Işık Öğütçü ile Orhan Kemal Hakkında
|
|
Orhan Kemal Müzesi Müdürü ve Orhan Kemal’in oğlu Işık Öğütçü:
“Paradan Çok, Dik Duruşu Miras Kaldı”
YAHYA KEMAL BAŞ
Türkiye’de şair ve yazarların müzeleri çok az. İlk anda akla geliveren isimler Hüseyin Rahmi Gürpınar, Ziya Gökalp, Cahit Sıtkı Tarancı, Yahya Kemal Beyatlı ve Sait Faik Abasıyanık… Tabiî başka isimler de var, ama Türkiye genelinde edebiyatçılar adına kurulan müzelerin çok fazla olduğu söylenemez. Müzelerin kurulamamasında devlet kurumlarının ihmali kadar, sivil toplum kuruluşlarının lâkaytlığı da vardır. Ayrıca bazı şair ve yazarlarımızın ailelerinin de ‘özel müze’ fikrine sıcak bakmamaları da, müzecilik bakımından züğürt kalmamıza sebep olmuştur. Bu konuda örnek olanlar da var. İşte Orhan Kemal’in oğlu Işık Öğütçü bu vefalı evlatlardan biri. Cihangir’de çok katlı bir binanın iki katını babasına ayıran ve burada Orhan Kemal’in özel eşyalarını ve kitaplarını sergileyen Işık Bey, örnek bir davranış sergiliyor ve edebiyat dünyamıza önemli bir katkı sağlıyor. Orhan Kemal’i hatırlamak ve anmak için romancının dördüncü çocuğu olan ve Orhan Kemal Müzesi Müdürlüğü’nü yapan Işık Öğütçü ile bir söyleşi yaptık. Sohbetimiz esnasında yazarımız ve müze hakkında konuştuk:
BAŞ: Bu müze nasıl kuruldu ve müzede neler sergileniyor?
ÖĞÜTÇÜ: “Orhan Kemal Müzesi”ni açmak aslında ailenin ortak bir isteğiydi. Çünkü babamın bir çok eşyası annem tarafından korunuyordu ve bize ellettirmezdi. Yani bu kadar çok seviyordu kendisini ama böyle bir düşünceyi anneme de açtıktan sonra oda çok sevindi ve 2000 yılında Orhan Kemal Müzesi’ni Cihangir’de hayata geçirdik.
Müzemizde Orhan Kemal’in bütün çalışma odası bire bir sergileniyor. Onun yadigâr daktilosu, yatağı, çok severek kullandığı ve parasızlıktan dolayı yenisini hiçbir zaman alamadığı Siirt battaniyesi, divanı… Onun hayatına yön veren ve eserlerinde yansıttığı, o sade, basit, halk içinde, halkın olan bir çok objeyle birlikte zaten yaşamın içindeydi. Müzede de bunları sergiliyoruz, ziyaretçilerle paylaşıyoruz. Babamın pek çok fotoğrafı değişik dergilerde yayınlanmıştı. Fakat bizim özel aile arşivinden pek kimsenin bilmediği fotoğrafları da müzede sergilemeye başladık. Ayrıca müzede sergilemekte olduğumuz ilk baskı kitapları da araştırmacılar için çok önemlidir zannediyorum. 1949’da çıkan ilk kitabı Baba Evi’nden sonra çıkan kitapların birinci baskıları müzede sergileniyor. Ayrıca yurt dışında yayınlanan pek çok kitapları da sergimizde mevcut. Yine babamın kullandığı çatal, kaşık, gözlük, havlu, küllük, tespihin yanı sıra, Nâzım Hikmet’in 1945’de Bursa cezaevinden yazdığı bir mektup da var. Bunları da müzede ziyaretçilerle paylaşıyoruz.
BAŞ: Müzenin kurulma amacı nedir?
ÖĞÜTÇÜ: Müzenin kurulma amacı Orhan Kemal’i gelecek kuşaklara taşımak. Tabi ki bizim kuşaklar, bizden önceki büyüklerimiz Orhan Kemal’i çok iyi tanıyorlar. Gençler de zaman zaman kitaplarını okuyorlar, okullarda veya üniversite sınavlarında Orhan Kemal’in ismi çıkıyor, oradan tanıyorlar ama Orhan Kemal kimdir? Bu insan neler yer? Ne içer? Ne tür eşyalar kullanır? Edebî yönünden çok insanî yönünü gençlere, gelecek kuşaklara tanıtmak için böyle bir düşünceyle yola çıktık. Çünkü Orhan Kemal yazdıklarıyla yaşamını aynı tutabilen ender sanatçılardan birisidir. Kendisi ne yazıyorsa yaşamı da o kadar sade… Fakat görkemli bir yaşamı var. Hiçbir zaman fazlasını istememiştir. O yıllarda anlatılan anekdotlar vardır…
Derler ki; “Ya Orhan bey siz çok iyi bir yazarsınız, kitaplarınız çok basılıyor, satılıyor sizin hanlarınız, hamamlarınız vardır” Babam da gülermiş; “Ya kiradan gözümü açamıyorum ki siz ne hanından, hamamından bahsediyorsunuz!” Bu bir gerçek maalesef.
Çetin Altan şöyle diyor: “Orhan Kemal Amerika’da olsaydı, bir eser sadece bir oyun, piyes yazsaydı en azından beş yılını garantiye alırdı. Yazlığı da olurdu, kışlığı da olurdu, el üstünde taşınırdı.” Oysa bize, paradan çok onun dik duruşu miras kaldı. Bunun da paradan, puldan çok daha büyük zenginlik olduğuna inanıyorum. Biz de bu düşünceleri genç kuşaklara aktarmak istiyoruz. Birinci özellikleri veya amaçlarının para olmaması gerektiğini, para olmadan başarmanın mümkün olduğunu, başaran insanın da bir gün mutlaka para veya ne arzu ediyorsa ona kavuşabileceğini genç insanlara Orhan Kemal üzerinden vermeye çalışıyoruz. Bu tip örnekleri çoğaltmak mümkün.
BAŞ: Sanatçılık ve babalığın bir arada zor yürüdüğünü iddia edenler vardır. Orhan Kemal nasıl bir babaydı sizce?
ÖĞÜTÇÜ: Babam çok önemli bir insan. 13 yıl onunla beraberdim. Normal bir baba oğul ilişkisi. Ama… Bir yanınızda çok büyük bir edebiyatçı, sanatçı var. Siz onu bir çocuk aklıyla değerlendiremiyorsunuz. Çünkü o sizin için bir baba. Evinize ekmek getiren, her türlü ihtiyacınızı karşılayan, sıkıntınızı paylaşan bir insan karşınızda. Tabiî ki babam vefat ettikten sonra ve müzeyi açtıktan sonra daha çok kitaplarıyla ilgili incelemeler yaptığım zaman gördüm ki ben Orhan Kemal’i tanımıyormuşum. Kitaplar daha sonraki kuşaklara ulaştığı zaman erken öldüğüne gerçekten çok üzüldüm. Keşke yaşasaydı da şu anda ona çok şey sorsaydım. Yani bu dışarıda okuyacağım, ansiklopedilerden veya öğretmenlerden edinebileceğim bilgileri değil, olmayanları sorsaydım… Çünkü onlar bir dönemin insanları ve o dönemden pek çok şey bu insanların hâfızalarındaydı. Çünkü şimdiki gibi iletişim araçları çok hızlı değil her şeyi kaydetme imkanınız yok. Ama o insanlar gözlem yaparak veya günlüklerine notlar alarak o olayların hepsini kaydetmişler. Tabii anlatılan şeyler var, yazılı olarak kaydedilenler var. Ama onun dışında söylenmeyen ve merak ettiğim pek çok şey var. Ve soracak kimse yok, kayıtlar da yok. Belki Osmanlı döneminde bir takım kayıtlar var, kütüphaneye gittiğimiz zaman bulabileceğimiz. Ama bizim de Osmanlıcamız yok. Onu nasıl okuyup da öğreneceğiz? Ama babamın işte bu tür imkânları her zaman vardı. Tabii 56 yaşında vefat etmesi, bu kitapları bizlere miras bırakması sevinç kaynağı. Bunu paylaşmak, bütün okuyuculara Orhan Kemal’i, kitaplarını ulaştırabilmek ki bunun için de 2004’de yeni çalışmalar yaptık, yayın evini değiştirdik. Daha fazla okuyucuya ulaşmasını sağladık mı? Biz evlat olarak Orhan Kemal’e en büyük yakınlığı bir evlat olarak yapmış olduğumuza inanıyorum.
BAŞ: Orhan Kemal’i ve eserlerini, müzeyi yeteri kadar duyurabildiğinizi düşünüyor musunuz?
ÖĞÜTÇÜ: Ben hep derim, babam bir derya. Yani ben burada anlatıyorum ama… Bir saat anlatsam bir damla, on gün anlatsam iki damladır. Çok derinlemesine inceleme yapılması gereken değerlerimizden… Bunu aslında Tahsin Yücel yazarımız, üstadımız şöyle söylüyor.
“Orhan Kemal bir Fransız yazarı olsaydı şimdiye kadar üstüne en az 150 – 200 tane eser çalışması yapılırdı ama Türkiye’de bu 10’u bile bulmaz.”
Bazen amacımıza ulaştık mı diye düşünüyorum ve başardığımıza inanıyorum. Tabii ki okullarımız öncelikle de İstanbul’da bulunan okullar burada böyle bir Orhan Kemal Müzesi olduğunu biliyorlar. Zaman zaman geliyorlar, hatta ödev olarak kitaplarını okuyup geliyorlar ve burada o havayı soluyorlar. Bana sorulan soruların bazıları genellikle Baba Evi’ni okudukları için “Orhan Kemal’in babası bu kadar sert miydi?” diye soruyorlar. Ben de onlara Abdülkadir Kemalî Bey’i anlatıyorum. Babamla 13 yıl beraber olmam onlar için enteresan ve cazip geliyor. Çünkü ben bire bir tanık oldum. Onun kucağına oturan, ona şımarıklık yapan, her türlü kaprisimi çeken bir baba o. Onun için bunu öğrencilere yansıttığımız zaman daha canlı oluyor ve bir diyalog halinde sürüp gidiyor. Yarın öbür gün bizler ölüp gideceğiz. Buraya gelen öğrenciler kocaman insanlar olacaklar, belki de çocuklarını alıp tekrar gelecekler. Çocuğuna diyecek ki: “Biz Orhan Kemal’in oğluyla konuştuk.” Bizler de gittikten sonra burada olan yetkili, müdür kimse o Orhan Kemal’i kitaplardan okuyup anlatacak. Ama benim kitap okumama gerek yok, yaşadım zaten.
BAŞ: Müzeyi gezenlerle yaşadığınız ilginç anılarınız var mı?
ÖĞÜTÇÜ: Burada çok değişik bir konseptte sunum yapıyoruz. Bizim sadece müze değil müzenin yanında İkbal Kahvemiz, bir kitap satış departmanımız var. Hepsi bir müzeyi oluşturuyor. Cihangir zaten hem yabancı hem yerli turist açısından çok zengin bir yer. Çok gelen giden oluyor. Bunların bir kısmı müzeye de giriyor. Hatta bir örnek verecek olursak, müzenin önünden bir karı koca geçiyor. Müzenin önünde hem Türkçe hem İngilizce yazıyı görünce girelim demişler ve girip dolaşmaya başlamışlar. Müzede dolaşırken babamın Arapça kitabını görmüşler çok heyecanlanmışlar. Sonra beni çağırdılar ve “O kitabın bir kopyası var mı?” diye sordular. Ben de o kitabın Suriye’de yayınlandığını, kopyasının olmadığını söyledim. Ve nereden geldiklerini, kim olduklarını, ne işle meşgul olduklarını sordum. Dediler ki “Biz turistiz, Mısır’dan geliyoruz, Mısır’ın İskenderiye Kütüphanesi’nde görevliyiz. Mademki bu kadar ünlü bir yazarı tanıdık, biz de O’nun kitaplarıyla ilgilenmek isteriz.” Çok uzun süre yazıştık. Onlara bir jest olsun diye o Arapça kitabın fotokopisini çektim, ciltledim gönderdim. Bunlar bize “Türkçe kitap talebi olmuyor ama mademki böyle bir yazar, edebiyatçı, böyle bir müzesi var, biz de O’nun kitaplarını kütüphanemize koymak isteriz” dediler ve babamın tam 41 tane kitabını aldılar. Şu anda gidin İskenderiye Kütüphanesi’ne Orhan Kemal’in kitabını isteyin tam 41 tane kitap göreceksiniz. Bu tabiî ki çok gurur verici bir şey. Aslında tüm dünya kütüphanecileri Türkiye’ye bir gelseler de şu müzeyi bir dolaşsalar, belki Orhan Kemal kitaplarını kendi kütüphanelerine koyacaklar. İşte müzenin bu tür uluslararası bir boyutu, Türkiye’nin uluslararası tanıtımına katkısını görmek açısından da çok önemli bir iş yaptığımıza inanıyorum.
BAŞ: Bu güzel söyleşiye noktayı, babanız Orhan Kemal’le aranızdaki bir anıyla koyalım mı?
ÖĞÜTÇÜ: Müzede sergilenen bir mektup var. 1966’da babam Sultanahmet cezaevinde 35 gün yatmıştı. Oradan ailesine bir mektup yazıyor. Son paragrafı benimle ilgili olduğu için onu anlatayım. Diyor ki “Işık’cığım üzülmesin çıkınca bisikletini alacağım!” Şimdi, yıl 1966… Ben de adamcağızın demek ki o kadar çok başının etini yiyormuşum ki… 3 yıl sonra o bisikleti bana aldı, beni çok mutlu etti. Şimdi bendeki o pırıltıyı, heyecanı görünce o da çok mutlu oluyor. Yani bir babanın evladına istediği şeyleri hemen almak istemesi kadar doğal bir şey olamaz. Ama bu da ekonomik kaynaklı bir şey. Adamcağızın o tip kaynakları hiç olmadığı için ancak işte 3 yıl sonra gerçekleştirebildi. Ben de o heyecanla babama dedim ki “Baba bu bisiklete biner misin?” O da beni kırmadı… Lacivert ceketi, sanırım uçuk mavi bir gömleği, gri pantolonu, gıcır gıcır boyalı ayakkabısıyla bisiklete bindi. Gitti geldi. Yani koca Orhan Kemal’i ben bisiklete bindirdim ya o benim için süper bir mutluluktu. O hâlâ dün gibi aklımdadır.
Not: Orhan Kemal Müzesi’nin telefonları: 0 (212) 2929245 ve 2921213
Faks: 0 (212) 243 6782
Posta adresi : Orhan Kemal Kültür - Sanat Merkezi
Akarsu Cad. No:32 34433 Cihangir - İstanbul
Web adresi: www.orhankemal.org
E- Posta: [email protected]
Müze her gün 10.00-17.00 saatleri arasında hizmet vermektedir.
|
Eklenme Tarihi: Ekleyen: yonetici |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|