Ana Sayfa

tkp.org.tr - Tevfik Çavdar  - 16 Eylül 2005

 

Adana'nın, Döşeme Mahallesi'nin, fabrikaların, emekçilerin, küçük insanların özgün sesi;
ORHAN KEMAL

 

   
 
 
 
Orhan Kemal günümüzde yaşasaydı ne yazardı? Özelleştirmelerin daha da yoksullaştırdığı, işsizliğin dipsiz çukuruna attığı emekçileri de alır onların öykülerini yazardı. Yeniden katlanarak büyüyen gettoları ele alır, onları tüm yönleriyle sergilerdi. Nişantaşı umurunda olmazdı.


Adana bir okuldur. Toplumcuların, emek dostlarının yetiştiği bir okul. Başöğretmeni de Orhan Kemal'dir. Bu kentte bir süre yaşayanlar ne demek istediğimin farkına varırlar. Abidin Dino, Yaşar Kemal, Yılmaz Güney, Nihat Ziyalan ve daha niceleri yetişmiştir bu topraktan. Orhan Kemal'den daha başka yazılarımızda da söz edeceğiz. Bugün, onun yaşamının da anlatımı olan Baba Evi, Avare Yıllar'la başlayan, Cemile ve Murtaza ile devam eden yapıtlarına değineceğiz. Bu yapıtlar bir yerde Adana'nın, Beyrut'un da öyküsü sayılabilir.
Orhan Kemal, inatçı bir muhalif olan Abdülkadir Kemali'nin oğludur. Abdülkadir Kemali, İstanbul'da mekteb-i hukukta okurken İttihatçılara katılmış, onların sadık bir militanı haline gelmiştir. İttihat ve Terakki'nin ünlü kurucularından Talat Paşa'nın da yakınıdır, bir yerde onun himaye ettiği kişidir. Mütareke'den sonra, 1919 seçimlerinde Kastamonu mebusu olarak Meclis-i Mebusan'a girmiş, İngilizlerin İstanbul'u işgalini takiben Ankara'da açılan I. TBMM'ye katılmıştır. I. Meclis'in en atak, sözünü sakınmayan milletvekili odur. 2. Grup'un önde gelenlerindendir. Oluşturduğu "Masumiyet-i Şahsiye" yasası bugün bile ciddiyetle irdelenmesi, hatta örnek alınması gereken bir yasadır. Yasanın bugünkü dille adı "Bireyin Dokunulmazlığı" şeklinde ifade edilebilir. Yasa iki yıl komisyonda bekletildikten sonra doğrudan Genel Kurul'a inmiş ve kabul edilmiştir. Ne var ki, hükümetin hoşuna gitmeyen bu yasa hemen hemen hiç uygulanmadan, yürürlükten kaldırılmıştır. Kemali Bey 1923 seçimlerinde de aday olmuş, ne var ki Gazi'nin listesi karşısında başarı kazanamamıştır. Bundan sonraki muhalefetini, çıkardığı "Toksöz" gazetesi ile sürdürdü. Yazdığı sert eleştirilerden ötürü gazetesi birkaç kere kapatılır. "Takrir-i Sükun" yasasından sonra kalburüstü gazetecilerle birlikte, Doğu İstiklal Mahkemesi'nde yargılanır. Diğer gazeteciler Gazi'ye affedilmeleri için başvururken, onlara katılmaz, Ankara İstiklal Mahkemesi'nde yargılanmasına devam olunur. Daha önce de söylediğimiz gibi Kemali Bey muhalif tavrını hiçbir zaman değiştirmemiştir. Serbest Fırka kurulunca o da Adana'da bir başka parti kurmuş, bu parti kapatılınca, yurtdışına, Beyrut'a gitmiştir.
Orhan Kemal'in "Baba Evi" böyle bir babanın evidir. "Baba Evi" ve "Avare Yıllar" baba evindeki yaşamını ve Beyrut günlerini yansıtır. Beyrut o dönemde Ortadoğu'nun en zengin kentlerinden biridir. Fransız mandası altında adeta beynelmilel bir hüviyete sahiptir. Kentte Osmanlı havası da sezilirdi. "Cebeli Lübnan" dağları eteklerindeki gelişmiş tatil köyleriyle bir çeşit "riviera" manzarasını da yansıtmaktadır. Orhan Kemal böyle bir ortamda, çocukluktan gençliğe adım attığı dönemde "Avare Yıllar"ını yaşar. Gezer, gözlemler ve sanatçı dağarcığına birçok bilgiyi toplar. Beyrut'ta zengin ve yoksul farkını tüm çarpıcılığını yaşar. Döndüğünde, Adana'da kendini "Ekmek Kavgası" içinde bulur. Bulduğu her işi yapar. Fabrikalarda katiplik ya da benzeri işleri yaparken emekçileri, ezilenleri yakından tanır, kendini onlarla özleştirir. Bir yanı ile bıçkın bir delikanlıdır, bir yanı ile gözlemcidir. Yazmaya başlar. Bu kez yaşadığı ortam, emekçilerin yaşamları onun öykülerine, romanlarına girer. Yazdıklarında yer yer Gorki, Steinbeck, Panait İstrati havası sezilir, ama o herşeyin üzerinde kendi tarzını inşa eder.
"Cemile" ve "Murtaza" ekmek kavgası verirken yaşadığı, gözlemlediği ortamı, onun da ötesinde ilk aşkını duyumsayan gençlik günlerini, o günlerde çevresini dolduran emekçilerin yaşantısını yansıtır. O dönemin Adanası toprak ağalarının, tarım zenginlerinin ve yeni sanayileşen sermayenin kentidir. Nitekim bu kent zenginleri 1950'lerden sonraki sanayi ve banka sahipleri olacaktır. Adana'nın ilk sanayi bölgesi eski istasyon çevresidir. Bu çevrede "Milli Mensucat" ve "Sümerbank" tekstil fabrikaları ile birkaç çırçır fabrikası bulunmaktadır. Fabrikalar etrafında, belki de Türkiye'nin ilk emekçi yerleşimi, Döşeme Mahallesi bulunur. Nitekim bunun gibi İstanbul'un Kazlıçeşme ve Taşlı-tarlası ile İzmir'in Bayraklı semtleri de emekçi yoğun yerleşim yerleridir. Fabrikaların etrafı ve mahallede kebap ve şalgam suyu satan küçük aşevleri, veresiye defterleriyle işlerini yürüten küçük mahalle bakkalları, seyyar satıcılar dekoru tamamlar. İş çıkışlarında mahalle canlanır, sevinçler, hayretler "Alkış" çığlıklarıyla süslenir. Adana'nın küfürü de, sevinci de farklı söylemlerle pekiştirilir. Cemile fabrikada çalışırken aşık olur. Güzel bir aşk öyküsüdür. Bu emekçilerin, ezilenlerin bir aşk hikayesidir. Her sayfası ayrı bir özenle okunmalıdır.
"Murtaza" da kızları aynı fabrikada çalışan bir bekçidir. Fakat kendi sınıfını değil patronu koruyan bir bekçidir. Patronunun çıkarını savunmak adına kızlarını bile kaybetmekten çekinmez. Sermayeye kulluk edenlerin, işbirlikçilerin insanı tiksindiren yapısını "Murtaza"da görürüz. Bu yaygın tipin tiyatro ve sinemaya uyarlamalarını gördük. Ama romanı okurken hissettiklerimiz, daha bir köklü. Sınıf bilincini öğreten, belleten bir eğitim kitabı işlevini yapar.
Yenilerde yazılan ve yazarlarına yüzbinlerce yeni lira kazandıran romanlara, öykülere bir göz gezdirdiğimizde "Murtaza"nın kitaplaşmış örneklerine rastlamaktayız. Büyük tekellerin yayınladığı bu kitaplar sanki patronlarının, yani sermayenin kulluğunu yapmaktadırlar. Ortaçağın saray dalkavuklarını andırmaktadırlar. Güzel bir yazın dili olması bir romanın ayağının yere basmasını sağlamaz. Gazetelerin kitap eklerinden öğreniyorum ki Orhan Kemal, Steinbeck yeniden yayınlanıyor. İyi bir haber. "Rock'n Coke'un temiz gençleri" (Meral Tamer) adına seviniyorum. Belki böylece sanal bir rüya aleminde tepinmek, sıçramak ve bağırmaktan daha çok toplumlarına yakın olurlar.
Orhan Kemal günümüzde yaşasaydı ne yazardı? Özelleştirmelerin daha da yoksullaştırdığı, işsizliğin dipsiz çukuruna attığı emekçileri de alır onların öykülerini yazardı. Yeniden katlanarak büyüyen gettoları ele alır, onları tüm yönleriyle sergilerdi. Nişantaşı umurunda olmazdı. Yeni açılan kebap evlerine gitmezdi. Gene Adana kebabın hasını yapan köşe bucak kebap evlerini arardı. Onun dünyası "küçük adam"ların dünyasıydı. Bunlar emekçi, küçük bakkaliyesini döndürmeye çalışan esnaf, işsiz ve de ezilenlerdi.
Çok eskilerde okuduğum, Fallada'nın "Küçük Adam Ne Oldu Sana?" yapıtındaki küçük adam, Orhan Kemal'in vazgeçemeyeceği kahramandı. Kendisine "küçük adamlar"ın akıbetini soranlara tüm yüreğiyle, inancıyla "Güzel olacak, güzel olacak" diye yanıt verirdi. Baştan söyledik. Adana bir okul, Orhan Kemal başöğretmenidir. Onu kerelerce yeniden okuyalım, inanın her okuyuşta yeni bir gözlemi, yeni bir dersi bulacaksınız.

Tevfik ÇAVDAR




ELİNİZİNE GEÇİNCE, GÖZÜNÜZE DEĞİNCE ALIN OKUYUN

Orhan Kemal, Baba Evi, Varlık Yay.
Orhan Kemal, Avare Yıllar, Varlık Yay.
Orhan Kemal, Cemile, Varlık Yay.
Orhan Kemal, Murtaza, Varlık Yay.
Maksim Gorki, Benim Üniversitelerim, Remzi Yay.
Panait İstrati, Arkadaş, Varlık Yay.

 

 

 

 

 

 


[email protected]

1