‘Tersine
Dünya’nın görüntüsü
Kadınlarla erkeklerin toplumsal
yaşamın her alanında rol
değiştirmesi ve hayatlarını bu
değişim üzerine kurmalarının
alaylı anlatımı olan, Orhan
Kemal’in ‘Tersine Dünya’ adlı
romanı, Bakırköy Belediye
Tiyatroları’nda Mustafa
Gültekin’in uyarlaması ile
sahnelenmeye başlandı. Kalabalık
bir kadro ile müzikal taşlama
olarak kotarılan yapıt, yönetmen
olarak Turgay Kantürk imzasını
taşıyor. Dekor tasarımını Ayçın
Tar’ın gerçekleştirdiği
müzikalin besteleri Tolga
Çebi’ye, ışık tasarımı ise Murat
İpek’e ait.
Orhan Kemal’in titiz ve her
ayrıntıyı gözlemleyerek, mizahi
bir dille kurguladığı bu alaysı
romanında olaylar, bir kentin
kenar mahallesinde geçer. Yazar,
olay kişilerini yoksullukları,
yaşama kültürleri, argo
konuşmaları ve genel toplumsal
ilişkileri bağlamında gerçeğe
uygun bir gözlemle canlı,
yaşayan bir figür halinde
yapıtının başat unsuru olarak
ele alır. Çarpık şekillenen bir
toplumsal yapı içinde insanlar
kısa yoldan fakat kendi
bildikleri yöntemlerle refaha
erme ve rahat bir yaşam kurma
hayali ile olmadık işlerde
şanslarını denerler ancak sonuç
hep hüsran ve dramdır. Bitirim
Leyla farklı bir ahlaki duruş ve
kabadayı tavırları ile
mahalleliyi tahakküm altına
almaya çalışan, çevresine korku
veren ve her defasında bir
şekilde yakayı kurtaran lümpen
bir bitirimdir. Bir gün
mahallenin bekçisine kafa tutar
ve içeri tıkılır, genç ve
yakışıklı kocasına ilişkin
kaygıları Leyla’nın cezaevi
yaşamını gerçek anlamda çekilmez
hale getirir. Leyla, kocasının
başka kadınlar tarafından
ayartılacağı korkusu ile
cezaevinden çıkacağı günleri
bekler ancak devir, edepsizliğin
ve ahlaksızlığın kol gezdiği bir
dönemdir. Mahallede herkes bir
biçimde çarpık sistemin insan
ilişkilerinin kurbanı olmuş,
Leyla gerçeklikle yüzleşmiştir.
Orhan Kemal’in toplumsal ve
kültürel yaşamdan dışlanmış
kenar mahalle insanının günlük
gerçeğinden yola çıkarak sistemi
sorguladığı yapıtını Mustafa
Gültekin sahneye uyarlamış,
ancak uyarlama hem olayların
aktarımı hem kişilerin
bütünselliği hem de teatral
görsel yetkinlik açısından
ortalama bir seyirlik metin
olmanın çok uzağında. Sahnede
izlediğimiz metnin Orhan
Kemal’in düşünsel, toplumsal ve
yazınsal politikasına
yaklaşamadığını izliyoruz.
Ancak metnin bu tutarsız,
istikrarsız ve dağınık yapısının
yönetmen tarafından sahne
üzerinde kimi teknik ve görsel
olanaklarla giderilmeye
çalışıldığı yoğun olarak dikkat
çekiyor. Kantürk’ün yoğun bir
emek harcayarak kotardığı
izlenimi veren sahneleme
yorumunda ise biçimsel ve görsel
dil olarak bir tutarlılık fark
edilmesine karşın aynı
tutarlılığı metnin içeriği ve
konunun işlenişinde fark
edemiyoruz. Kantürk, reji
mantığını uyarlamanın hangi
‘özel yanına’ kuracağı konusunda
kararsız kalmış. Oyunda gerek
kadın sorunsalı gerekse de
erkeğin gündelik yaşamda her
türden egemenlik kurma
girişimleri indirgenmiş bir
anlayışla sahne üzerine
taşınıyor. Kantürk’ün yorumunda
kadınların evde ve sokakta
erkeklere egemenlik kurma
girişimleri ve söz sahibi olma
hevesleri argo, küfür şiddet ve
tacize indirgeniyor. Erkeklerin
tavrı ise daha sorunsuz ve
itaatkar olarak gösteriliyor.
Oyunda kadınlar erkeklerin jest
ve mimiklerini yansılama
çabasındayken erkeklerin
kadınlığa ilişkin aynı tavırları
göstermemesinin reji açısından
bir anlamı ve açıklaması olmalı.
Oysa bilinir, kadın ve erkeğin
iki biyolojik varlık olarak
kendilerine has sembol, simge ve
imgeleri vardır, oyunda bunların
birini kullanıp diğerini
kullanmamak başka kaygılarla
hareket edildiği izlenimi
oluşturuyor.
Tersine Dünya, uyarlama olarak
iyi düşünülmüş, doğru bir kurgu
ile kotarılmış olabilseydi
müzikal olarak seyircinin
keyifle izleyebileceği bir
görsel metne dönüşebilirdi.
Yapıt ele aldığı konu bağlamında
içerik olarak da tematik olarak
da sahnede görsel anlatıma çok
uygun çünkü.
Kantürk’ün metni görsel anlatıma
olanaklı hale getirmek için
ekibiyle birlikte harcadığı emek
ve efor göze çarpıyor, kalabalık
bir kadro ile müzikal olarak
kotardığı oyun da rejiye en
büyük destek (kimi oyuncular
yanlış oynasa da) oyunculardan
geliyor bir de Tolga Çebi’nin
metnin ruhuna ve hitap eden
besteleri.
Bitirim Leyla‘yı yorumlayan
deneyimli oyuncu Gül Onat, kimi
yerde rolünden çıkıp dilde ve
tavırda kırılmalar yaşasa da
çabası gerçekten övgüye değer.
Ancak Onat’ın en büyük handikabı
Leyla’nın tamamlanmamış bir tip
olarak sahneye sürülmüş olması.
İçsel olarak duygusal derinliği
ve düşünsel bütünlüğü olmayan
bir rolün derinden
yansılanmasının zorluğunun
farkında olarak oynuyor Onat.
Süleyman’da izlediğimiz Levent
Tülek terbiyeli ve iyi adam
tipini kimi yerde abartsa da
rolüne yüklediği anlamı ortaya
koymak için komedinin yardımına
fazlaca ihtiyaç duyan bir
oyunculuk örneği sergiledi.
Palabıyık Hasan’ı yansılayan
Mert Asutay sesi ve tavrı ile
tam bir kadın tipi çıkardı
karşımıza. Asutay, sınırlarını
iyi belirlediği bir ölçüyle
rolünü yeniden yaratma
çabasındaydı. Komiser Ayten ve
Nigar rolünde izlediğimiz Gülce
Uğurlu, rolünü anlayarak
ayrımlayan ve kendi gerçek
varlığının dışında sesi ve genel
tavırları ile farklı tip ve
kalıplarda Ayten ve Nigar’ı
yaşayan iki figür haline
getirebilme becerisini
gösteriyordu. Bakkal Nuriye’yi
yansılayan Güneş K. Eren şive
ile oynadığı bakkalı, dildeki
tutarlılık ve tavırdaki
ölçülülükle mütevazı bir komedi
kişisi yaratma örneğini gösterdi
oyunculuğu ile. Müzikal’in diğer
kişileri başta Bekçi Leman ve
Patron’da izlediğimiz Özden
Çiftçi olmak üzere Muhasebeci
Hayriye’de Didem G.Aydın, Sarı
Leman‘da Nurhayat Atasoy ve
yapımda farklı rollerde önemli
görevler üstlenen oyuncular
rejinin yorumuna ve metnin
anlaşılmasına önemli katkılar
sundular. Pınar Ataer’in
koreografisi dağınık ve onat
olmaktan uzak ve ayrıca da metne
özel bir görsellik taşıma
çeşitliliğinden yoksun olarak
tek düze kotarılmış. Şimdiye
kadar birçok oyuna ışık
tasarlamış ve yorumları ile
önemli netlikler oluşturmuş olan
ışık tasarımcısı Murat İpek’in
tasarımı dağınık ve gölge
giderme işlevini yerine
getirmeyen lokalleri
ayrımlamaktan uzak bir yorum
içeriyor.
Sonuç olarak Bakırköy Belediye
Tiyatroları kendi sanatsal
düzeylerine uymayan bir
oyunlaştırma denemesini sahneye
taşımakla ortalamanın altında
bir seyirciyi hedeflemiş gibi
görünüyor. Amacın bu olmadığı
varsayılsa bile sahnedeki üretim
pratik olarak bunu gösteriyor.
Oyunun kapalı gişe oynanması her
zaman estetik düzeyi yüksek iş
yapıldığı anlamını
içermeyebilir. Tiyatro ortamında
bilinir, ancak tekrarlamakta
yarar olabilir umuduyla
söyleyelim, kapalı gişe oynamak
ya da oyuna olan yoğun setirci
ilgisi bazen kimi yanılsamaları
da beraberinde getirir.
|