Ana Sayfa

İkindi Yağmuru - Yakup Öztürk - Temmuz / Ekim 2007

 

Orhan Kemal’in oğlu Işık Öğütçü:


“Orhan Kemal’le tüm insanlarımız gurur duymalıdır...”



Bilinçli bir okur olarak kitaplarıyla ne zaman bir bağ kurdunuz?

Kitaplarıyla tanışmam ölümünden sonra oldu. İkibin yılında Orhan Kemal Müzesini açtıktan sonra ister istemez kitaplarının içine çok girdim. Geçen yıl Çukurova Üniversitesi’ne gittiğimde bana artık fahri doktora vermelisiniz, dedim. Kitaplarda hayatın ta kendisi var. Bugün, kitapları üzerine akademik çalışmalar yapılıyor ama, aile fertlerinden birinin Orhan Kemal kitaplarına bakması, oradaki yaşamı algılaması araştırmacılardan daha farklıdır. Edebiyatın yanında ben o kitaplarda Orhan Kemal’in hayatını görüyorum. Ya Serseri Milyoner ya da İki Damla Göz Yaşı… Bu yapıtlarından birinde romanın karakteri “Babam da elli altı yaşında ölmüştü.” diyor. Ki babam da elli altı yaşında öldü.Büyük bir tesadüf. Bu kitabı yazdığı yıl 1957. Maalesef ben bunları babama soramadım. Yaşasaydı pek çok şeyi ona sorardım.
 

Kitapları ve geride bıraktıkları üzerine hangi duygularla araştırmalar yaptınız? Nelerle karşılaştınız?

Araştırmacılık zor. İğneyle kuyu kazar gibi sabırla çalışıyorsunuz böylece pek çok belgeye ulaşıyorsunuz. Ulaştıkça da yeni heyecanlara sahip oluyorsunuz ve araştırdığınız insanın geniş bilgisini, düşünce yapısını,hayata bakışını incelemeye başlıyorsunuz. Onunla geçirdiğim on üç yıl keşke bilinçli olduğum yaşlarımda olsaydı.Ben bir edebiyatçı değilim, bu araştırmaları uzmanları kadar iyi yapamam ama oğlu olarak başka bir heyecanla pek çok şeyi ortaya çıkardım. Maddi amaçla yazdığı romanlarını buldum. İlhan Fahri Demir adıyla yazdığı. Bu ismi senaryolarında da kullanmış. "Konya Oturak Alemleri" romanını da bu isimle yazmıştır.
 

İlhan Fahri Demir adını kullanmasındaki amaç neydi? Farklı içeriklerde kitaplar mıydı bunlar?

İlhan Fahri Demir adıyla yazılan kitaplar, toplumsal meselelere parmak basan kitaplar değil belki ama, bunlar ekonomik zorunluluktan dolayı yazılan, bir yazarın hayatının ne zorluklarla geçtiğini anlamamız açısından tarihi bir değeri olan yapıtlardır.Ekonomik sıkıntı ve parasızlık onun Fikret Otyam’a yazdığı mektuplarda sıkça söz edilir. Tabii bu parasızlık ailenin tüm fertlerini de sarardı.Ama sıkıntılar çocuk ruhunuzda yeni heyecanlarla birlikte yaratıcılığınızı da kamçılardı.
Nasıl bir heyecandı bu?

Ablam dikiş dikerdi.Dikişte kullandığı iplik bittikçe boş makaralarını bana verirdi.Bunlardan oyuncak yapar, kendime bir dünya kurardım. Şimdi her şey çocuğun önünde hazır.Ama yaratıcılıkları gelişemiyor. Çocuk yaşta olmayan yaratıcılık, günümüze gelindiğinde bir şeyler yazdım diye ortaya çıkan insanların yazdığı kitaplarda kendini gösteriyor ve bunları okuyamıyorsunuz.

Romanlarındaki karakterlerin gerçek hayatta karşılıkları var mıydı? Küçük Adamın Romanı üçlemesindeki karakterler…

Baba Evi’nde Necati geçer, kardeşim der. O benim Sıtkı amcam. Cemile annemdir. Kişiler halktır.Kahramanlar hayatın içindedir. Konuşmalara yerel söyleyişlere kadar. Bakın bir şey anlatayım size. Romanlarında geçen o bütün yöresel söyleyişleri bir kağıda yazıp, bunların ne olduğunu sormak için Adana'ya gittim. “Karsambaç” geçer. Tam ben bunu sorduğum sırada seyyar bir satıcı el arabasında karsambaç satıyordu. Babamın yazdığı yıllarda karsambaç, Toroslardan getirilen, üzerine şerbet dökülerek yenilen kar.. O gördüğüm satıcı artık işin kolayına kaçmış, buzla yapıyor bunu. Babam bunu ellilerde yazmış ve hâlâ gittiğinizde karsambaçı bulabiliyorsunuz. Mesela “Mavrayı kes!” orada bir bekçiye sordum,bu deyimi kullanıyor musunuz diye, hiç tereddüt etmeden tabi, "palavrayı kes demek" dedi. Bu örnek bile Orhan Kemal'in hayatımızdaki önemini gösterir..
 

Orhan Kemal dilini kullanan günümüzde yazar var mı? Onun malzemesini, söyleyişlerini…

Onun malzemelerini kullanmaları bir şey ifade etmez. Bazen şöyle diyorlar, “Biz küçük insanları özledik, artık kimse onları yazmıyor.”. Hangi konuyu yazmak isteseler, Orhan Kemal romanlarında o var, yazacak olan çok farklı bir şey yazmalı. Orhan Kemal’i aşmak gibi bir derdi olmamalı. Dışarıya çıktığınızda insanların o kadar çok sorunları var ki… Ben her sabah yolumun üzerindeki hastanenin önünde öyle sıralar görüyorum ki, romancı bunlara çözüm olacak şeyler yazsın. İllâ Orhan Kemal tarzında yazması gerekmiyor..


En çok hangi kitabından etkilendiniz?

Babam öldüğünde orta birdeydim. Orta sona kadar ben bütün kitaplarını okumuştum. Ayrım yapmam çok güç. Bazen kitaplarının yeni baskıları için tekrar okumalar yapıyorum. Hem gülüyorum hem ağlıyorum satırlarında. Çok isterdim; okura, satırlarda yazdığı duyguları yaşatabilen bir yazar olmayı. Genç yazarlarda durum nasıl? Bilmiyorum? Onları pek okuyamıyorum hadi suç biraz da bende diyeyim!
 

Hapishane yılları neleri hatırlatıyor size?

Babam 1966’da hapishaneye girdiğinde çok sıkıntılar çektik. O dönemlerdeydi sabah, öğle, akşam kıvırcık salatası yediğimizi hatırlıyorum. Hiç pişman olmadık. Yazar babamız ne sıkıntı çekiyorsa aynılarını aile olarak biz de çektik, isyan etmedik..Önemli olan her olaydan bir ders alabilmekte..
 

Nazım Hikmet’le ilişkisi…

Stefan Zweig’ın "Yıldızın Parladığı Anlar" isminde çok hoş bir kitabı vardır. Yaşarsınız yaşarsınız hiçbir şey olmaz ama bir gün bir tesadüf sizin yıldızınızı parlatır. Babamın yıldızı, Nazım Hikmet’le Bursa Cezaevi’nde kesiştiği dönemde parlıyor. 52. Koğuş'ta, karşılıklı ranzalarda kalan bu iki insandan birine yani babama edebiyatçılık yolu açılıyor..
 

Peki bu dönemde Orhan Kemal, yazar olarak adını duyurmamış mıydı? Yirmi altı yaşındayken karşılaşıyorlar…

Hayır, babamın o yıllarda bir kitabı yoktu. Yedigün dergisinde şiirleri çıkıyordu sadece. Ben onları da derledim: "Yazmak Doludizgin" adı altında. Babamın on beş şiiri var biliyordum, bir yıl çalıştım tam doksan beş tane şiirini buldum. Babam çıktıktan sonra,Nazım Hikmet'le mektuplaşırlarken eşinin hamile olduğunu söylüyor. O da büyük bir incelikle bir istekte bulunuyor, “Eğer kimseye sözünüz yoksa, oğlan olursa adını Nazım koyar mısınız?” diyor.Babam hiç tereddütsüz Nazım koyuyor ağabeyimin adını. Babasından bile önde tutuyor onu, ki daha sonra doğan oğlunun adına babasının adını koyuyor. Babama sosyoloji, tarih, Fransızca, felsefe pek çok konuda ders veriyor. Nazım Hikmet babamda gördüğü yazarlık yeteneğinin gelişmesini sağlıyor. Hedefine daha çabuk ulaşmasını sağlıyor..


Tek geliri yazarlıktan mıydı?

Onun tek işi yazmaktı. Roman, hikâye, tiyatro,senaryo… Geçimi düzyazı. Geçmiş yıllarda tabii ki çeşitli işler yapmış. Verem Savaş'ta çalışmış, fabrikalarda işçilik,hamallık,katiplik yapmış…
Oralarda çalışırken bir taraftan insanları ve mekanları gözlemlemiş ilerde uğraş vereceği yazı dünyası için malzeme biriktirmiş..


Bu gözlemleme gücü sayesinde büyük romanlar çıkarmış…

Bugün roman yazmak çok kolay. Konuyu belirlersiniz, nerde geçsin istiyorsanız orayla ilgili internetten arama yaparsınız olur biter. Orhan Kemal neyi, nereyi anlatıyorsa onu yaşamıştı. Hapishane, Çukurova, İstanbul…Onun en iyi tanıdığı mekanlardı.Ve tabii ki oralarda yaşayan insanları..Yaşamadan da yine roman yazılabilir ama yola “Ben Yaşar Kemal’i, Orhan Kemal’i, Nazım Hikmet’i, geçeceğim.” diye çıkılmaz.. Okunur olmak ve geleceğe kalmak bu büyük yazarlardan alınması gereken en önemli derslerden biridir.
 

Son dönemde Orhan Kemal üzerine çeşitli kurumlarca dosyalar yapılıyor. Medya ilgileniyor. Kitapları yeniden basılıyor. Bir hareketlilik var…

Müzeyi gezdiniz. Orada Turhan Selçuk’un bir karikatürü var. Babamın tabutu omuzlarda, o da başını kaldırmış tabuttan, onlara, “Şimdiye kadar neredeydiniz dostlarım?” diyor. İki binde biz bu müzeyi açana kadar basında Orhan Kemal’le ilgili pek bir şey çıkmıyordu. Web sitemize şu anda onbinlerce giriş oluyor. Müthiş bir ilgi oluştu. Şunu söyleyeyim,tabii ki edebiyattaki yeri tartışılmaz, fakat hatırlatmazsanız ne kadar değerli yazar olursa olsun,yıllar içinde bu büyük insanda unutulurdu.Yani uçurumun kenarından onu alarak tekrar okurlarla buluşturduk.Burada basının, dostlarının çok büyük vefalı davranışlarını söylemem gerek..
 

Uçurumdan düşmezdi…

Mutlaka düşmezdi. Orhan Kemal’in eserleri ölür mü? Şimdi ben eski baskılarının istatistiğini yapıyorum. Yılda tüm kitapları 16,000 adet satıyordu. Şimdi satışlar yüzbinleri geçiyor.. Mesela siz özeleştirinizi yapın. Orhan Kemal’i bilirdiniz, ama bu müze olmasaydı böyle bir söyleşi yapmak aklınıza gelmezdi.Ailesi ne durumda demezdiniz. Hâlâ Orhan Kemal için hepimizin yapacağı çok şey var..


İkbal Kahvesi’nden bahsedelim isterseniz biraz da...

Kelime anlamı baht,talih. Nuruosmaniye’de babamın gittiği, babamın babasının da gittiği bir kahve İkbal Kahvesi. Babam, orası okulumuzdu, derdi. Bütün notlarını alır,arkadaşlarıyla orada buluşurdu.Her türlü insan gelip gittiği için onun gözlemine çok büyük katkısı olan mekanlardan biriydi.
 

Şu anda duruyor mu o kahve?

Hayır. Turistik satış mağazası oldu…
 

Projeleriniz var mı babanızla ilgili?

Çok var. Başta onun Avrupa’da okunması. Amerika’da İngiltere’de eserlerini yayımlatamazsam gözüm açık gidecek. Baba Evi ve Avare Yıllar Yunanistan’da çıktı..Şu anda Suriye,İspanya,İsrail'de kitaplarının çevirisi devam ediyor. Ama İngiltere’de yayımlanması onun daha çok insana ulaşması için önemli.
 

Çeviriyle ilgili çekinceleriniz yok mu?

Her çevirmene belli noktadan sonra müdahale edemezsiniz. O kendi üslubunu muhakkak katar. Benim istediğim o akıcılık kaybolmasın. Dört kitabını İngilizce’ye çevirdik..Ayrıca Rusça ve Fransızca olmak üzere iki kitabı da mevcut. Yabancılar müzeye gelip gittiğinde, elimizdeki bu altı kitabı onlara gösteriyoruz.Dileyen bu kitaplardan satın alıyor.
 

Büyük üstat okunuyor mu?

Okunuyor. Siz bu röportaja geldiniz. Orhan Kemal’e sayfalarınızda yer açtınız. Bu çok önemli bir şey. Dergide yazılar çıkacak. Derginiz bir medya kuruluşunda tanıtılacak.Bunların hepsi Orhan Kemal'in eserlerinin okunmasını sağlıyor. Orhan Kemal Türkiye'nin çok önemli bir değeridir.

Mezarı…

Zincirlikuyu’da. Çok sade bir mezarı var.Annem ve babam aynı yerdeler.
 

Son olarak neler söylersiniz bize?

Yanınızdaki dostlarınız bir gün sizi yalnız bırakabilir ama Orhan Kemal’in kitapları asla sizden ayrılmaz. Ne iyi ettiniz de geldiniz. Ayaklarınıza sağlık.

Söyleşiyi Gerçekleştiren: Yakup Öztürk

 

                               


[email protected]

1