Orhan
Kemal'den
okuduğum
ilk
kitap
Baba Evi
olmuştu.
1950'lerin
başlarında.
Onu
Avare
Yıllar
izledi.
Bu iki
kitap,
yazarını
"vazgeçemediklerim"
arasına
yerleştirdi
hemen.
Bugüne
kadar da
Orhan
Kemal
hep
"benim
yazarlarım"
arasında
yer
aldı.
Bereketli
Topraklar
Üzerinde'yle,
Murtaza'yla,
72.
Koğuş'la,
Eskici
ve
Oğulları'yla.
Elbette
öyküleriyle.
Gösterişsiz,
yalın
edebiyatın
doruklarında
dolaşmıştır
Orhan
Kemal.
Anlatacağını
"oyun"
lara,
"numara"
lara
sığınmadan
dosdoğru
anlatmıştır.
Gücünü,
sıcaklığını
"insan"
dan
almıştır.
Edebiyat
aracılığıyla
insana
ulaşmamış,
insan
aracılığıyla
kendi
edebiyatını
yaratmıştır.
Orhan
Kemal
Çukurova'dan
geliyordu.
İşsizliği,
açlığı,
acıyı,
sömürüyü
görmüş,
yaşamıştı.
Kitaplarda
okumamıştı
bunları.
Toplumsal
gerçekçilik
denen
şeyden
haberi
bile
yoktu
belki.
Yazarlık
içgüdüsü
gözlemciliğiyle
birleşip
yeteneğiyle
de
beslenince,
kendini
Gorki'lerin,
Steinbeck'lerin
çizgisinde
buldu.
Öykünmeyle
değil,
kendiliğinden
oluveren
bir
şeydi
bu.
Onu
yakından
tanıma,
onunla
arkadaşlık
etme
mutluluğuna
eriştim.
Cağaloğlu'nda
İkbal
Kahvesi'nde
oturur,
uzun
uzun
çene
çalardık.
Edebiyatın
"e"
sinden
bile
konuşmazdık.
Bir süre
sonra
yan
masaya
gider,
bir
şeyler
yazardı.
Notlar
alırdı.
Kalkar,
fötr
şapkasını
giyer,
"Bir
film
hikâyesi
var. Ben
bir
Yeşilçam'a
uzanayım,"
derdi.
Öğleden
sonra
kolu
kanadı
kırık
dönerdi
çoğunlukla.
Kırk
yılda
bir
gözlerinin
içi
parlardı.
"150
kağıda
sattım
hikayeyi!"
Bu hafta
yayımlanan
Önemli
Not
(Everest
Yayınları)
kitabını
okurken,
Yeşilçam'a
150
kağıda
hikaye
satmayı
"başarınca"
mutlu
olan
Orhan
Kemal
geldi
aklıma.
Kitap,
Orhan
Kemal'in
tamamlanmamış
yapıtlarıyla
seçilmiş
düzyazılarından
oluşuyor.
Derlemeyi
oğlu
Işık
Öğütçü
yapmış.
Işık,
neredeyse
insanüstü
bir
çabayla,
Orhan
Kemal
Müzesi'nin
kurulmasına,
babasının
yapıtlarının
"derlenip
toparlanmasına"
öncülük
etti. Bu
kitap da
o
çabanın
ürünlerinden.
"İnsan
Orhan
Kemal" i
daha
yakından
tanımak
olanağını
sağlıyor.
Edebiyatımızın
ölümsüz
yapıtları
arasında
yer
alan,
bugüne
kadar
kim
bilir
kaç
baskısı
yapılan,
tiyatroya
uyarlanıp
oyunu
kapalı
gişe
oynanan
72.
Koğuş'un
yazılış
öyküsü
de var
kitapta.
"1953-54
kışı.
Vakit
gece.
Dışarda
sulusepken,
kendini
Haliç
Feneri'nin
ahşap
evleriyle
ıssız
sokaklarına
kaldırıp
kaldırıp
vuruyor.
Tükürseniz
donacak
bir
soğuk
hakim
dünyaya.
Karımla
çocuklarım,
her
zamanki
örtülerinin
üzerine
evde ne
kadar
battaniye,
kilim
varsa
almış,
birbirlerine
sokularak
çoktan
uykuya
geçmişler."
Ayda
kırk
lira ev
kirasını
ödeyemeyen,
cebinde
tramvay
parası,
mangalında
kömür
olmayan,
"bir
ara,
kendini
sigorta
ettirip
bir
hususi'nin
altına
atmak,
bu
suretle
sigortadan
alınması
mümkün
parayı
çocuklarına
bırakmak
gibi
çılgınca
fikirler"
e
kapılan
Orhan
Kemal, o
gece
gazocağında
ısınmaya
çalışarak
72.
Koğuş'u
yazar.
Ertesi
gün
de...
"Öğleden
sonra
magazinlerden
birine
koşuyorum.
İçim
içime
sığmamaktadır.
Hemen
kapacaklar.
Hiç
olmazsa
küçük
bir
avansla
eve
döneceğim.
Et,
ekmek,
bir şişe
Marmara
şarabı,
kömür
alıp o
gece
felekten
bir gün
çalacağım."
Ama
"Eserinizi
okuyalım.
Mümkünse
bize
yarın
uğrayın,"
derler
Orhan
Kemal'e.
"Ne
yapalım?
Yarını
beklemekten
başka
çare
yok.
Bekliyorum.
Ertesi
gün
küçük
avanstan
o kadar
eminim
ki, su
bardağında
bilediğim
paslı
jiletimle
şıpın
işi bir
tıraş,
koşuyorum.
Eserlerimi
teslim
ettiğim
dergi
sahibi
yerine
odacı
çıkıyor
karşıma:
'Sanat
müşavirimiz
müstehcen
buldu,
müsveddelerinizi
buyrun...'
"Elimde
müsveddem,
dolaşan
ayaklarımla
magazin
idarehanesinden
çıkıyorum.
Kar
dinmiş,
güneş
soğuğu
kırmış.
Dünya
pırıl
pırılmış.
Bana ne?
Bu pırıl
pırıl,
bu şıkır
şıkır
dünyadan
o kadar
uzağım
ki.
Alamadığım
avanstan
çok,
yaptığım
işin
anlaşılamaması...
"Evden
içeri
ölü gibi
giriyorum.
"Ne
karım,
ne
çocuklarımda
tek laf.
Kendimi
sedire
bir
kalıp
gibi
bırakıyorum.
Serde
erkeklik
olmasa
ağlayacağım.
Hem de
katıla
katıla..."
Önemli
Not'u
Orhan
Kemal'i
sevenlerin
dikkatine
sunuyorum.
Kitabı
da zaten
sadece
onların
alacağını
biliyorum.
Günümüzün
"in"
yazarlarını
okumaktan
Bereketli
Topraklar
Üzerinde
gibi bir
başyapıta
bile
"vakit
ayıramamış"
kişiler
bu
yazılarla
mı
ilgilenecek!
|