ORHAN KEMAL’İN “ÖNEMLİ NOT!”U
Para kazanmak için “kalemle ilgili” akla gelebilecek her işi yaptı Orhan Kemal, ama iki tutumdan uzak durdu; kalpazanlıkla korsanlıktan! Gerçekten Orhan Kemal, yarattığı roman kahramanlarının gerçeklik dokusunu öylesine yüksek tuttu ki, yarattığı karakterleri, çeşitli toplum katmanlarında tartışabiliyoruz günümüzde hâlâ… Bizde böyle tartışma yaratabilmiş roman ne denli az! Ama herhalde bir ölçü de getiriyor bu bizim için.
Orhan Kemal de dengini sırtına alıp İstanbul’a varmış bir yazar olarak alınabilir. Öyle ya o da “Gurbet Kuşları”ndan biri değil midir sanki? Başında dönen yıldız yıldız yazarlık düşleri, gelip çalmamış mıdır İstanbul’un kapısını?
İşte Önemli Not! (Tamamlanmamış Yapıtlar ve Seçilmiş Düzyazılar,Everest,2007), bu çerçevede Orhan Kemal’in, yazarlık serüveninin yol haritası bağlamında alınabilir bana göre. Işık Öğütçü’nün yayına hazırladığı, okurun da ilk kez yüz yüze geldiği bir Orhan Kemal müze yazılar toplamı…
Bu toplam, başlagıcından son anına dek bir romancının,elbette bu arada öykücünün, oyun yazarının, yazınsal sorunlara duyarlı bir kalemin yazınsal varoluş kavgasının da ipuçlarını serilmiyor…
Işık Öğütçü, “Önemli Not!” için yazdığı “Sunu…”ya şu satırlarla giriyor:
“2 Nisan 1970 tarihinde Orhan Kemal, Murtaza 2’nin dosya kapağına şu notu düşmüş: //Önemli Not! / Bu dosyada Murtaza’nın ikinci cildini yürütecek olan müsveddelerle, 47. sayfaya kadar tape edilmiş bölüm vardır. Tape edilmiş bölüm üç nüshadır. Geziden dönüşte devam edilecektir. (Tabii kısmetse… ki elbette kısmettir.)/ 2 Nisan 1970/ Orhan Kemal// Babam o geziden sağ olarak dönemedi ve Murtaza 2’yi tamamlamak kısmet olmadı.”
Bu notun iki açıdan çok büyük değer taşıdığı kanısındayım: 1. Orhan Kemal, son nefesine dek bir romancı olarak yaşadığını gösteriyor, 2.Orhan Kemal, romanla romanı yürütecek müsveddeleri birbirinden ayırıyor. Bunlar, onun roman yazmayı bir yaşama biçimi olarak seçtiğini, ama bu arada yazın kamuoyunca paylaşılan yaygın kanının tersine çalakalem yazmaya gönül indirmediğini de ortaya koyuyor aynı zamanda.
Günümüz genç yazarlarıyla yazar adayları için paha biçilmez değerde bir yazar yaşamı özeti olarak alınabilir bu iki veri.
“Tamamlanmamış” Murtaza II okunduğunda, bunun daha önceki Murtaza’nın bir devamı niteliği taşıdığı, ancak buna karşın hiçbir yinelemeyle karşılaşılmadığı, ama bu arada roman evreninde önemli dramatik gelişimlerle dönüşümlere kapı aralayabilmek bağlamında ipuçları serpiştirildiği görülebiliyor kolayca.
Özetle şu söylenebilir; Orhan Kemal öyle bir Murtaza karakteri yaratıyor ki, ilkinden ikincisine kahramanını geliştirirken karakter tasarımındaki olağanüstü beceri karşısında insan şaşkınlığa düşüyor. Burada Yaşar Kemal’in şu sözlerinin altı da çizilebilir:
“Murtaza, bizim edebiyatımızın her yönüyle bütün çelişkileriyle, iç ve dış çelişkileriyle insan olabilmiş, belki de tek tipidir.” “…Bir çağ edebiyatının en ilginç tiplerinden biri, gerçekten ölmez tiplerinden biri Murtaza…” “Orhan Kemal bizim edebiyatımızın gelmiş geçmiş en büyük romancısıdır. Murtaza gibi bir tipi Orhan Kemal’den başka hiçbir romancımız yaratamadı.” (1,2,3)
Murtaza’nın yalnız bizim romancılığımızda değil, dünya romancılığı içinde de, bilebildiğimce bir benzerinin bulunmadığı kanısındayım ben. Buna özgülenmiş bir yazı da yayımlamıştım bir iki yıl önce: “Yalnızlığın ‘Zor’u ve Murtaza” (kitap-lık,Mayıs 2005, s.83)
SAVAŞLARIN KÖRÜKLEDİĞİ ROMANCILIK SİYASASI…
Yazar adayları yorganlarını, denklerini sırtlarına vurup iş için, çoluk çocuğunun karnını doyurmak amacıyla büyük kente ameleliğe gelmiş niteliksiz emekçiye benziyor biraz da… Üstelik yeni bir dünya savaşı çıkmıştır, ekmek aslanın ağzındadır, karın doyurmak zor mu zordur… Kıran kırana bir savaşım sürüyordur yaşamın her alanında… Birbirleriyle yarıştırılan gladyatörler gibi yazarlar arasında da kıran kıranadır savaş. Tam anlamıyla savaş ahlakı geçerlidir bu nedenle… Her an uç verebilecek bir yeni sanatsal yöneliş sonucunda, bir genç yazar devrilip yerine bir benzeri sunulduğundan iş Rus ruleti oyunculuğuna dönüşecektir: Öyleyse bırak, öteki ölsün!
Savaşlar, bunların yarattığı kamusal bunalımlar, kitlesel tedirginlikler, tepkisizlikler, yazarların da genlerinde bozulmaya yol açıyor… Acımasız kapitalizm, emparyalizmin güdümünde yazarları da parmağında oynatıyor artık. Belli ki onların da iplerini ellerine geçirmiş kan emici odaklar! Bu nedenle gençler, yazar adayları, birbirinin kurdu kesilmiş acınası bir zavallılık sergiliyor…Koltuğunun altında roman dosyası, köşe başlarında gençler kesiyor yolunuzu. İstiklal Caddesinin ara sokaklarındaki kahveler, barlar her gün yüzlerce, binlerce yazar adayı fışkırtıyor ortaya…
Hiç kuşku yok Orhan Kemal de, İstanbul’a yazarlık düşleriyle gelmişti. Bunu kendi satırlarından izlemek olası:
“Hapisten çıktıktan sonra hikâyeye devam etmekle beraber, daha çok roman üzerinde durdum. Roman, geçim vasıtası da olabiliyordu. Babam ölmüş, çoluk çocuğumla büyük şehir İstanbul’a itilmiştim. Ne iş yapacaktım geçinebilmek için. Şüphesiz kalemimi kullanacak, para kazanmak için kalemle ilgili her şeyi yapacaktım.” (137)
Para kazanmak için “kalemle ilgili” akla gelebilecek her işi yaptı Orhan Kemal, ama iki tutumdan uzak durdu; kalpazanlıkla korsanlıktan!
Gerçekten Orhan Kemal, yarattığı roman kahramanlarının gerçeklik dokusunu öylesine yüksek tuttu ki, yarattığı karakterleri, çeşitli toplum katmanlarında tartışabiliyoruz günümüzde hâlâ…
Bizde böyle tartışma yaratabilmiş roman ne denli az! Ama herhalde bir ölçü de getiriyor bu bizim için.
Günümüz yazarları, Rus ruletinin başından kalkıp bir an için bile olsa birer roman karakteri olduklarını düşünebilecekler mi acaba, yoksa bunun için de mi “şövalye ruhlu” (96) Murtazalar aramaya girişeceğiz dersiniz romanımızda?
Ölüm yıldönümünde Orhan Kemal (ö. 2 Haziran 1970), bir kez daha yolumuzu ışıtıyor. Ama Türk romanı, savaş sancıları içindeki insan gerçeğinin, toplumsal çöküntünün, teknolojik çöplüğün üzerinde yükseliyor, yükselecek yine de!
“Kitaplar Adası”ndaki bu ilk “Roman Zamanı”nın ardından temmuzla ağustosu hep romanlara ayıracağım…
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|