bu piyes. Orhan Kemal’in bu piyeste ortaya döktüğü dil, bizim edebiyatımızın erişemediği güzel bir dil.

Bir piyes vardır ki, en büyük aktörler bile onu oynayamazlar, tökezlerler. Bir piyes vardır ki, onu en acemiler bile büyük ustalar gibi oynayabilirler. Orhan Kemal’in piyesi ikincilerden. Ulvi Uraz tiyatrosunun güçlü sanatçılarını bu sözlerimle küçümsemek istemiyorum. Ama diyorum ki, onların güzel oyunlarında piyesin güzelliğinin de büyük bir payı vardı. Piyeste baştan ayağa kadar herkes güzel oynuyordu ve aksayan bir yan yoktu.” (Yalova Kaymakamı ya da İspinozlar, Yaşar Kemal, Ant, sayı:57)

“72.Koğuş”

72.Koğuş, Orhan Kemal’in sahneye çıkan ikinci yapıtıdır. 72. Koğuş, 26 Ocak 1967 Perşembe gecesinden başlayarak Ankara Sanat Tiyatrosu’nda (AST’da) sunulmaya başlanır. Asaf Çiğiltepe’nin sahneye koyduğu oyunun dekor ve giysilerini Osman Şengezer tasarlar. Aşık Mahzuni ise özgün müziğiyle sazıyla sesiyle eşlik eder. Oyunun seyirciden gördüğü ilgi, yapılan değerlendirmeleri geçer.. Üç mevsimde oyunu, 140 bin kişinin izlediği görülür ki AST için- o yıllarda Devlet Tiyatrosu’nda bile 100 bin satışa pek az rastlandığı düşünülürse- izleyici sayısında doruğa erişildiği açıktır. Ne yazık ki AST’nin kurucusu-oyunun yönetmeni Asaf Çiğiltepe, birkaç ay sonra trafik kazasında,(7 Haziran 1967’de) yaşamını yitirince; ulaşılan sonucu göremeyecektir.

72.Koğuş, 1967’den başlayarak üç yıl AST'da oynar. Orhan Kemal, 72.Koğuş ile 1967’de Ankara Sanatseverler Derneği’nce yılın en iyi oyun yazarı seçilmiştir.

O güne dek kıyısından köşesinden anlatılan hapishane, ilk kez Orhan Kemal’in kaleminden sahneye 72.Koğuş’la gelir.

72.Koğuş romanı adembabaların geçici varlık döneminden sonra, eski yoksulluklarına dönmeleri ve koğuştakilerin baştan beri görülen bilinçsizliklerini sürdürmeleri ile son bulur. Oyunda ise Kaptan’ın ölümü, adembabaların bilinçlenmelerini ve kendilerini sömürenlere karşı çıkmalarını sağlar. Karşı çıkış, insancıl özün-insan onurunun, canlı olarak korunmasıdır. En onulmaz acılar yaşayan, ezilen, küçümsenen, aç-açık kalan kişiler; sıra insanlık onurlarına gelince arslan kesilirler. Bu durum, Orhan Kemal gerçekçiliğinin ipuçlarını verir bize: koşullar ne olursa olsun, onurun korunması, aşağılanmaya karşı direngenlik ve onurun ezilmesi durumunda asla ödün vermemek.

Rizeli Kaptan’ın gelen parasını arkadaşlarına dağıtması, koğuştakilerin hepsini kurtarmak için giriştiği işler, onurun yüceltilmesi çabalarının belgeleridir.

Yazarın arkadaşı Samim Kocagöz(1916-1993), 72.Koğuş’u şöyle değerlendirir: “(...) Orhan Kemal, 72.Koğuş’u önce büyük öykü olarak yazdı, sonra bir de oyun olarak ortaya koydu. Benim öteden beri bir inancım vardır. Öyküden büyütüp roman olmaz. Romandan özetleyip öykü de yapamazsınız. Olmaya ki yazar öykü olan bir konuyu yeniden roman olarak tasarlasın. Yazar da 72.Koğuş oyununun önsözünde, ‘(...) Demek oluyor ki herhangi bir konu, sanatçı açısından sanatçının o andaki düşünü açısından çeşitli biçimlerde meydana getirilebilir.’ (72.Koğuş, oyun, s.5, 1967) Orhan haklı,romanlardan senaryo yapanlar bile konuyu yeniden tasarlıyor. En iyisi yazarın kendi konusunu kendisinin-istiyorsa-başka bir biçimde tasarlamasıdır.

Kendisinin de yazdığı, söylediği gibi 72.Koğuş oyunu,öyküsünden daha çarpıcı, çaresizlerin direnişi olmuştur.” (Çaresizlerin Şairi Orhan Kemal, Samim Kocagöz, Cumhuriyet Kitap eki, sayı:17.)

72.Koğuş’u, Devrimci Ankara Sanat Tiyatrosu (DAST) da 1976 yılında oynamıştır. Oyun, Erkan Yücel’in (1945-1985) yönetiminde sahnelenmiştir.

“Eskici ve Dükkânı” 

Orhan Kemal’in sahneye taşınan üçüncü oyunu, Eskici Dükkânı’dır.. Yazarın “Eskici ve Oğulları” adlı romanından sahneye uyarladığı oyun için “Bütün Oyunlar-2” başlıklı kitapta şu bilgiler sunulmuş:

“ESKİCİ DÜKKANI, ilk kez Ekim 1968’de Ankara Sanat Tiyatrosu’nda oynanmıştır.

Yöneten: Güner SÜMER

Dekor: Osman ŞENGEZER”(S.88)

Prof. Metin And, “Cumhuriyet Dönemi Türk Tiyatrosu” başlıklı dev yapıtında; Eskici Dükkânı’nın “AST’ta 1969’da, Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu’nda 1976’da oynandığını” yazmış. (Oynanmış Oyunlar Dizini, s.644)

Tahir Özçelik’in satırlarını okuyalım:

“1969 yılı gerek Orhan Kemal, gerekse ailesi bakımından biraz daha soluklanma fırsatını verecek bir yıl sayılabilir. Nitekim 1969 ocak ayında yeniden bakıma alınan değerli yazarımız, artık zor günlerin eşiğindedir. Bu sıralarda öncekiler gibi yine eski bir romanına, on yıl önce Dünya gazetesinde tefrika edilen ‘Eskici ve Oğulları’na dayanarak oyunlaştırdığı ‘Eskici Dükkânı’nın AST’da provaları ilerlemiştir. 15 mayıs Perşembe gecesi, Güner Sümer’in rejisiyle ve Osman Şengezer’in dekorlarıyla ilk temsil verilir.(...)” (Ölümünün 12.Yılında Tiyatro Yazarı Olarak Orhan Kemal ve İlk Dönem Oyunları)

Asım Bezirci’nin, Sevda Şener’in kaynaklar’da andığım kitaplarında ve Şükran Kurdakul’un “Çağdaş Türk Edebiyatı-4” başlıklı ürününde de ‘Eskici Dükkânı’nın sahneye konuş tarihi:1969.

“Bütün Oyunlar-2” de, ‘Eskici Dükkânı’nın ilk oynanış tarihi olarak açıklanan “Ekim 1968” bilgisi yanlıştır.

Eskici Dükkânı, eleştirmenlerce başarılı bulunmuştur. S.Günay Akarsu(1933-1982), oyuna ilişkin şunları söyler: “(...) Dedesinin zengin konağında yaşadığı parlak günleri gitgide arkada bırakıp, yoksulluğun batağına saplandıkça bunalımı artan ‘Eskici’ içinde bulundukları yoksulluktan pek fazla rahatsız olmayıp da fabrikada, tarlada çalışmayı çevrenin sapmış değer yargıları gereğince şerefsizlik sayan, bu arada başına taş düşse gelininden bilen karısı, oğulları, kızları, komşuları, kısaca oyunun bütün kişileri bizi en az bir yanımızdan yakalıyor. Bütün kusurları, bütün bilgisizlikleri, bütün bilinçsizlikleriyle onları tanıyoruz, seviyoruz. Onlar bizden çünkü. Daha doğrusu biz onlardanız.(...)” (Milliyet, 11.9.1969)

“Bekçi Murtaza”

1952’de roman olarak basılmış olan Murtaza, ilk kez 19 Eylül 1969’da “Bekçi Murtaza” adı ile Ulvi Uraz Tiyatrosu’nda oynanmıştır.(Bkz. Ölümünün 12.Yılında Tiyatro Yazarı Olarak Orhan Kemal ve İlk Dönem Oyunları, Tahir Özçelik/Cumhuriyet Dönemi Türk Tiyatrosu, Metin And, “Oynanmış Oyunlar Dizini” bölümü, s.629) Bekçi Murtaza, yazarın görebildiği son oyunudur.

Ulvi Uraz’ın yönettiği Bekçi Murtaza, 1962-63 yıllarında Orhan Asena’ya “Eline sağlık, çok iyi olmuş, tam benim düşündüğüm gibi almışsınız Murtaza’yı...” diye mektup yazarak teşekkür ettiği Murtaza değildir. Bu Murtaza, Orhan Kemal’in “değerli tiyatro adamı, dostum Ulvi Uraz’la sıkı bir çalışma birliği kurduk” sözleriyle anlattığı, ortaklaşa yaratılan Murtaza’dır. Ulvi Uraz Tiyatrosu’nun yorumladığı-Uraz’ın yönettiği Bekçi Murtaza’nın, Orhan Kemal’i mutlu etmediğini; Samim Kocagöz’e yazdığı mektuptan anlıyoruz:

“(...)

Tiyatroculardan yakınıyorsun. Haklısın. Tiyatro sanatını da yozlaştırmak için hatırı sayılır bir çaba var. İçine girmediğin bir bakıma isabet oluyor. Yerli film piyasasının ne kadar hafif senaryocusu varsa hemen hemen hepsi tiyatro oyunları piyasasında. Yerli filim senaryolarının düşün’den uzak, paldır küldürlüğü şimdi tiyatro alanına aktarıldı gibi bir şey. Bizim bildiğimiz sanat, ister tiyatro, ister sinema, ister şiir, hikâye, roman, resim, müzik ne olursa olsun, güçlü bir dünya görüşüne dayanan bir temel üzerinde gelişir. Bu kural bizde en çok sinema alanında iflâs etmişti. Edebiyat hemen hemen dışındaydı bunun. Şimdi edebiyat da sıraya girdi, tiyatro da. Ulvi Uraz, belki de haklı olarak, MURTAZA’yı az kişili bir oyun haline getirdi. Az kişili, tek dekorlu falan. Bu, Murtaza’nın bir oynanış biçimi. Öyle sanıyorum ki, Murtaza, gelecek yıllar yeniden ele alınacak tiyatro olarak. Hatta sinema süjesi olarak.

(...)” (Orhan Kemal’den Samim Kocagöz’e, Milliyet Sanat Dergisi Sayı:312, 26 Şubat 1979, s.15.-Mektup, dergide ilk kez yayımlanmıştır.-)

Metin And’dan öğrendiğimize göre, Orhan Asena’nın uyarladığı yapıt; “Murtaza” adıyla Devlet Tiyatrolarında 1978 ve 1979’da sahnelenmiştir. (Cumhuriyet Dönemi Türk Tiyatrosu, “Oynanmış Oyunlar Dizini” bölümü, s.671.)

Orhan Asena’nın uyarladığı Murtaza, en son Ankara Devlet Tiyatrosu’nca hazırlanarak, Küçük Tiyatro’da 2002-2003 döneminde sahnelenmiştir. (Ankara’da Murtaza’nın ilk gösterimi :11 Ekim 2002-Küçük Tiyatro.)

Orhan Kemal, Murtaza’yı 1965’in Aralık ayında senaryolaştırmıştır... Tunç Başaran bu senaryoyu, 1965-1966 yıllarında “Bekçi Murtaza” adıyla filme çekmiştir... Oynayanlar: Müşfik Kenter, Ayfer Feray, Mümtaz Ener, Tunç Oral, Mine Sun, Yılmaz Köksal, Hayri Caner. (Bekçi Murtaza, siyah-beyazdır.)

Murtaza, 1984’te ikinci kez filme alınır... Senaryosunu Işıl Özgentürk’ün yazdığı, Ali Özgentürk’ün yönettiği film, “Bekçi” ismiyle gösterime sunulur... 1984’teki ikinci çevrimin başlıca oyuncuları şunlardır: Müjdat Gezen, Halil Ergün, Güler Ökten, Macit Koper, Orhan Çağman, Ferda Ferdağ, İhsan Yüce, Menderes Samancılar, Damla Çoşkuner, Neslihan.(Bekçi, renkli olarak filme çekilmiştir.)

“Kardeş Payı”

Orhan Kemal, “Kardeş Payı” öyküsünü, 1968’in Eylülünde oyunlaştırır... Yazarın ömrü, uyarlamasını sahnede izlemeye yetmez. Yazarın, aynı adlı öyküsünden sahneye uyarladığı Kardeş Payı, ölümünden sonra; ilk kes 1.9.1970 tarihinde Ankara’da, Mithat Paşa Tiyatrosu’nda Ekmel Hürol’un yönetmenliğinde sahneye konulmuştur. Oyun daha sonra, 1976’da, İstanbul Şehir Tiyatroları’nca gösterime sunulmuştur.(Bkz. Ölümünün 12.Yılında Tiyatro Yazarı Olarak Orhan Kemal ve İlk Dönem Oyunları, Tahir Özçelik/ Cumhuriyet Dönemi Türk Tiyatrosu, Metin And, “Oynanmış Oyunlar Dizini” bölümü.)

Prof. Metin And, Kardeş Payı’nı kısaca şöyle tanıtır: “(...) Orhan Kemal, ölümünden sonra oynanan Kardeş Payı’nda, Anadolu’dan İstanbul’a iş aramaya gelen Gurbet Kuşları’nın çilelerini gösteriyor. Daha önce İstanbul’a gelip yerleşmiş Gafur Ağa ile onun adamı Topal’ın tuzağına düştüklerini, bu iş ağalarının elinde nasıl sömürüldüklerini, bu ikisinin işlettiği amele koğuşunun çevresi tanıtılırken, işçileri bilinçlendiren tütün işçisi ve bekâr çamaşırı yıkayan yürekli Hacer’in aşkıyla birlikte verilmektedir.(...)” (Cumhuriyet Dönemi Türk Tiyatrosu, s.589.)

*   *   *

Müfettişler Müfettişi, Orhan Kemal’in 1966’da yayımlanan romanıdır. Yazarın, 1969’da basılan “Üçkağıtçı” adlı romanı, Müfettişler Müfettişi’nin devamı ve ikinci cildidir.

Müfettişler Müfettişi’ni 1980 yılında Erkan Yücel oyunlaştırmıştır... Erkan Yücel, “Müfettişler Müfettişi” başlıklı oyunu, yine 1980’de Ankara Halk Tiyatrosu’nda sahneye koymuştur.

Erkan Yücel, Orhan Kemal’in “Bir Filiz Vardı” romanını da 1982’de sahneye uyarlamıştır. Bir Filiz Vardı, aynı yıl, Ankara Halk Tiyatrosu’nda Erkan Yücel’in yönetiminde sahnelenmiştir.

Yazar ve Dramaturg Erman Canatan, Orhan Kemal’in beş öyküsünü, -yazarın ölümünün 10.yılı nedeniyle- 1980’de “Beş Hikâye” adıyla oyunlaştırır... Beş Hikâye, yine 1980’de, Hacettepe Üniversitesi –Müzik ve Güzel Sanatlar Enstitüsü Tiyatro Dalı’nda; Erman Canatan’ın yönetiminde sahnelenmiştir.

Erman Canatan, 1980’de düzenleyip yönettiği “Beş Hikâye”yi, 1990 yılında gözden geçirerek yeniden biçimlendirir... Canatan, Orhan Kemal’in beş öyküsünü temel alarak yeniden kurgulandığı uyarlamaya, “Muammer Muammer” adını verir. Muammer Muammer, 1992’de Başkent Oyuncuları’nca oynanmıştır. Erman Canatan’ın uyarlaması olan Muammer Muammer’, bir de 1995’te Bursa Devlet Tiyatrosu, Erdal Gülver’in yönetmenliğinde izleyicilere sunmuştur.

Ersan Uysal, yazarın Müfettişler Müfettişi romanı ile onun devamı sayılan Üçkağıtçı adlı romanını, 1991’de sahne oyununa dönüştürür... Ersan Uysal’ın “Üçkağıtçı” adını verdiği uyarlama, Bakırköy Belediye Tiyatroları’nın, 1995’te açtığı “1.Özgün ve Uyarlama Oyun Yazma Yarışması”nda, Uyarlama dalında Başarı Ödülü’ne değer görülür. Üçkağıtçı, ilk kez 31 Ekim 1997 günü Adana Devlet Tiyatrosu’nca, Murat Atak’ın yönetmenliğinde, Seyhan Belediyesi Kültür Merkezi’nde sahnelenmiştir. 

Bitirirken

Orhan Kemal eskimiş değildir, anlattıkları geçerliğini yitirmiş değildir. Selim İleri’nin deyişiyle “Orhan Kemal’in insanları şimdi Müslüm Gürses dinleyip bedenlerine jilet atıyorlar.” Orhan Kemal, bugün yeniden okunması ve oyunları sahnelenmesi gereken yazarımızdır.



                       

 
 

 
 

 
 

.
.


[email protected]

1