Kimlikler öteden
beri yazının
ayrılmaz bir
parçasıdır.
Yapıtlarda hep
duyumsatmıştır
kendini. Dünyada ve
bizde kimliklere
ağırlık veren
yazarlardan hemen
usumuza gelenler
arasında Homeros,
Sofokles, Moliere,
Balzac, Zola,
Dickens , Tolstoy,
Dostoevsky, Emile
Ajar, Lorca, Gorki,
Samipaşazade Sezai,
Demirtaş Ceyhun,
Sait Faik, Kemal
Bilbaşar, Yaşar
Kemal, Orhan
Kemal......adlarını
sayabiliriz. Orhan
Kemal'in da
yapıtlarında da
kimlik zenginliğiyle
karşılaşırız. Bu
onun, insanları
birçok yönleriyle,
renkleriyle dile
getirmedeki
ustalığının da bir
göstergesidir.
Orhan Kemal'de
kimlik zenginliğini
anlatırken biz daha
çok "kollektif
kimlikler " üzerinde
durmaya çalışacağız
ağırlıklı olarak.
Sınıfsal kimlik
Orhan Kemal'in
yapıtlarındaki ortak
kimliklerin başında
gelir. O zaten yazar
olarak tavrını
emekçilerden yana
koymuştur.
Yapıtlarını Marxçı
bir açıdan
kurgulamıştır. Vedat
Günyol' da "Dile
Gelseler" de,
Babaevi ' n deki
sınıfsallıktan söz
eder.
Emekçilerden yana
tavır koymakla
birlikte,
yapıtlarında üretim
araçlarına sahip
olanları da başarılı
bir şekilde
vermiştir; Bunlar
ister toprak
sahipleri, isterse
fabrika sahipleri
olsun.
"Ertesi gün yeni
partinin gazeteleri
, büyük çiftçi,
Büyük işadamı ve
yıllardan beri
bitmez tükenmez
bağışlarıyla fakir
fukaranın yardımına
koşan , hak adalet
aşığı Muzaffer Bey'
in halkla , halk
için , halkın yanı
başında
haksızlıklara karşı
savaşan fiilen
atılmak maksadıyla
partisinden istifa
edip , yeni partiye
geçtiğini iri
puntolarla verince
eski partinin ağır
taş binası
temellerinden
sarsıldı."
Sınıf gerçeğine
dayanan yapıtları
ona evrenselliğin de
kapılarını
açmıştır." Kökü
mutlaka sınıf
gerçeğine dayanan ,
insana dayanan yeni
yollar aranıp
bulunduğu oranda
evrensel yapıtlar
ortaya
konulacaktır."
Nedim Gürsel Orhan
Kemal'in
yapıtlarındaki
sınıfsal kimlik için
" Irgatların,
gündelikçilerin,
çırak ve işçilerin
yaşamını insancıl
bir sevgiyle
yansıtırken
toplumsal , giderek
ekonomik çelişkileri
gözardı etmez.
Sömürünün kırsal
kesimde ya da sanayi
kesiminde olsun ağa-
patron baskısının
yol açtığı dramları
sergiler" diye
belirtir.
"Dokumacıların bir
kısmı tezgahların
başına geçti, bir
kısmıysa küçük
ağanın hala bas bas
bağıran sesinden
ürkerek fabrika
kapısına doğru ağır
ağır yürüdüler .
Az sonra ser
komiserle birlikte
yirmi kadar bekçi ,
polis fabrikadan
içeri telaşla
girdiler. (....)Sarı
Memet'le arkadaşları
ileri atılıp
-Komiser bey
dediler, fabrika
sahibi lokavt yaptı,
ifadelerimiz
alınsın".
Orhan Kemal
yapıtlarında sınıf
çatışmasını
anlatırken kim
anahtar
diyebileceğimiz
sözcükleri açıkça
kullanıyor:
lokavt,grev,sendika
vb.
O yapıtlarında iş
günü , çalışma
saati, iş güvencesi,
örgütlenme , artı
değer gibi konuları
da söz konusu
sınıfsal kimlik
çerçevesinde
barındırmıştır.
Çünkü " Marx'ın
sosyolojisinde sınıf
yüce ya da yegane
önemli kollektif
kimlik ve tarihin
tek metodur." Yazar
için işçilerin
çalışma koşullarını
, özlemlerini,
aşklarını, iyi-kötü
yönlerini
abartmaksızın ortaya
koyar. Orhan Kemal
işçilerden yana
açıkça tavır koyan
yazarlar arasında
yapıtlarında onları
idealize etmeden
anlatanlardandır.
Bölge ve yerel
kimlik olarak Orhan
Kemal'in
yapıtlarında
Çukurova ve İstanbul
ağırlıktadır.
Yazar Çukurova'ya
hemen her yapıtında
( dolaylı ya da olsa
) yer vermiştir.
Uzam olarak seçtiği
Çukurova'nın coğrafi
özelliklerinden,
dil- kültür,
ekonomik, etnik
yapısına değin her
şeyini anlatır.
" Gavur Dağlarının
kıyısına kurulu yarı
kasaba, yarı köy bu
kocaman, ilçedeyse
sabah, ovadaki
kasaba ya da
köylerden daha geç
olurdu. Geç olurdu,
çünkü kırmızı
kiremitli damları
minareleri, yakın
kasabayla köylere
günün her saati
vızır vızır işleyen
kaptı- kaçtı,
kamyonları, en çok
da yaz geceleri
kıyametleri koparan
hoparlörleriyle iki
sinemasına karşın
gene de çok büyük
bir köydü ki,.."
Çukurova'yı
anlatırken yazar,
bölgenin yer
adlarından, yiyecek
türlerinden,
deyimlerine,
argosuna varıncaya
değin yaralanıyor:
Tarsusi kahve,
Orozbidak Meydanı,
kerusa ,evirgeç,
Torosspor,kırk
ikindi yağmurları,
sarı sıcak, beşbeter
olmak,şirnemek,beşine
beş eline taş, Payas
Kalesi, Taşçıkan,
Mavra, Dilberler
eskisi, Demirköprü,
Mahluta, zambır,
fort atmak,...
Belli bir bölge yer
anlatıldığında
burada yaşayan
insanların etnik ve
dinsel kimlikleri de
gündeme gelmektedir,
kaçınılmaz olarak.
Orhan Kemal
Çukurova'yı
anlatırken tarihsel
süreç içinde bir
ermeni kimliğinde
söz eder.
Azınlıklara,özellikle
de Rum ve Ermenilere
da ha çok İstanbul'u
anlatan yapıtlarında
ve Baba evinde
karşılaşıyoruz,
dinsel kimlikler
zayıf olarak verilse
de.
Kurtuluş Savaşı
yıllarında
Ermenilerin
işgalcilerle iş
birliği
yaptıklarını, Ermeni
çetelerini, Ermeni
tehcirini. 6-7 Eylül
olaylarını, Kıbrıs
mitinglerini
anlatması azınlık
kimliğini
yapıtlarında
pekiştirir.
" Kıbrıs mitingleri
arkasından 6-7 Eylül
.Bu acz içindeki
idarenin, eski
tabirle nevmidane
savletlerinden başka
şey değildir.
Hükümet iflas
halindedir..."
Çukurovada'ki öteki
etnik kimlikler ise
Türk Kürt ve
Arap'tır. Bu
kimliklerin dil ve
kültür
özelliklerinden
yararlanır, Orhan
Kemal. Bir Arap'ı
anlatırken Arapça,
bir Kürt'ü
anlatırken kürtçe
verir kimi zaman
konuşmaları.
" Avlu halkı merakla
koşup, çevresi
alınıvermişti hemen.
Türkçe, Kürtçe,
Arapça konuşmalar
veryansın gidiyor,
Berber Reşid'e ne
olduğu öğrenilmek
isteniyordu!..".
Dinsel kimliğe
eleştirel bir
tutumla yaklaşır
yazar.
Din-demokrasi,
laiklik, irtica,
şeriat, din-devlet
ilişkileri
konularını irdeler.
Kabak Hafız
tiplemesiyle de
"dindar geçinen "
yobazlarca insanlar
sömürülür,
yapıtlarında dinsel
kimliği sorgulayan
Orhan Kemal'in.
".....Henüz iyice
kesinleşmemekle
beraber, parti ikiye
bölünüyordu. Biri
Devrimciler'di,
öteki Tutucular. O
sapına kadar
Devrimciydi
ama-dinsiz anlamında
değil . Devrimci
Devlet her şeyin
üstünde olmalı
,dinse ona yardım
etmeliydi. Din, laik
devleti desteklediği
oranda vardı...".
"... camine gidip
huzurunda el pençe
divan duruyorum
hava, oturup el
açıyorum, dua
ediyorum hava. Yahu
arkadaş açık konuş.
Var mısın sen?".
Türkiye'ye I. Dünya
Savaşı'ndan sonra
çeşitli göçler oldu.
Bu göçler nedeniyle
ülkemizde göçmen
kimliği oluştu.
Orhan Kemal,
Türkiye'ye dışardan
gelen bu kimliklere
de yapıtlarında
geniş olarak
vermiştir.
Yapıtlarında birçok
göçmen kahramanla
karşılaşırız. Bu
kimliği belirtmek
için yeterlidir. Ama
yazarın "Murtaza"
tiplemesi göçmen
kimliğine iyi bir
örnek oluşturması
açısından önemlidir.
Yunanistan'ın
Alasonya
Kasabasından olan
Murtaza 1925'lerden
sonraki mübadelede
annesi ve erkek
kardeşiyle
Türkiye'ye göç
etti."
Hasan İzettin Dinamo
Murtaza için şu
önemli saptamada
bulunur : "Orhan
Kemal .....eski
Rumeli'nin serhat
insanlarını
torunlarından birini
veriyor. Düşman
içinde kalmış
topraklardan
anavatana sığınmış
bir göçmen gibi o da
milliyetçiliğin
şovenizm ucunda yer
almıştır..."
(Yeditepe,
Ağustos-1969)
Cinsel kimlik onun
yapıtlarının canlı
renklerindendir.
Kadın ve erkek
kimliği açıkça
belirgindir. Kadın
ve erkek birbirinin
bütünleyicisidir.
Her ikisinin de
toplumsal koşullar
nedeniyle değişen
durumlarını dile
getirirken aynı
duyarlığı
gösterdiğini
görüyoruz.
"Süpürgeci kızlara
gelince ... Kara don
denilen şalvar, ya
da eski entariler
içinde , kalçaları
biçimini yeni almaya
başlayan narin
şeylerdi. Pamukçu
oğlanlara
içermelerine
karşılık, kendileri
de üç- dört, bir
araya
geliveriyor,yeni
yetişmekte olan
kızların o her şeye
şaşan , merak dolu
cinsel konularından
birine dalıyor ya da
küs oldukları
arkadaşlarını
çekiştirirken,gıcırlı
sakızlarını
şaklatıyorlardı."
Orhan Kemal'deki
kimlik zenginliği,
daha çok kimlikler
arası kaynaşmayı
işaret etmektedir.
Yazar kimlikleri
verirken bunları bir
ayrılık nedeni
olarak
gösterememektedir.
Sadece sınıfsal
kimlikte bir
çatışmayı belirtir.
|