Ana Sayfa

Alkış - Işık Öğütçü - Eylül / Ekim 2007

 

                                        ORHAN  KEMAL’İN  İNSANLARI

 

 

Orhan Kemal’in yapıtlarının güncel, akıcı olması, okuyanı kitabın içine çekmesi bir tesadüf müdür? Yoksa üstad biz daha uykudayken insanımızı severek onu gözlemleyerek onun sorunlarını kağıda döküp bizim görmemizi sağlayarak, çağımızın ve geleceğin insanı olmayı başardığından mı? 

Ülkemizin insanlarını, toprağını, suyunu her türlü canlısını tanımaktaki üstün gücü karşısında bize sadece yarattığı eserlerine hayranlık duymak kalıyor. Kendi payıma hem oğlu, hem sıkı bir araştırmacı/okuyucusu olarak onu çok yakından tanıdığım için, yazarken üstüne titrediği yaşayan karakterlerini/insanlarını daha fazla kucaklamak fırsatım doğuyor. 

Yapıtlarındaki insanlara bakışının ipuçlarını aramak için, kendisinin yazdığı mektupları okumak, satırlarının izini sürmek,  bulunmamış bir ilacı keşfetmek veya henüz gidilmemiş yıldızlara ulaşmak kadar heyecan verici serüven olmakta :

“Ben milletimi, köylümü, bütün fakir fukarayı seven bir yazarım. Belirli şartlar yüzünden geri, cahil, görgüsüz, pis kalmış insanların, imkâna kavuştukları zaman değişip gelişeceklerine, ileriliği benimseyeceklerine, medenileşeceklerine inanıyorum.” 

İnsanları hor gören, suçlayan, onlara güvenmeyen ve “bunlarla hiçbir şey olmaz” diyen sanatçıların davranışlarını, söylemlerini hoş karşılamaz, böyle düşünenlerin karşısında durur :

“Benim yazdıklarım gurbete düşmüş, fabrikalarda çalışan köylüler. Bunlar da yakından tanıdığım insanlar. Hepsine sevgim var elbette. İmkân verilirse kabalıklarından sıyrılıp, bizlerden daha iyi olacaklarına inanıyorum. Yani, yüzyıllar boyunca süregelmiş sınıflı cemiyet, onları ihmal etmiş. Hâlâ öyle. Bir gün hatırlanırlar da medeniyetin nimetlerinden faydalanırlarsa memleketlerine, dünyalarına kıvanç verecek insanlar olurlar.” 

Orhan Kemal’in insanları, onun gözünde her şeye layık olan kimselerdir.  Toplumsal unutulmuşluk bu küçük insanları çaresiz duruma düşürmüş olsa da, üstad onları unutmamış ve tüm ülkede görülmelerini sağlamak için sayfalar dolusu  öykülerini yazmıştır. Halkı da onu çok iyi anlamaktadır :

“Yaşasın halk! Vallahi halk, fakir fukara yani; beni çok daha iyi anlıyor.” 

O daima inanır :

“Fakir, ezilmiş, zavallı, hor görülmüş halkımı ayak altına alacak romanlara milyon verseler benim için önemli değil. Halka, halkıma inanıyorum. Her türlü geriliği, zaman zaman hainliğine rağmen, suç onun değil. Yüzyıllar boyunca ona ne verilmiş ki ne isteniyor.

Oy’unu, kurtlarına veriyorsa suç onun mu? ‘Akrep gibisin kardeşim’de denebilir. Doğrudur ama, onlar gene, her zaman, her şeye rağmen haklıdırlar. Geç, güç, lakin akıllarını yavaş yavaş da olsa başlarına toplayacaklar ve bizzat kendilerinden başka onlara yar olanın bulunamayacağını anlayacaklar bir gün.

Ben buna inanıyorum..’ 

Üzerine uygulanan ekonomik baskılar, çektirilen sıkıntılar, önüne çıkarılan zorluklar, sonunda onu isyan bile ettirir :

“Dünyanın hiçbir tutunmuş romancısı, dünyanın hiçbir yerinde bu vaziyete düşmez. Düşerse hapse düşer, yoksa işsiz kalmaz, bırakılmaz.”  

Sıkıntılar çekse de onlar için yazmaktan kendini alamaz :

“İnsanlara kızmamaya alışın. İnsanlar kızılmaya değil, acınmaya ve sevilmeye muhtaçtırlar. Hastasına kızmayan bir doktor olmaya çalışın.” 

Doğumunu müjdeleyen “Ben de dehrin sitemin çekmeye geldim dehre” diye yazan  bu telgraf hayatının bir gerçeği olarak, ömrünün sonuna kadar boynunda asılı kalmış, halkın sanatçısı olma sorumluluğu ona çileli bir yaşam sürdürmüş, ama kadirbilir halkı da onu hiçbir zaman unutmayarak, cenazeyi taşıyan arabanın üzerine şu pankartı asmıştır:

“Biz işçiler senin hatıran önünde saygıyla eğiliriz.” 

 

Işık Öğütçü

Orhan Kemal Müzesi


[email protected]

1