Orhan Kemal’in dünyası
2 Haziran, işçinin ve emekçinin, köylünün çıkarlarını, onların istemlerini yaşamı boyunca savunan, kalemini ezilen, sömürülen emekçilerin sömürü düzeninden kurtulması için kullanan emekçilerin yazarı Orhan Kemal’in ölüm yıldönümüdür.
Bulgaristan’da gezi sırasında yaşamını yitiren Orhan Kemal’in cenaze konvoyu karayoluyla Edirne’den ülkesine girdikten sonra Babaeski’de yol kenarına dizilmiş eli yüzü kara, toz toprak içinde işçilerin, yağ ve katran karışımı, kargacık burgacık bir yazıyla astıkları bir pankartta yazılan sözlerle, “Biz işçiler, senin hatıran önünde saygıyla eğiliriz.”
Orhan Kemal’i 37.ölüm yıldönümünde sanata, hayata, yazmaktaki amacımız kendi sözleriyle anıyoruz.
“... Fabrika işçiliği, sonra aynı fabrikada katiplik, muhasebe memurluğu... Ekmeğin okuldan önce geldiğini görerek çalışmak. Okumak, yeni yeni şeyler öğrenmek tutkusu ve hayata bakış. Kendi kendimi yetiştirme çabası. Müsbet bilimlerin ışığında okumak. Bu doğrultuda kendimi yetiştirmek. Marksizm ile ilintim çok sonraları. Hayata bakış, bazı sonuçlara varış, sonra hapishane. Hapishane benim için bir çeşit üniversite. Sonra hikayecilik, romancılığımın gelişmesi... İşte benim kısaca hayat maceram...”
“Benim gerçek öğretmenim Nazım’dır. Bana dünyaya bakmayı ve sistem çerçevesinde görmeyi öğretti. Bütün mesele bakmasını bilmektir. Bakmasını bileceksin ki görülmesi gerekeni görebilesin. İşte Nazım Hikmet bana bunu öğretti...”
“... ya mavi tulumlu işçi dostum İsmail Usta?..
“Yirmi yaşındaydım. Kafam bir türlü çözemediğim sorunlarla yara olmuştu. Sanki yere basmıyor, havada boşluktayım. Ve bir gün, bir kahve köşesinde tanıdığım işçi dostum İsmail Usta. Sonra kitaplar hediye etti İsmail Usta. Serseriler, Kamelyalı Kadın, Madam Bovary, Jerminal, Benim Üniversitelerim, Umumi Tarih, Fransız İnkılabı Tarihi...”
“Gerçekçilik, içinde yaşadığı topluma yer yer ayna tutmaktan ibaret değil ki!...Asıl gerçekçilik, asıl yurtseverlik, içinde yaşadığı toplumun bozuk düzenini görmek, bozukluğun nereden geldiğine akıl erdirmek, sonra da bu bozuklukları ortadan kaldırmaya çalışmak. Buna engel olanlarla savaşmak!...!”
... Ben tanıdığım insanları yazdım. Tanımadığım, konuştuğum, birlikte sigara içtiğim, birlikte ekmek yediğim, sırtımı sıvazlayan, sırtını sıvazladığım insanları yazdım. Ağa oğlu olarak namuslu bir vatandaş olarak ben bu insanları inceledim, araştırdım. Hikayelerimde, romanlarımda şunları belirttim. Halkım sömürülüyor, eziliyor. Bu koşulların ortadan kaldırılması gerekli.
“...Kendimi namuslu sayıyorum. Çünkü birtakım küçük çıkarlarımı ön plana almadım. Dürüst bir insan olduğumu söyleyebilirim. Babamın topraklarıyla uğraşmıyorum. Onların gelirleriyle ilgilenmiyorum. O toprakları şimdi köylüler işgal etmişler. Onlar çalışıp onlar işçiliğe, kendi romanlarımla kendi hikayelerimle geçiniyorum...”
“...Ben halkımı, köylümü, bütün fakir fukarayı seven bir yazarım. Belirli birtakım şartlar yüzünden geri, bilgisiz, pis kalmış insanların imkana kavuştukları zaman değişip gelişeceklerine, ileriliği benimseyeceklerine inanıyorum...”
Yurdumun ve yurdumun insanlarının mutluluğu benim ve çocuklarımın mutluluğu demektir. Ülkemin, milletimin gelişmesi için kalemimi koymuş bir yazarım. Bunu engelleyen şartlara karşı koymuş biriyim. Bu yolda gücüm, çabam nereye kadarsa oraya kadar yürüyorum, yürüyeceğim. “Yüzlerce hikaye, roman, senaryo ve tiyatro oyunu yazdım. Kalemimden başka geçim imkanım yok. Ama kalemimi hiç mi hiç ‘daha iyi geçim için’ araç olarak kullanmadım, satmadım. Sanat çabalarım, yeniyi, doğruyu, ileriyi bulmak, kendimi aşmak içindir. Halka dönük, halktan yana bir yazarım!...”
“...İşçi sınıfı, köylü benim kaynağım, dayanağım olmuştur. Burjuvalaşmış teknik karşısında ezilen, yok olan insanlar benim insanım olmuştur. Onların acıları, onların ekmekleri benim ekmeğim; benim acım olmuştur. Köyün, köylünün sosyal, ekonomik tarihsel çelişkileri, köy işçilerinin ırgatlarının direnişleri, çalışma ve yaşam koşulları benim çalışma ve yaşam koşullarım olmuştur. İşçilerin, köylülerin, bütün fakir fukaranın amansız sömürülmesi, soyulması, ezilmesi, insani kişiliğini öldüren, yok eden, insan onurunu ayaklar altına alan, insanın kendini, bedenini ortadan kaldıran çalışması, yaşama koşulları benim kendi dramımım olmuştur...”
“...Ben aydınlık, umut dolu, okuduğum zaman bana yaşama sevinci, kötülüklerle savaşabilme gücü veren romanları, hikayeleri, şiirleri, bir kelimeyle sanatı seviyorum. Hilton’da Vehbi Koç’la yemek yemek yerine, şu Cibali’nin tütün fabrikası yanındaki çınarın dibinde tahta masalı Mustafa’nın lokantasında kafayı çekerek, havadaki ter ve tütün kokusunu yaşayarak içmeyi her zaman tercih ederim.”
“...İnandığım doğruların adamı oldum. Böyle yaşadım. Karınca kararınca bu doğruların savaşını daha çok sanatımda yapmaya çalıştım. Kursağıma hakkım olmayan bir tek kuruş dahi girmemiştir..”
Hazırlayan: Tahir Şilkan
Alıntılar, Nurer Uğurlu'nun Orhan Kemal'in İkbal Kahvesi adlı kitaptan.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|