Ana Sayfa

Cumhuriyet Kitap Eki - M.Nuri Gültekin - 22 Kasım 2007

 

... KISA KISA ... KISA KISA ... KISA KISA ... KISA KISA ...

Grev!

M. Nuri GÜLTEKİN

Orhan Kemal'in edebiyattaki yerini sadece romanlar belirlemez. Bilindiği gibi, onun büyük umutlarla ve özenerek yazdığı dizelerin yönü, uğruna hapis yattığı ve kaderin cilvesi olarak 'koğuş arkadaşlığı' yaptığı büyük şair Nâzım Hikmet'le karşılaşmasından sonra değişir. Nâzım'ın etkisi ve yönlendirmesiyle Orhan Kemal, nesre yönelir. Artık şiirsellik dizelerinde değil; öykü, roman, oyun ve bütün düz yazılarında akar. Pek tabii, büyük romancıların edebiyata bir nevi ısınma ya da ter atma alanı olarak görülse de öykü, en az roman kadar ustalık ve hüner gerektirir. Koğuş arkadaşı ve dostu "Raşit Kemali"de de bu hüner ve coşkunun fazlasını görür büyük şair. Orhan Kemal'in öykülerinin yoğunlaştığı belirli bir tarihi yok yazın hayatında. Yani romanları çıkarken de öykülere devam etmiştir. 1930'lu yılların sonundan vefatına kadar sürekli devam ettiği o zorluklar ve yoksulluklarla dolu yazı hayatında, öyküler hep var olmuş. Everest Yayınları Orhan Kemal'in 'bütün eserleri' kapsamında 'Grev' kitabını yeniden bastı geçen aylarda. Kitaba adını veren öyküde, 1940'lı yılların ortasında, Çukurova'daki bir dokuma fabrikası işçilerinin giriştikleri çok basit bir hak arama eyleminin ucunun nerelere ulaştığının, akıcı ve ustaca anlatımıyla karşılaşıyoruz. Çok zor iş ortamlarında günde on, on iki saatlik çalıştırılmaya karşı işçilerin çok da bilinçli olmayan hareketlerinin, fabrika sahibi ağadan (patron) siyasi ve idari bürokrasiye kadar yarattığı trajikomik etki, Orhan Kemal'in kaleminden oldukça etkili ve ironik bir şekilde anlatılır. Memleketin II. Dünya Savaşı sonrası hissetmeye başladığı 'demirkırasi' havasını bir nebze olsun solumak isteyen işçilerin masum iş yavaşlatması, fabrika ağasından savcılık ve valiliğe kadar öyle bir sirayet eder ki, büyülü ve işçilerin bin türlü umudunu taşıyan bir sözcüğün sırtına, hazır, zulada bekleyen korkular yüklenir. Patronun ya da ağanın gücü sayesinde, artık iflah olmaz bir 'kusur' ve kabahate dönüştürülmüştür grev! Bunun da çareleri vardır, nitekim: "Benim bildiğim, mesainin sekiz saate inmesini, fakat on iki saatte kazandıkları parayı vermemizi istiyorlardı.""Her neyse... evvela telefon et, sonra git, gör. İcap ederse atölyeyi bağla, koğ gitsinler! Amele mamele...Aç itleri başımıza çıkardılar bre herif...Hökümet hökümet değil ki...Sallandırıver bir ikisini....""Şirnediler beyefendi" dedi, "nirden icad oldu bu demirkırasi? Irgat, maraba güruhuna kabahatli olduk bayağı. Paramızla irezil oluyok!"Vali muavini gülümsüyordu:"Olur, efendim" dedi, 'ufak tefek meseleler bunlar. Ya maazallah Evropa'daki gibi olsalar?"

DEĞİŞMEYEN 'GREV'

"Grev" öyküsünün 1947 tarihli olduğunu dikkate aldığımızda bunun gibi "veciz" görüş ve temennilerin hem toplumun gözünde hem de siyasi ve yargı gücünün niyetlerinde hâlâ aynı canlılıkta olduğunu görmek, yazarın toplumsal işleyişin genel zihniyet çizgilerine nasıl hâkim olduğunu bizlere göstermesi açısından da önemli! Orhan Kemal'in hemen hemen bütün yazdıklarında karşılaştığımız akıcı ve yalın diyaloglar, onun karakterlerinin dünyasına tam anlamıyla hâkim olduğunun da kanıtı. Karakterlerin ağzında eğreti durmayan, tam anlamıyla 'onların' olan bir diyaloğun, anlatımdan daha çok ustalık gerektirdiği bir gerçek. Diyaloglarla betimlenen, kurgulanan bir edebi dünyanın 'toplumsal' olması, biraz da bunu gerektirir sanırız. Kitapta yer alan on sekiz öyküden biri 'Grev'. Fakat kitaba ismini vermesi ve birinci sırada olmasına rağmen, en az bu öykü kadar güzel, akıcı ve Orhan Kemal'in ustalığının ürünü olan diğerlerini de görmemiz gerekir. "Hamam Anası" bunlardan biri. Çok kısa fakat bir o kadar etkileyici ve şiirsel bir anlatıma sahip. Öyküyü okuduğumuzda, yazarın dünyasının önemli karakterleri olan yoksulların binlerce yıllık değişmeyen yazgılarıyla yüz yüze geliriz. Hakikaten, Orhan Kemal'in 'sıradan' karakterlerden çıkardığı muhteşem öykülere çok iyi bir örnektir "Hamam Anası". Defalarca okumaktan bıkılmayacak cinsten olanlardan biri. Kısa ama oldukça etkileyici bir anlatımla betimlenen binlerce yıla yayılmış uzun ve muazzam bir umudun, yerine gelmemiş adaletin imgesini buluruz. Öykü o kadar nefis bir anlatıma sahiptir ki, bu üç sayfada Eski Mısır'dan Osmanlı'ya, oradan da 1950'li yıllardaki soğuk bir cami avlusunu, kim bilir hangi sebepten dolayı mesken tutmuş (asla dilencilik yapmayan!) yoksul ama neredeyse mitolojik niteliklere sahip bir kadının gizemli dünyasında buluruz kendimizi. Yazar, ezilmiş, ezilen, zalimlerden 'alacaklıların', en önemlisi bu dünyaya sarf ettiği emeğinden, akıttığı terinden dolayı 'haklı' olanların tarihsel yolculuğunu edebiyatın diliyle anlatır bizlere. Zalimlerce hor görülmüş, hakkı yenmiş yaşlı bir kadının acısının sürekliliğinin tarih, coğrafya, dil ve kültürle sınırlı olmadığını hatırlatır okuyucuya. Orhan Kemal'in edebiyat dünyasında, hangi sesler ve renklerle canlandırılırsa canlandırılsın, acının ve ezilmişliğin dili ortak ve tektir.

DUYARLILIK

Genel anlamda yazarın yaşadığı çağ ve koşullara duyarsız kalmadığını bu kitapta yer alan diğer öykülerinde de rastlarız. "Nurettin Şadan Bey", Almanya'da okumuş, pek tabii, modaya uyup ırkçılıktan geri kalmamış, fakat günümüz Türkiye'sinde herkesin bir şekilde 'aşina' olduğu 'Türklüğe hakaret' suçundan hapishaneye yolu düşmüş bir züppe entelektüelin yaşadıklarının çok esprili öyküsü... Orhan Kemal'in II. Dünya Savaşı sonunda Türkiye'de yaşanan politik ve toplumsal değişimlere olan şahitliğinin bir göstergesi. Öyküde Nurettin Şadan Bey'in trajikomik Alman hayranlığının, yoksul Anadolu köylüleriyle ve devlet memurlarıyla karşılaşması sonucunda ortaya çıkan 'tuhaf' toplumsal uçurumları okuruz. Orhan Kemal'in Türk edebiyatında öncüsü olduğu 'kadın işçi' olgusunu bu kitaptaki öykülerin bazılarında da okuruz. Özellikle "Nermin" ve "Can Sıkıntısı" öykülerindeki kadın karakterlerin, çalışma şartlarında ve fabrikadaki zorluklarına rağmen nasıl birer 'birey' olarak yaşadıklarını okuruz. "Sıtma"da da artık Çukurova'yla özdeş olmuş bir hastalığın yoksulları bulduğu pamuk tarlasına gideriz. Kent ya da kır fark etmeksizin 'yoksulluğun' ve 'yokluğun' nelere yol açabileceğini gösterir. Kitapta yer alan uzun öykü "Balon"da ise bir türlü önüne geçilemeyen ve yoksullukla alakalı doğum kontrol çabalarının esprili anlatımını buluruz. Mahallede aslında pek de gizli kapaklı olamayan konuların halk arasındaki çağrışımları ve yankılarına rastlarız. Artan ve önüne geçilemeyen çocuk sayısına koşut olarak azalan gelirin karılar ve kocalar arasında yarattığı gerileme zamanla bütün mahalleli de katılır ve yazarın hâkim olduğu karakterlerin ve sokağın dünyasının anlatımına tanık oluruz. Yine, "Dert Dinleme Günü", "Süpürgeci", "Harika Çocuk" gibi öykülerdeki anlatım, karakterler ve betimlenen dünya hep tanıdık çizgiler taşır. Orhan Kemal'in hümanist bakış açısını, seçilen konularda kendini daha iyi dışarı vurmaktadır.Kitapta yer alan öyküler, genelde İstanbul ve Çukurova'daki insan manzaralarını yansıtır. Çukurova'daki çırçır atölyeleri, köyden yeni göç eden, sayıları her gün artarak devam eden yoksul köylüler, ağalıktan fabrika patronluğuna doğru değişim yaşayan büyük toprak sahipleri, İstanbul'daki dilenciler, dokuma işçileri, yoksullar, hamallar gibi oldukça geniş bir yelpaze seyreden karakterler canlanır kitabın sayfaları arasında. Sait Faik gibi bir öykü ustasıyla hem çok yakın arkadaşlık etmiş hem de onun adına verilen ödülü 1958 ve 1969 olmak üzere iki kez alma başarısı göstermiştir Orhan Kemal. Yaşadıkları, anlattıkları ve karakterleri farklılıklar gösterecektir, pek tabii. Fakat edebi anlamda Orhan Kemal'in romanlarından başka öyküleriyle de bunca yıl sonra hem okunması, hem tartışılması hem da tekrar kitaplarının baskısının yapılması, hakiki yazarın hep 'yaşadığı' tezini doğrular niteliktedir. Sanırız, güncel ve popüler olmanın 'iyi' edebiyata ve sanata doğru değişiminin yolu kalıcı olmaktan geçmekte. Bu da, 'iyi' ürünler ortaya koyan sanatçıların yapacağı ve başaracağı bir zorluk, bir engeldir. Bunu gerçek sanatçılar yapar. Tıpkı Orhan Kemal gibi! Grev/ Orhan Kemal/ Everest Yay./ 224 s.

 


 

 

 


[email protected]

1