İkibin yılından beri sayısını unuttuğum
Orhan Kemal’in kitaplarını okumalarımdan
birinde –her okuyuşumda yeni bir şey
keşfederim- daha önce dikkatimi çekmeyen
beni de yakından ilgilendiren ve
heyecanlandıran çok yeni bir buluşum
vardı.
Küçük küçücükken her çocuk
gibi hayal kurardım.Parasız olmamız
hayal kurmama engel olamazdı ya.Bu
düşlerimde birçok oyuncaklarım
olurdu.Arabalar,tekneler,küçük bebekler
ve de trenler benim hayallerimin
zenginliğiydi.Oysa gerçek tam
tersiydi.Evde pazardan alınmış tenekeden
kurmalı bir cankurtaran arabası bir de
tekerlekleri bozuk üç tekerlekli
bisiklet.Bütün oyuncaklarım bunlardı.Ama
en büyük oyuncak hazinem annem ve
ablamın dikiş dikerken kullandıkları
ipliklerin boşalan tahta makaraları ile
kibrit kutularıydı.
Parasızlık ve yokluk,insan
içindeki o müthiş yaratıcılık gücünü de
harekete geçirmiyor değildi.Bu evden ve
komşulardan topladığım küçüklü büyüklü
makaralarla kuleler,bunları iplerle
biribirine bağlayıp çok tekerlekli
arabalar yapardım.-Şimdi aklıma geldi o
tarihlerde treyler yani çok tekerlekli
kamyonlar yoktu sanırım.Galiba bilmeden
bir de keşif yapmışım.-Kibrit kutularını
arka arkaya ve birbirlerine ekleyerek
tren meydana getirirdim.Bu
trenleri,makara dizilerini;evdeki
gazetelerden tüneller yaparak,sarp dik
vadilerden,sık ormanların kardeşçesine
yaşadığı diyarlardan geçirirdim.Bazen
muziplik eder,makaralarla trenleri bir
yerlere toslatırdım.
Orhan Kemal’in
‘Sokaklardan Bir Kız’ isimli romanını
okurken,gözlerime inanamadım.Bu
hayalleri sadece ben değil,kitaptaki
küçük, acılı Nuran’da kuruyordu:
“Kocaman bir trenle
geliyorlar eve.Sofaya trenin raylarını
odalara kadar uzatmacasına serip
yayıyorlar.Babacığı bu odadadır,kendisi
öteki odada.Trene birtakım kutularla boş
iplik makaralarından yükler
yükleyeceklerdi,tüccar eşyası
adına.Babacığının öbür odadan
salıverdiği tren dağlar,tepeler birtakım
köprülerle tünellerden geçerek fışıltılı
yorgun gelecektir Nuran’ın
istasyonuna.Mallar getirecek sonra da
mal götürecektir.Bu arada tabii
dağlar,köprüler,tüneller
geçecektir.Tünellerin karanlık
korkunçluğu üzerinde durulurdu.Bu
tünellerde belki de yedi başlı
devler,ejderhalar yahut da cinler
şeytanlar bulunurdu.Bu türlü konuşmaları
çokluk gece evde,Nuran’la babası
alacakaranlık odalarında yaparlar,Nuran
babasının kolları arasına sığınır,başını
göğsüne yaslayarak ‘Sonra babacığım?’
derdi. ‘Ama galiba korkuyorsun kızım?’
‘Korkuyorum ama,siz anlatın.Yanımda siz
varsınız.Korksam bile tatlı!’”
Tren hayalim 1969 yılında gerçek
olmuştu.Babam ve annem davetli olarak
Moskova’ya gittiklerinde,babamdan
gelirken bir oyuncak tren getirmesini
istemiştim.Dönüşlerini sabırsızlıkla
bekliyordum.Ve o gün nihayet
geldi.Trenle geldikleri için gümrük
Sirkeci’deydi.Ben heyecandan yerimde
duramıyordum.Onları ilk gördüğümde
koşarak yanlarına gittim,sarıldım,öptüm
ve sordum:’Trenimi aldınız mı?’Babam
kocaman paketi gösterip,onu bana
uzattı.Paket elimde havalarda
uçuyordum.Eve geldik,yorgun olmalarına
rağmen;babamı zorlayarak-sevgi içinde ve
büyük bir sabırla- treni kurmasını
sağladım.Birlikte raylar üzerinde giden
treni seyretmiş,rayların altına kağıtlar
koyarak sözüm ona treni
yokuşlardan,gazeteden yaptığım
tünellerden geçirmiştim.Tabii tren bu
zorlamalara dayanamamış,kâh yokuş yukarı
çıkamamış,kâh tünellerden geçerken
gazete duvarlara çarpmış,ben bu duruma
kızdıkça,babam bir köşede usulcacık
gülmüş ve keyiflenmişti.
‘Sokaklardan Bir
Kız’ı okurken bunlar puslar arasında
anılarımdan önüme düşüverdi.1968 yılında
yazılan bir kitap 2000’li yıllarda
anılarımdaki gibi tüm gerçekliğiyle
durmaktaydı.Bir kez daha inandım
ki,kitaplarındaki yaşamlar, olaylar
hayatın içinde var olan her zaman var
olabilecek gerçeklerle örülüydü.
Hey gidi koca
Orhan Kemal,sevgili babam, oğlunla
oynaman için mızırdanıp,seni çalışmandan
alıkoyarak,benimle oynamayı kabul
ettirdiğimde,dünyalar benim olurdu.Ama
aslında sen beni kandırıp oyun
oynayarak kocaman bir roman
yazmaktaydın,nerden bilebilirdim?
Hepimizin
yolunu aydınlatmaya hâlâ devam eden
ölümsüz edebiyatçıyı,gençlerinde
sahipleneceğine,onun kitaplarını
okuyarak daha iyi insanlar olacaklarına
ve unutmayacaklarına inanıyorum.Özdemir
İnce şunları yazmış:’Orhan Kemal Türk
edebiyatının Sirkeci Garı’dır.Gerçek
yazarlar konusunda ‘Unutulmak’ fiili
geçersizdir.Onlar ‘Var’dır.Öylesine
vardırlar ki bütün moda yazarların yok
oluşlarını görürler’.
Ölümsüz
sanatçılarımızın olması ulusumuzun
gururudur.Tarih koynunda sadece sanata
ve bilime hizmet edenleri sonsuza kadar
saklar.
Işık Öğütçü
|