|
|
Banu Kaya, Altın
Aslı Şimşek, Semiha Şahin, Bircan Akgül, Nihal Barak,
Burcu Toker
Sapına kadar doğrucu vatandaş Murtaza, kendini yukarıda
Allah, Ankara’da devlet hem de hükümetten sonra,
mahallenin bekçisi olarak başı saymaktadır. Ne de olsa
Murtaza demek vazife demek, vazife demek Murtaza
demektir. Murtaza kurs görmüştür, sıkı terbiye almıştır
amirlerinden. Amirin emri kutsaldır onun için, her
şeyden önde gelir, hatta ailesinden bile!..
Murtaza’nın tek düşündüğü şanı şerefidir. Abartılı bir
vatanseverlik duygusu içindedir ülkesine karşı. Kolağası
Hasan Dayısı’nın vaktiyle vatan toprakları için kanını
akıtmış olması onu çok etkilediğinden o da dayısı gibi
asker olmak istemiştir. Ancak ulaşabildiği en üst
mertebe (!) bekçiliktir. Murtaza bekçi üniformasını
giydiğinde “cahil halk”tan ayrılmış ve cahil halka “cart
curt” edebilecek seviyeye gelmiştir artık.
Murtaza, tüm hayatı boyunca yaptığı gibi, mahalle
bekçiliği yaparken de katı kurallardan, çileden çıkaran
uygulamalardan vazgeçmez. Onun için kanun asıl
adalettir, değiştirilemez, eleştirilemez. Bu yüzden
fakir mahalleliye kök söktürür.
Karısı hatta çocukları bile hoşlanmamaktadır
Murtaza’dan. Çünkü evde de sert tavırlarından taviz
vermez kahraman külyutmaz bekçimiz! Ana caddede lüks
apartmanlarda oturan, alınlarının teriyle zengin olmuş
(?) vatandaşlar çok memnundurlar Murtaza’dan, komiseri
de öyle. Çünkü sistemin dayattığı asayişi sağlamaktadır.
Murtaza için zaten tek doğru vardır. Onun dışındakiler
kesinlikle yanlıştır.
Bir gün, mahallenin şikâyeti üzerine teftişe gelen
emniyet müdürü karikatürize bir tip olan Murtaza’yı,
fabrikanın fen müdürünün de isteği üzerine fabrikaya
gece bekçisi olarak tayin eder. Murtaza fabrika
bekçiliğini bir terfi olarak düşünür ve sevinir.
Fabrikada da işçilerin tuvalet arası ettikleri
muhabbete, hatta fabrikanın memurlarına bile müdahale
eder, her şeye burnunu sokar.
Aynı fabrikada çalışan kızlarını bir gün makinelerin
başında uyuklarken yakalar Murtaza ve birini (Firdevs’i)
tuttuğu gibi yere çalar. Kız fena halde başından darbe
alır. Ancak nafile! Murtaza için bir görev daha
önemlidir bir evlattan, ciğerparesinden. Kendi
evlatlarının görev başında uyuklamalarını yediremez
gururuna.
Nihayet fabrikada ufak çaplı isyanlar bile çıkmaktadır.
Murtaza’nın istifa etmesi için. Fakat amirleri
Murtaza’yı kovmamaktadır bir türlü. Bu işin sırrı ise
şudur: Murtaza amirlerinin her türlü menfaatini kendi
çıkarlarının önüne koymaktadır. Amirlerin yaptığı her
şey mubahtır, doğrudur. Cahil halk, cahil işçiler
karışmamalıdır onların işine, kafa yormamalıdır devlet
işlerine.
Aslında Murtaza kendini devlete feda etmeye her an
hazırdır. Bireyi, özellikle yoksul ve güçsüzse, devlet
karşısında neredeyse bir hiç olarak görür. Hukuki
pozitivizmde de birey devletin bir parçası olarak
devletin kanunlarına itaat etmelidir. Murtaza’nın
kafasında sabit bir fikre dönüşen kanun devleti ideali
vardır. Kanun hukuktur. Hukuk egemenin, güçlünün,
otorite sahibinin emridir.
HUKUKİ POZİTİVİZM ve MURTAZA
Pozitivistler pozitif hukukla, belirli bir dönemde,
belirli bir konuda yürürlükte olan hukukla ilgilenirler.
Hukukun insan aklının ürünü olarak oluştuğunu
savunurlar. Hukukun tanımında adalete yer vermezler. Bu
durum hukukta belirlilik ve kesinliği sağlamak
istemelerinden kaynaklanır. Adalet tanımımıza göre
Murtaza’nın kuralları uygularken adaletli olup olmadığı
konusundaki nitelemelerimizde değişecektir.
Pozitivistler, hukuk teorilerinde sadece hukuki
kavramlara yer vererek saf bir teori oluşturmaya hukuku
diğer disiplinlerden bağımsız hale getirmeye çalışırlar.
Pozitivistler hukukun kaynağını sosyal olguya
dayandırırlar. Bu sosyal olgu düşünürlere göre değişir.
Austin’e göre egemen olan siyasal iktidarın emri iken,
Hart’a göre tanıma kuralı, Duguit’e göre sosyal
dayanışmadır. Kelsen’de ise sosyal bir olguya dayanma
yoktur; bir normun başka bir norma dayanması söz
konusudur.
Pozitivistlerin büyük bir kısmı kuralların içeriğiyle
ilgilenmezler. Murtaza da kuralların içeriğini
önemsemez. Amirleri tarafından yapılması söylenen her
şeyi kendisine ters gelse bile “vardır bir bildiği“
diyerek yapar.
Austin, pozitif hukuku, siyasi bakımdan egemen
olanların, siyasal yönden tabi olanların davranışlarını
düzenlemek için çıkardığı kurallar bütünü olarak
açıklar. Bu doğrultuda Murtaza da egemen olan - tabi
olan ayrımı yapmaktadır. Halkın kendi çıkarını
düşünemeyeceği görüşündedir. Amirleri ve emirlerini
olduğu gibi onlar tarafından koyulan kuralları da
mükemmel görür. Murtaza’nın unuttuğu, kuralların da
insanlar tarafından yapıldığı ve kusursuz olmayacağıdır.
Kurallarla istenirse demokratik, istenirse totaliter
rejimler yaratılabilir, hayatımızın sınırları
daraltılabilir, genişletilebilir! Murtaza kuralların
hayatımıza yansımalarıyla hiç ilgilenmez. Murtaza güce
önem verir, güçlünün sözünün geçtiğini düşünür. O
kendinden güçlü olanların emirlerini aynen uyguladığı
gibi kendine tabi olanların da onun kurallarını
uygulamasını ister. Bu bakımdan Austin’in hukukun
kaynağı olarak gücü gösteren teorisine uygun düşen bir
birey olduğunu söyleyebiliriz.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|