ORHAN KEMAL’İN İNSANLARI
Orhan Kemal’in yapıtlarının güncel, akıcı
olması, okuyanı kitabın içine çekmesi bir tesadüf müdür? Yoksa üstad
biz daha uykudayken insanımızı severek onu gözlemleyerek onun
sorunlarını kağıda döküp bizim görmemizi sağlayarak, çağımızın ve
geleceğin insanı olmayı başardığından mı?
Ülkemizin insanlarını, toprağını, suyunu her
türlü canlısını tanımaktaki üstün gücü karşısında bize sadece
yarattığı eserlerine hayranlık duymak kalıyor. Kendi payıma hem
oğlu, hem sıkı bir araştırmacı/okuyucusu olarak onu çok yakından
tanıdığım için, yazarken üstüne titrediği yaşayan
karakterlerini/insanlarını daha fazla kucaklamak fırsatım doğuyor.
Yapıtlarındaki insanlara bakışının ipuçlarını
aramak için, kendisinin yazdığı mektupları okumak, satırlarının
izini sürmek, bulunmamış bir ilacı keşfetmek veya henüz gidilmemiş
yıldızlara ulaşmak kadar heyecan verici serüven olmakta :
“Ben milletimi, köylümü, bütün fakir fukarayı
seven bir yazarım. Belirli şartlar yüzünden geri, cahil, görgüsüz,
pis kalmış insanların, imkâna kavuştukları zaman değişip
gelişeceklerine, ileriliği benimseyeceklerine, medenileşeceklerine
inanıyorum.”
İnsanları hor gören, suçlayan, onlara
güvenmeyen ve “bunlarla hiçbir şey olmaz” diyen sanatçıların
davranışlarını, söylemlerini hoş karşılamaz, böyle düşünenlerin
karşısında durur :
“Benim yazdıklarım gurbete düşmüş, fabrikalarda
çalışan köylüler. Bunlar da yakından tanıdığım insanlar. Hepsine
sevgim var elbette. İmkân verilirse kabalıklarından sıyrılıp,
bizlerden daha iyi olacaklarına inanıyorum. Yani, yüzyıllar boyunca
süregelmiş sınıflı cemiyet, onları ihmal etmiş. Hâlâ öyle. Bir gün
hatırlanırlar da medeniyetin nimetlerinden faydalanırlarsa
memleketlerine, dünyalarına kıvanç verecek insanlar olurlar.”
Orhan Kemal’in insanları, onun gözünde her şeye
layık olan kimselerdir. Toplumsal unutulmuşluk bu küçük insanları
çaresiz duruma düşürmüş olsa da, üstad onları unutmamış ve tüm
ülkede görülmelerini sağlamak için sayfalar dolusu öykülerini
yazmıştır. Halkı da onu çok iyi anlamaktadır :
“Yaşasın halk! Vallahi halk, fakir fukara yani;
beni çok daha iyi anlıyor.”
O daima inanır :
“Fakir, ezilmiş, zavallı, hor görülmüş halkımı
ayak altına alacak romanlara milyon verseler benim için önemli
değil. Halka, halkıma inanıyorum. Her türlü geriliği, zaman zaman
hainliğine rağmen, suç onun değil. Yüzyıllar boyunca ona ne verilmiş
ki ne isteniyor.
Oy’unu, kurtlarına veriyorsa suç onun mu?
‘Akrep gibisin kardeşim’de denebilir. Doğrudur ama, onlar gene, her
zaman, her şeye rağmen haklıdırlar. Geç, güç, lakin akıllarını yavaş
yavaş da olsa başlarına toplayacaklar ve bizzat kendilerinden başka
onlara yar olanın bulunamayacağını anlayacaklar bir gün.
Ben buna inanıyorum..’
Üzerine uygulanan ekonomik baskılar, çektirilen
sıkıntılar, önüne çıkarılan zorluklar, sonunda onu isyan bile
ettirir :
“Dünyanın hiçbir tutunmuş romancısı, dünyanın
hiçbir yerinde bu vaziyete düşmez. Düşerse hapse düşer, yoksa işsiz
kalmaz, bırakılmaz.”
Sıkıntılar çekse de onlar için yazmaktan
kendini alamaz :
“İnsanlara kızmamaya alışın. İnsanlar kızılmaya
değil, acınmaya ve sevilmeye muhtaçtırlar. Hastasına kızmayan bir
doktor olmaya çalışın.”
Doğumunu müjdeleyen “Ben de dehrin sitemin
çekmeye geldim dehre” diye yazan bu telgraf hayatının bir gerçeği
olarak, ömrünün sonuna kadar boynunda asılı kalmış, halkın sanatçısı
olma sorumluluğu ona çileli bir yaşam sürdürmüş, ama kadirbilir
halkı da onu hiçbir zaman unutmayarak, cenazeyi taşıyan arabanın
üzerine şu pankartı asmıştır:
“Biz işçiler senin hatıran önünde saygıyla
eğiliriz.”
Işık Öğütçü
Orhan Kemal Müzesi |