Everest Yayınları geçtiğimiz şubat ayı içinde Orhan Kemal’in üç yapıtını birden yayımladı: Gurbet Kuşları, Müfettişler Müfettişi ve ilk kez yayımlanan Önemli Not! Bu üç kitabı birden önümde bulmak benzersiz bir sevinç uyandırdı bende. Yıllar önce iki kez üst üste okuduğum Müfettişler Müfettişi’nin sayfalarını karıştırmaya, şurasından burasından okumaya giriştim, ilk okuma anılarımı yeniledim, bir bakıma özlem giderdim. Ama, tuhaf şey, roman bundan tam kırk yıl önce değil de daha dün yazılmış gibiydi: diliyle, biçimiyle, her şeyiyle yepyeniydi. Gurbet Kuşları kırk beş yıl önce yazılmıştı. Ama o da aynı yalınlık, aynı arılık, aynı yenilik izlenimini uyandırıyordu insanda. Her iki roman da şu son yıllarda büyük büyük sözler eden kimi genç romancılarımızın hiçbir zaman erişemeyecekleri bir düzeydeydi. “Eski sözlüklerde Tanzimat sözcükleri ararken, doğru tümce kurmayı unutan bu çok yetenekli sanatçılarımız biraz Orhan Kemal okusalar, ne olurdu acaba? Karanlıktan gün ışığına çıkmış gibi gözleri mi kamaşırdı, yoksa daha ilk sayfada kitabı fırlatıp atarlar mıydı?”, diye düşündüm.
Sonra Önemli not!’u açtım.
Önemli not! İlk kez yayımlanıyordu. Önemli olduğu kadar da ilginçti: bir yandan büyük romancımızın başlayıp da bitiremediği iki romanın, Murtaza II’yle 93 Harbi’nin yazılmış parçalarını, bir yandan da değişik zamanlarda değişik dergilerde yayımlanmış ya da dosyalarda kalmış olan ve hem yazın üzerine düşüncelerini, hem kimi yapıtlarına ilişkin gözlemlerini içeren, kısa yazılarını sunuyordu bize. Gerek bu ilginç yazılar, gerek üç kitabın özdeş bir yaklaşımla hazırlanmış kapakları Orhan Kemal’in “bütün yapıtları”nın ilk üçüyle karşı karşıyaymışım gibi bir izlenim uyandırdı bende. “Umarım, böyledir”, dedim.
Ülkemizin önde gelen yayınevleri çoktan girişmişlerdi böyle bir çabaya: aramızdan ayrılmış önemli yazar ve ozanlarımızın yapıtlarını okura seçmeci bir yaklaşımla değil, bütüncül bir biçimde sunmaya başlamışlardı. Belki, çok yakın bir gelecekte, “bütün yapıtlar”la da yetinmezler, Batı ülkelerinde olduğu gibi, bu yapıtların “eleştirel baskı”larını da sunarlardı: bir Yakup Kadri’nin, bir Reşat Nuri’nin, bir Abdülhak Şinasi Hisar’ın, bir Sabahattin Ali’nin, bir Sait Faik’in, bir Orhan Kemal’in, Cahit Sıtkı Tarancı’nın, bir Behçet Necatigil’in, bir Cahit Külebi’nin, bir Necati Cumalı’nın “tüm yapıtları”nın eleştirel baskıları yazın, yayın ve bilim evrenimizin çok büyük bir boşluğunu doldururdu.
Söz konusu Orhan Kemal olunca, bunu düşlemek daha bir güzeldi.
Öyle ya, Orhan Kemal’in yapıtları hem kendi yaşam serüveniyle iç içedir, hem de çoğu kez birbirine gönderir ve birbirini bütünlerler. Daha ilk yapıtlarında saptarız bunu. Avare yıllar (1950), bağımsız bir roman olmakla birlikte, Baba evi’nin (1949) “devamı”dır, Hanımın çiftliği (1961) Vukuat var’ı (1958) tamamlar. Daha da ilginci, bitmiş, yayımlanmış yapıtları kesinlikle bitmiş gibi görünmez kendisine, bize birer kusursuzluk örneği gibi görünen, tek virgülünün bile değiştirilemeyeceğini düşündürten bir Murtaza’yı (1952), bir Bereketli topraklar üzerinde’yi (1954) yıllar sonra yeniden yazmaktan çekinmez. Murtaza’nın ikinci cildini de yazmaya girişir, ama bitirmeye ömrü yetmez. Öte yandan, kimi anlatıları, örneğin Murtaza, örneğin 72. Koğuş, örneğin Kardeş payı, aynı zamanda birer oyun olarak çıkar karşımıza. Baş döndürücü bir toplama ulaşan tüm bu yapıtların iç serüvenleri yanında bir de dış serüvenleri vardır ve hepsi de Arkadaş Islıkları’yla birbirlerine seslenirler.
İki Murtaza’yı ve iki Bereketli Topraklar üzerinde’yi bir arada görmek okur için de, araştırmacı için de bir şölen olurdu kuşkusuz.
----