Ana Sayfa

İnternette Orhan Kemal


Radikal Gazetesi

Gönül Kıvılcım
 

Unkapanı'nda bir sokak

Orhan Kemal'in oğulları Nazım ve Işık Öğütçü babaevinin önünde. Yukarıda, yazarın rakısına buz kesen bakkal Hüseyin Yılmaz.

Fabrika düdükleri, bir fasit dairenin içinde çırpınan, tek kaygısı ekmek kavgası olan, yazgısının ağırlığı altında ezilmiş küçücük insanı kalemiyle ölümsüzleştiren Orhan Kemal'in satırlarında hâlâ çalıp duruyor

Kentin kenar mahallelerini tasvir edebilmek, oralardaki cambıl cumbulluğu hissedebilmek için bir minibüsle ırgalana çalkalana Topkapı'ya, oradan ver elini Yenibosna'ya gitmek gerekiyor. Ya da Unkapanı'na, Orhan Kemal'in on bir yılını geçirdiği evin sokağına. Orhan Kemal'in, asıl adıyla Mehmet Raşit Öğütçü'nün ortanca oğlu Nazım Öğütçü ve küçük oğlu Işık Öğütçü ile Unkapanı'ndayız. Köşedeki pembeye boyalı ev yazarın evi, çalışma odası üst katta soldaymış. Evin cephesinde bir zamanlar asılı bulunan Orhan Kemal Sokağı yazılı resmi levhanın yerinde yeller esiyor; ayaklanmış beş ev ötede bir duvara konmuş!

Semt iki katlı ahşap evler, incir ağaçları, döküntü mahalle bakkallarıyla 30-40 yıl öncesinden pek farklı değil. "Burası Manizadelerin konağıydı. Bir tarafı selamlık bir tarafı haremlikti" diyor Nazım Öğütçü. Cümlelerinin altında incir yapraklarının kokusu dolaşıyor. Zaman sıkışmış kalmış, akmıyor Unkapanı'nda. Yıkılacakmış gibi duran ahşap evlerin arasında geçmişe doğru bir yolculuğa çıkıyoruz. "Burada yazlık sinema vardı. Perde şu taraftaydı, bostanlıktı her yer. Ahmet Tarık Tekçe'yi, Suphi Taner'i, Ayhan Işık'ı, Necdet Tosun'u burada seyrettik" diyor Işık Öğütçü. Otopark'a dönüşmüş sonraları yazlık sinema.

Fabrika düdükleri, vardiya bitimlerinde sokağa hücüm eden işçiler, pazartesi günleri semte kurulan pazar vs. tek tek geri dönüyor anılarda. Tekel'in eski tütün fabrikasının hemen arkasındayız. Tütün fabrikası, Kadir Has Üniversitesi olmuş. Ama fabrika düdükleri, küçük insanı, bir fasit dairenin içinde çırpınan, tek kaygısı ekmek kavgası olan, yazgısının ağırlığı altında ezilmiş küçücük insanı kalemiyle ölümsüzleştiren Orhan Kemal'in satırlarında hâlâ çalıp duruyor. Mahallelinin dediğine bakılırsa üniversiteden kimsenin gelip sorduğu yokmuş elli altı yaşında kalemi duran yazarı. 


Müze Unkapanı'nda olmalıydı 
Lokantacı Mustafa'nın mekânı hurdacı olmuş, bitişiğindeki Çınaraltı Kahvesi otuz yıl öncesinin hikâyelerine figüran arayanlar için ideal. Bakkaliyesini on sekiz yıl evvel bir başkasına devreden seksen beş yaşındaki Hüseyin Yılmaz'ı alalım ele. "Bereketli Topraklar Üzerinde" gibi bir şahaserin yaratıcısı Orhan Kemal'in rakısına zamanında buz kesmiş bakkal Hüseyin Yılmaz. Onunla laflarken, kendi kendime soruyorum. Hemingway'in ölümsüz eseri "Yaşlı Adam ve Deniz"i yazışına tanıklık eden balıkçının Havana'ya bir saat uzaklıktaki bir balıkçı köyünde yaşadığı ölümüne kadar her rehberde yazıldı, köye giden her turist, ben de aralarında olmak üzere, onun fotoğrafını çekti de, neden Orhan Kemal'in evleri, arkadaşları bu denli önemsiz, bu denli itibarsız? Aynı soruyu onun oğullarına da yöneltiyorum. Yazarın adının unutulmaması için Cihangir'de açılan Orhan Kemal Müzesi burada olsa daha isabetli olmaz mıydı diye soruyorum Işık Öğütçü'ye. Evin satın alınması, gerekli tadilat, içine bekçi konulması... Devletin üstüne düşmez miydi, diyor Öğütçü. 
Orhan Kemal ile diğer dört mahalleli komünizm propagandası yapıyorlar diye hapsi boylayınca, kurtulmaları için büyük bir ziyafet adamış Hüseyin bey. Otuz beş günün akabinde sokağın göbeğinde kurulmuş rakı sofrası. Ahçı Mustafa, Tavukçu Hasan ve yazar Orhan Kemal'in şerefine. "Ellerinde hoparlör bangır bangır komünizmden konuşmuşlardı. Menderes zamanıydı" diyor o günleri hatırlayan bir mahalleli. 
"Yarı karanlıklara gömülü harap evler kalabalığından ibaret civar mahalleler." Kenar mahalleler ve bu mahallelerdeki insan portreleri, inşaat bekçileri, gezici yemişçiler, çamaşırcılar, dondurmacılar, işsizler Orhan Kemal'in anlatısında tarihe geçiyor. Fakir semtlerdeki değişimi anlattığı "Devlet Kuşu", kente göçü kaleme aldığı "Gurbet Kuşları"... Politikacılarla, gazetecilerin seçimlerden seçimlere hatırladığı kenar mahalleler, iki yakası bir araya gelmeyen yoksul kesim Orhan Kemal'in son dönem hikâyeleri ve romanlarında başkahramanlar. 
"-Beni bir gün evine davet etsene. 
...-Edeyim ama, değer mi? 
...-Neden değmesin? 
-Yollarımız bozuk, otobüslerimiz laçka, pis, tıklım tıklım. Evimize gelince, yarı bellerine kadar ıslak duvarlar, ıslak minderler, ıslak örtüler. Yaz gelmeyince de kurutamıyoruz. 
Karların lapa lapa savrulduğu bir gün, Taşlıtarla otobüsünde onunla kardeşinin arasına oturup, bozuk yollarda ırgalana çalkalana gitmişti. Söyledikleri doğruydu. Yarı bellerine kadar ıslak duvarlar, ıslak minderler, ıslak örtüler..."* 


Eve kömür, kıza manto... 
1957'de, Eminönü ile Unkapanı arasınaki bulvar Menderes'in girişimiyle birleştirildiğinde evlerini işgal eden Bizans farelerinden söz ediyor Nazım Öğütçü. Çocukluklarında üzerinde oynadıkları Bozdoğankemeri'nden, Orhan Kemal'in her sabah Unkapanı'ndan Cağaloğlu'na tekrarladığı yürüyüşlerden. Anılarında Unkapanı'ndan Fener'e uzanıyor sonra. "Babam Fener'deki evde yazmıştı '72.ci Koğuş'u. Kışın buz gibi olurdu ev. Optimum marka pompalı gaz ocağının başında oturmuş bir yandan ısınıyor bir yandan eski yazı ile yazıyor. Kafasında bitirirdi kitabı önce, sonra oturur yazardı. Bir gecede tamamladı ve sabahleyin uçarak, Eskicil Yayınevi vardı o zaman, onlara götürdü. Hayal ediyor, eve kömür alacak, ablama kışlık bir manto. Birkaç gün sonra uğra diyorlar. Gidiyor ama müstehcen diye bir bahane uydurup gerisin geri yolluyorlar. Okumamışlar anlaşılan....Eve gelecek iki kadeh rakı içecek, hepsi tuzla buz oluyor." 
Ailesinin hikâyesini "Bir Romancının Romanı"nda yazmak isteyen ancak erken ölümü bu arzunun önüne geçen yazarın oğullarıyla zamanı ürkütmekten sakınarak, usul adımlarla çıkıyoruz Unkapanı'ndaki sokaktan. Orhan Kemal zorlu hayat hikâyesini sırtında taşıyan bir emekçiydi. Yazarken kenti bir kuleden teleskopla gözlemiyordu. Taşlıtarla'da, Cağaloğlu'nda, Sirkeci-Aksaray dolmuş durağında, Eyüp'te, Fener'de... Bu kentin güzel insanlarının arasındaydı. 
*Orhan Kemal, Yağmur Yüklü Bulutlar, Tekin Yayınevi. 


[email protected]