Ana Sayfa

Aydınlık - Mustafa Aslan - 03 Haziran 2007

 

ÖLÜMÜNÜN 37. YILINDA ORHAN KEMAL

 

   
 

Antiemperyalist ve halkçı  

 

Öleli 37 yıl da olsa, Orhan Kemal, düşünce ve yapıtlarının bütün diriliği, canlılığı, gerçekçiliği ve devrimciliği ile Türk halkına yol göstermeye devam ediyor. Sonunda Orhan Kemallerin ABD ve AB muhiplerine galip geleceği kesindir.
 
 MUSTAFA ASLAN / Eğitimci -Yazar

Orhan Kemal’i ölümünün 37. yıldönümünde, kararlı bir tutumla savunduğu anti emperyalizm ve halkçılık değerleriyle anıyoruz. Bugün edebiyat dünyamızda ve aydınlarımızın bilinicinde büyük ölçüde aşınmaya uğramış olan bu değerler, mazlum ülke ve ulus bilincidir. Ulusuna ve halkına, giderek insana ve insanlığa yabancılaşmaya karşı alınan tavırdır.

Orhan Kemal, Türkiye’nin “Küçük Amerika olma” sürecinde adım adım aşındırılan, son yirmi yıl içinde ise, aydınlarımızın, sanatçılarımızın beyninden adeta silinen bu bilinç ve değerlere sonuna kadar bağlıdır.

ORHAN KEMAL’İN HALK SEVGİSİ: “AYDINLIK GERÇEKÇİLİK”
 

2 Haziran 1970’de kaybettiğimiz Orhan Kemal, yazılarında ve konuşmalarında, halka ilişkin
 tutumunu “aydınlık gerçekçilik” olarak adlandırır. Onun milli duruşunun kökenini de bu “aydınlık gerçekçilik” ilkesinde aramak gerekir. “Aydınlık gerçekçilik”, Orhan Kemal’in düşün ve bilinç dünyasında, dünyada ve Türkiye’de egemen olan adaletsiz, güçlüden yana ve insanın özüne yabancı sistem; bu sistemin ezdiği, cahil ve kaba bıraktığı, kenarlara fırlattığı insanlar ve daha güzel bir dünya özlemi, bu uğurdaki mücadeleler gerçekliklerini, sanatın, edebiyatın konusu olan insan gerçekliğinin temeline koymaktır: “(…) Halbuki ben içinde yaşadığımız toplum düzensizliğinin bilincine varan, varmakla da kalmayıp bu düzensizliğin ortadan kalkması için savaşacak insanları bol bol işlemekten yanayım. Ben bütün dünya halkları gibi, benim yer yer cahil, yer yer görgüsüz, çokluk feci şekilde aldatılmış, çıkarının nerede olduğu bilincine varamamış, ama anlatıldığı zaman doğru yola geliveren insanlarımızdan örnekler almaktan yanayım. Buna, ‘aydınlık gerçekçilik’ diyorum. Delileri,
 budalaları, hastaları anlatmaktan ne çıkacak? Hele bütün bunların toplum düzensizliğinden
 geldiğini olsun belirtemeyen, belirtemeyince de halkına hemen ana avrat sövenlerden…”
 (Önemli Not! adlı kitabı, s.264)  
 

“Batı’nın fikrini almak, peh pehine kavuşmak, ‘Ben bu ulusun Batıca en çok beğenilen kişisiyim!’ diye kendini üstün yaratık saymak, gururlanmak, üst insan numaraları yapmak ya da zaten yapmakta olduğu bu numaralara Batı’yı tanık göstermek, oldum olası Batı hayranı memleketlerin sanatçılarının tutkusudur. Ben bu tutumu da, bu hayranlığı da alçalma sayarım.”

ORHAN KEMAL VE ORHAN PAMUKLAR, YAŞAR KEMALLER

Orhan Kemal’in, yüz elli yıldır düşün ve sanat dünyamızı meşgul eden Batı, Batılılaşma,
 Batıcılık konuları ile ilgili düşünceleri, “Önemli Not!” adı ile yayımlanan kitabında toplanmış
 düşün, sanat yazılarında yer almaktadır. Bu yazılarında çok açık ve kararlı bir şekilde belirtmektedir ki, sanatçıların ve yapıtlarının Batı’nın beğeni ölçütlerine göre değerlendirilmesine karşıdır. Batı’nın hoşuna gitme tutum ve çabalarına, Batı’ya yaranmak isteyenlere kızar. Emperyalist Batı’nın “siparişlerine göre” imal edilmiş sanat ürünlerine hoş bakmaz. “Hangi Batı?” başlıklı yazısında, 40 yıl öncesinden, bugünün Orhan Pamuklarını, Yaşar Kemallerini görmüş gibidir ve onlara karşı net tavır almıştır:

“(…) Batı’nın fikrini almak, Batı’nın peh pehine kavuşmak, çeşitli Batı dillerine çevrilip, bir çeşit, ‘Ben bu ulusun Batıca en çok beğenilen kişisiyim!’ diye kendini üstün yaratık saymak, gururlanmak, üst insan numaraları yapmak ya da zaten yapmakta olduğu bu numaralara Batı’yı tanık göstermek, oldum olası Batı hayranı memleketlerin sanatçılarının tutkusudur. Ben bu tutu mu da, bu hayranlığı da alçalma sayarım.” (Önemli Not!, s.276)

“Has sanatçı ne yurdu, ne de dünyası üzerine kötülük düşünemez… Has sanatçı satın alınamaz… Onu satın alabilecek ne para, ne pul, ne mevki, ne şöhret vardır…” (Age, s.353)

 

 BUGÜN ÜSTÜN SANAT YAPITLARI BATI’DAN DEĞİL, DOĞU’DAN ÇIKAR

Orhan Kemal, asıl, Batılı sanatçıların bizi örnek alması gerektiğini, iyi yapıtların artık bizim gibi emperyalizme ve onun yaşatıp beslediği gericiliğe, bilim ve aydınlık düşmanlığına karşı mücadele eden toplumlardan çıkacağını belirtir. “Anadolu insanını kendine konu edinmiş bir sanat, Anadolu insanını sefil perişan bırakmış ve bırakmakta devam eden toplum koşulları yanında, bu toplum koşullarını da ekonomik, politik baskılarıyla tayin eden emperyalizmin nedenlerini de ortaya koymak zorunda değil mi? Demek oluyor ki, azgelişmiş ülke sanatçısının iyi eser verme şansı Batı sanatçısından çok. Çünkü Batı sanatçısı, onu azgelişmiş durumda bırakan Batı emperyalizmine karşı milli kurtuluş savaşı destanlarını, sömürülmekten kurtulma çabası yapan milletlerin sanatçılarından öğrenecektir” (Age, s.355)

SANATTA ULUSALLIK VE EVRENSELLİK

Orhan Kemal, kozmopolit, ulusal kökleri olmayan sanatın evrensel olamayacağı konusunda
 net bir tutuma sahiptir: “Ulusal sanat bir milletin milli, mahalli renklerini, havasını veren sanat
 demektir. Her milletin kendine özgü, öteki milletlerden ayrı havası vardır. Ulusal sanat, bu ayrı,
 bu kendine özgü havayı temsil edebilen sanattır. Ulusal olmadıkça evrensel olunabileceğini
 ise, hiç düşünmüyorum” (Age, s.355)

“ATATÜRKÇÜLÜK EMPERYALİZMLE SAVAŞMAKTIR”

Orhan Kemal, sosyalist bir edebiyatçımızdır. Bunu herkes bilir ve kendisi de sık sık dile getirmiştir. Sosyalist olduğu için de, Atatürk ve Atatürkçülük konusunda çok net, doğru ve sağlam
 bir tutuma sahiptir. Atatürk için “büyük insan” der; “Atatürkçülük emperyalizmle savaşmaktır”
 der. Yaşamı boyunca en yakın ve candan arkadaşı, dostu olmuş Fikret Otyam’a 1960’larda yazdığı bir mektupta şöyle der:

“Ata’nın Taksim’deki anıtında Orhan Kemal olarak nöbet bekleyip beklemeyeceğim soruldu...
 Tereddütsüz kabul ettim. Ne demek o? Elbette. Koca Atatürk o… Türkleri ‘millet’ olarak derleyip toparlayan büyük insan!...”  (Arkadaşım Orhan Kemal ve Mektupları, s.258)

“(…) Mustafa Kemal ve İsmet’in gerçekten büyük çapta insanlar, devrimciler oldukları kanısına vardım.(…) Ata ve İnönü, detaylarla değil, asıl büyük meseleyle uğraşmışlar: Türkiye Cumhuriyeti’nin, modern Türk devletinin, laisizmin kuruluşunu gaye edinmişler. Her şeye rağmen bu gayeye ulaşmışlar. Ulaşmışlar ama bugün ne halde bu canım devrim! Bu ayrı bir konu. Yoksa düne, Mustafa Kemal ve İ. İnönü’ye dil uzatılamaz kanısındayım.” (Age, s 332)

“(…) Yurtseverlik, yurduna yabancı çizmeleri sokmamaktı. Atatürkçülük de, yurdumuza girmek isteyen emperyalizmle savaşmak ve onu yenmekti. Şimdi bakıyorum da, Atatürk’ün savaşarak, bu milletin kanıyla yazdığı ‘yurtseverlik’e pek aldırış eden yok, ya da bazı çevrelerde hiç yok” (Önemli Not!, s.292)  

Orhan Kemal’in dün “aldırış eden yok” diye hayıflandığı Atatürkçülük ve yurtseverliğe, bugün,
 bırakalım “aldırış edilmeme”yi, Küreselleşme ve BOP’un çocuklarınca küfrediliyor. Bu da, Türkiye’nin “Küçük Amerika olma” sürecinde aldığı mesafenin başka bir göstergesi oluyor. Ama, sonunda
 Orhan Kemallerin ABD ve AB muhiplerine galip geleceği kesindir. Öleli 37 yıl da olsa, Orhan Kemal, düşünce ve yapıtlarının bütün diriliği, canlılığı, gerçekçiliği ve devrimciliği ile Türk halkına
 yol göstermeye devam ediyor..  

Orhan Kemal (sağda) yaşamı boyunca en yakın ve candan arkadaşı, dostu olmuş Fikret Otyam ile birlikte…Ankara 1965 (Fotoğraf: Fikret Otyam Gazeteci-Ressam, Halk Bankası Kültür Sanat Yayınları)

3 HAZİRAN 2007 • Aydınlık • 55

 

 

 

 

 

 

 

 


[email protected]

1