Ana Sayfa

Radikal Gazetesi /MEHMET NURİ GÜLTEKİN  - 03 -02-2006

Bir aydının portresi

Daha iyi bir dünya için...

 
Bir aydının portresi
       Orhan Kemal'in babası Abdülkadir Kemali Bey, yaşadığı dönemi kayda geçirmiş. Kemali Bey'in torunu Işık Öğütçü'nün titiz çalışması ortaya insani değerlerin peşindeki bir aydının portresini çıkarıyor

       MEHMET NURİ GÜLTEKİN (Arşivi)

       Kucağında, belki de daha yaşını almamış bir çocukla, 'Enveriyeli bir mülâzım-ı sâni' bütün heybeti ve gururuyla objektife bakıyor. Arkada Çanakkale Savaşı'nın 'temsili' resmi. Eskiden fotoğrafçılar mı daha iyiydi? Yoksa fotoğraftakiler mi daha bir yakışıklı ve güzeldi? Neden bu siyah beyaz fotoğraflardaki 'renkler' hiç solmaz böyle? Ne derseniz deyin, fotoğraftaki Abdülkadir Kemali, kucağında oğlu Raşit'le (Orhan Kemal) bize hayretle bakan iki hayali imge gibi duruyor kitabın kapağında. Nasıl hayal gibi olmasın ki? Çukurova'dan başlayan yolculuğunda filmleri ve romanları aratmayacak bir maceranın kahramanıyla karşı karşıyayız. (Gerçekten) kahramanlığıyla, vatanseverliğiyle, idealistliğiyle ve dahası, yaşamının her alanında yakınında bulunanların ihanetini de görmüş bir şahsiyetle karşılaşıyoruz kitapta.
       Abdülkadir Kemali, İttihat ve Terakki'ye duyduğu sempatinin, Meşrutiyet taraftarlığının zindanlara düşürdüğü bir 'hürriyet âşığı'dır. Abdülhamit'in düşüşünü, İttihat Terakki'nin hükümet olmasının canlı tanığıdır. İstanbul'da çeşitli memuriyetler onu memnun etmekten uzak kalır ve çok iyi bildiği Anadolu yollarına düşer. İlk görev yaptığı Siirt'e giderken yaşadıkları ve gördükleriyle İstanbul'dakileri karşılaştırarak yüzyılların oluşturduğu 'devlet' imgesinin ve etkinliğinin gerçekliğiyle yüzleşir. Sadece 'İstanbul' demek olan devletin tarihsel olarak, taşrayı nasıl bir yaşayışla yüz yüze bıraktığının canlı tanığı olur.
 

       Samimiyet ve adalet
       Siirt'ten sonra, yine Osmanlı mülkünün başka bir ücra köşesine (Basra'ya) atandığında, yerel güçlerin, nasıl dış güçlerle el ele verip Osmanlı'ya karşı mücadeleye hazırlandıklarının tanığıdır. Çanakkale Savaşı'na 'asteğmen' rütbesiyle katılır. Yaptığı her işte, gösterdiği titizlik, 'hak-hukuk' kaygısı onu pek çok kişiyle düşman yapar. Ülkenin ve devletin, savaş koşullarında bile, nasıl sömürüldüğünün en ince detaylarını görür, anlatır.
Tahmin edileceği gibi hep 'istenmeyen' adam olur. Kıymeti pek bilinmez. Çok az kişi anlar onu ama anlayanların da vatanseverliği, dürüstlüğü ağır bedellerle kanıtlamıştır. Bu dürüst ve masum kişi, bazen Siirt'e kendisine iftira edildiğinden idamdan kurtarılan bir köylüdür ya da Filistin cephesinde onurlu bir mücadele verirken, haksızca yediği 'vatan haini' damgası yüzünden divan-ı harbin kurşuna dizme cezasını çekmek üzere olan bir subaydır. Abdülkadir Kemali, sarsılmaz adalet terazisiyle her zaman haksızlık ve kanunsuzluk karşısında bir duvar misali duran savcıdır, müfettiştir, yedek subaydır, kaymakamdır. O, bir imparatorluğun çökerkenki bütün hay huyu, toz bulutları içinde her şeyin renk ve nitelik değiştirebildiği bir sosyal gerçeklikte, kararlı bir adalet sembolü gibidir. İlkelerinden ve adaletten taviz vermez. Bunun bedellerini de öder.
       Kurtuluş Savaşı'ndan sonra da mücadele farklı bir zeminde devam eder. Halk Fırkası'na karşı Cumhuriyet Ahali Fırkası'nı kurar. Tekrar döndüğü Adana'da faaliyetlerine devam eder ve o günün koşullarında arayla iki tane gazete çıkarır: Toksöz ve Ahâli. Fakat pek uzun süreli olmazlar. Abdülkadir Kemali'nin hem siyasi faaliyetleri hem de çıkarttığı gazeteler yasaklanır. Daha 1925 yılında, Ali Saip Ursavaş (Şark İstiklal Mahkemesi üyesi ve dönemin Urfa Milletvekili) tarafından, hiçbir zaman içinde olmadığı olayların (Menemen) müdahili olarak gösterilerek açıkça 'hedef' gösterilir. Zaten bundan sonra rahat yüzü de görmez ve uzun sayılabilecek sürgün dönemi başlar. Suriye, Lübnan ve Filistin'deki sürgün, 1939'da yasağın kaldırılmasıyla sona erer ama bu yaşanılan yoksulluklar, zorluklar epey hırpalar onu. Filistin'de de bu kez Arap-Yahudi çatışmalarının başlangıç dönemlerine şahitlik eder.
Abdülkadir Kemali'nin torunu Işık Öğütçü tarafından gün ışığına çıkarılan ve yayıma hazırlanan anılarında, çok önemli dönemler, çeşitli sebeplerden dolayı yer almıyor. Polislerce el konulan (çünkü sonuçta, o bir muhaliftir!) yazılar bulunduğunu anılarında çok sık değinir. Ama ilk dönem Meclis'te çok kısa süreli bir bakanlık görevi almış olmasına rağmen, bunlara ilişkin anılara kitapta rastlayamıyoruz. Onca sıkıntılara katlanarak, bir köşesinden diğer köşesine idealist bir aydın heyecanıyla savrulduğu ülkesinin onu sürgüne göndererek 'unutmak' istemesine benzer, o da yaşamındaki önemli bir döneme hiç değinmek istemez, 'unutur'.
Kuşkusuz ki, anı kitaplarının, günlüklerin sadece bireyin yazdıklarıyla sınırlı olmayan, o anlatılanların dışına taşma eğiliminde olan imgeleri de bulunur. Abdülkadir Kemali'nin anılarında da karşımıza böyle bir anlamın çıktığını söylemek, sanırız abartı olmayacaktır: Abdülkadir Kemali'nin babasından başlayan bir kuşağın okumaya, öğrenmeye, bilime ve akla olan inancının, ailenin tarihindeki bireyleri nasıl biçimlendirdiğini de görmekteyiz. Kanımızca, 1800'lerin ortalarındaki Çukurova'da Ermenice ve Fransızca öğrenecek kadar 'ileri' ve farklı bir aile geçmişi, Abdülkadir Kemali'nin varlığını tesadüf olmaktan çıkaran etkenlerden biridir. Ve daha önemlisi, Abdülkadir Kemali'nin Orhan Kemal'in üzerindeki ağırlığı ve etkisini daha iyi görmüş oluruz. Orhan Kemal'in, neredeyse tüm romanlarına işleyen hümanizminin nedenleri arasında Kemali'yi de unutmamak gerekir sanırız.
       Abdülkadir Kemali'nin Anıları, okuyanda bir samimiyet, bir adalet ve biraz da hayret duygusu uyandırıyor. Beyaz camın dizilerindeki 'sahte' kahramanları görünce, onun ne kadar gerçek, ne kadar insan, ne kadar yurtsever ne kadar adil biri olduğunu daha iyi anlamaya başlıyoruz. Öyle ya, İstanbul'dan Siirt'e, Basra'ya, Kafkasya'ya, Çukurova'ya, Lübnan'a, Suriye'ye, Filistin'e ya da Çanakkale'de bombardıman altındaki topçu bataryalarına kimin yaşamını, nasıl sığdırabiliriz ki?

 

  • ABDÜLKADİR KEMALİ'NİN ANILARI
    Hazırlayan: Işık Öğütçü, Epsilon Yayınları, 2005, 326 sayfa, 12 YTL.

  • [email protected]

    1