|
|
Bereketli Topraklar Üzerinde, Orhan
Kemal'in yoğun bir çalışmayla ve mücadeleyle geçen
yaşamının değerli ürünlerinden biri. Orta Anadolu’nun
bir köyünden çalışmak ve Hayallarını gerçekleştirmek
amacıyla Çukurova’ya giden üç köylünün öyküsünü anlatır.
Bereketli Topraklar Üzerinde “Orta Anadolu’nun seksen
evlik köylerinden Ç. Köyü’nün erkekleri o yıl da
çalışmak için çeşitli iş bölgelerine dağıldılar: Sekizi
onu Kayseri Dokuma Fabrikası’na gitti, dördü beşi Sivas
Çimento Fabrikası, cer atölyesine, içlerinden üçü de
Çukurova’nın yolunu tuttu.
Bu üç kişi İflahsızın Yusuf, Köse Hasan, Pehlivan Ali
köyde, kapı komşusuydular, çocuklukları bir arada
geçmişti.”
Böyle başlıyor toplumcu gerçekçi edebiyatın usta yazarı
Orhan Kemal’in romanı Bereketli Topraklar Üzerinde.
Köyünden çıkıp Çukurova’ya çalışmaya giden üç kişinin
ayakta kalma mücadelesini anlatıyor.
Orhan Kemal, yaşamı, düşünsel ahlakı ve yetkin
ürünleriyle çağını görmüş bir yazardır. İşçi sınıfının
ve geniş halk kitlelerinin sorunlarını emek-sermaye
çelişkisi ekseninde ele almış, toplumsal çarpıklıların
panoramasını çıkarmış ve egemen güçlerin nasırlına
basmaktan çekinmemiştir. Aydın bir yazar olmanın
sorumluluğunu duymuş, siyasal ahlakını salt sıradan bir
ideolojik söylemle değil, estetik bir yetkinlikle
eserlerine yedirmeyi başarmıştır.
Bereketli Topraklar Üzerinde, onun; yoğun bir çalışmayla
ve mücadeleyle geçen yaşamının değerli ürünlerinden
biri. Orta Anadolu’nun bir köyünden çalışmak ve
Hayallarını gerçekleştirmek amacıyla Çukurova’ya giden
üç köylünün öyküsünü anlatır. Büyük umutlarla düşer üç
kişi yola. Uzun süre şehirde kalacak, zengin ve önemli
işlere vakıf olmuş bir şekilde döneceklerdir köylerine.
Ancak Çukurova bekledikleri gibi değildir. Koşullar
fiziksel ve ruhsal anlamda yıpratıcıdır. Romanda
kapitalizmin simgesi haline gelen buğday öğütücü patoz
onlara umduklarını vermez. Başka bir dünyadır burası.
Sömürünün, alçaklığın, ihanetin, hayatta kalmak için tek
seçenek olarak öğütlendiği bir dünyadır. İşçi sınıfının
sefaleti toplumsal değişimin ayrıklaştırıcı ve yok edici
etkisi, Orhan Kemal’in gerçekçi söyleminde yer bulur.
Yığınların yoksulluğu, seçilen üç kişinin kimliğinde
somutlanır…
Çukurova’dan bu üç kişiden yalnız İflahsızın Yusuf sağ
salim dönebilmiştir köyüne. Çocukluk arkadaşlarını
kaybetmenin verdiği kafa karışıklığı ve duygusal buhran
içinde elbette.
Orhan Kemal’in ustalığının ve samimiyetinin izlerini,
romanın sayfaları arasında görmek mümkün. Yazar bir
dönemin toplumsal ve ekonomik yapısını, Türkiye işçi
sınıfının içinde bulunduğu şartları dikkate alarak, üç
köylünün macerasıyla somutlamayı becermiş. Bu noktada
sanatın insan gerçekliğini çarpıcı bir dille ifade
edebilme yönünü, başarılı bir şekilde kullandığını
söylemek mümkün.
Ancak romanın, “bugün”ün toplumu için nasıl bir önemi
var asıl sorgulanması gereken bu.
Bereketli topraklarımızın emperyalizme peşkeş çekildiği,
işbirlikçilerin babalarının çiftliğinde gibi bu
topraklarda cirit attığı ve örgütsüz Apolitik gençliğin
bu üç Anadolu köylüsü gibi uzak hayaller peşinde koştuğu
bu günün nesnelliğinde Orhan Kemal’in Romanı bir kez
daha anlamını ve güncelliğini koruyor. Değişen şeylerin
sadece bir akım alışkanlıklar ve biçimler olduğunu
gösteriyor. Köleliğin ve sömürünün, romanın yazıldığı
tarihten daha büyük bir şiddetle iktidarını sürdürdüğünü
gösteriyor.
İşte değişmesi gereken budur. Değişmesi, değiştirilmesi
gereken, hala bereketli olan bu topraklarda yaşayan
gençliğin ve emekçi sınıfın durumudur. Örgütlü, bilinçli
ve emek yanlısı bir mücadele örecek, sosyalizm şiarını
her toplumsal katmanda dillendirecek bir halk coşkusunun
yaratılmasıdır önemli olan…
Orhan Kemal’in romanı bu anlamda değerli ve bu topraklar
hala bereketli, ona sahip çıkmalıyız.
Taner Gülen
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|