Ana Sayfa

Gaziantep Hakimiyet - Mustafa Aslan - 13.mart.2008

 

Orhan Kemal’de KİMLİK ZENGİNLİĞİ



Kimlikler öteden beri yazının ayrılmaz bir parçasıdır. Yapıtlarda hep duyumsatmıştır kendini. Dünyada ve bizde kimliklere ağırlık veren yazarlardan hemen usumuza gelenler arasında Homeros, Sofokles, Moliere, Balzac, Zola, Dickens , Tolstoy, Dostoevsky, Emile Ajar, Lorca, Gorki, Samipaşazade Sezai, Demirtaş Ceyhun, Sait Faik, Kemal Bilbaşar, Yaşar Kemal, Orhan Kemal......adlarını sayabiliriz. Orhan Kemal'in da yapıtlarında da kimlik zenginliğiyle karşılaşırız. Bu onun, insanları birçok yönleriyle, renkleriyle dile getirmedeki ustalığının da bir göstergesidir.

Orhan Kemal'de kimlik zenginliğini anlatırken biz daha çok "kollektif kimlikler " üzerinde durmaya çalışacağız ağırlıklı olarak.

Sınıfsal kimlik Orhan Kemal'in yapıtlarındaki ortak kimliklerin başında gelir. O zaten yazar olarak tavrını emekçilerden yana koymuştur. Yapıtlarını Marxçı bir açıdan kurgulamıştır. Vedat Günyol' da "Dile Gelseler" de, Babaevi ' n deki sınıfsallıktan söz eder.

Emekçilerden yana tavır koymakla birlikte, yapıtlarında üretim araçlarına sahip olanları da başarılı bir şekilde vermiştir; Bunlar ister toprak sahipleri, isterse fabrika sahipleri olsun.

"Ertesi gün yeni partinin gazeteleri , büyük çiftçi, Büyük işadamı ve yıllardan beri bitmez tükenmez bağışlarıyla fakir fukaranın yardımına koşan , hak adalet aşığı Muzaffer Bey' in halkla , halk için , halkın yanı başında haksızlıklara karşı savaşan fiilen atılmak maksadıyla partisinden istifa edip , yeni partiye geçtiğini iri puntolarla verince eski partinin ağır taş binası temellerinden sarsıldı."

Sınıf gerçeğine dayanan yapıtları ona evrenselliğin de kapılarını açmıştır." Kökü mutlaka sınıf gerçeğine dayanan , insana dayanan yeni yollar aranıp bulunduğu oranda evrensel yapıtlar ortaya konulacaktır."

Nedim Gürsel Orhan Kemal'in yapıtlarındaki sınıfsal kimlik için " Irgatların, gündelikçilerin, çırak ve işçilerin yaşamını insancıl bir sevgiyle yansıtırken toplumsal , giderek ekonomik çelişkileri gözardı etmez. Sömürünün kırsal kesimde ya da sanayi kesiminde olsun ağa- patron baskısının yol açtığı dramları sergiler" diye belirtir.

"Dokumacıların bir kısmı tezgahların başına geçti, bir kısmıysa küçük ağanın hala bas bas bağıran sesinden ürkerek fabrika kapısına doğru ağır ağır yürüdüler .

Az sonra ser komiserle birlikte yirmi kadar bekçi , polis fabrikadan içeri telaşla girdiler. (....)Sarı Memet'le arkadaşları ileri atılıp

-Komiser bey dediler, fabrika sahibi lokavt yaptı, ifadelerimiz alınsın".

Orhan Kemal yapıtlarında sınıf çatışmasını anlatırken kim anahtar diyebileceğimiz sözcükleri açıkça kullanıyor: lokavt,grev,sendika vb.

O yapıtlarında iş günü , çalışma saati, iş güvencesi, örgütlenme , artı değer gibi konuları da söz konusu sınıfsal kimlik çerçevesinde barındırmıştır. Çünkü " Marx'ın sosyolojisinde sınıf yüce ya da yegane önemli kollektif kimlik ve tarihin tek metodur." Yazar için işçilerin çalışma koşullarını , özlemlerini, aşklarını, iyi-kötü yönlerini abartmaksızın ortaya koyar. Orhan Kemal işçilerden yana açıkça tavır koyan yazarlar arasında yapıtlarında onları idealize etmeden anlatanlardandır.

Bölge ve yerel kimlik olarak Orhan Kemal'in yapıtlarında Çukurova ve İstanbul ağırlıktadır.

Yazar Çukurova'ya hemen her yapıtında ( dolaylı ya da olsa ) yer vermiştir. Uzam olarak seçtiği Çukurova'nın coğrafi özelliklerinden, dil- kültür, ekonomik, etnik yapısına değin her şeyini anlatır.

" Gavur Dağlarının kıyısına kurulu yarı kasaba, yarı köy bu kocaman, ilçedeyse sabah, ovadaki kasaba ya da köylerden daha geç olurdu. Geç olurdu, çünkü kırmızı kiremitli damları minareleri, yakın kasabayla köylere günün her saati vızır vızır işleyen kaptı- kaçtı, kamyonları, en çok da yaz geceleri kıyametleri koparan hoparlörleriyle iki sinemasına karşın gene de çok büyük bir köydü ki,.."

Çukurova'yı anlatırken yazar, bölgenin yer adlarından, yiyecek türlerinden, deyimlerine, argosuna varıncaya değin yaralanıyor: Tarsusi kahve, Orozbidak Meydanı, kerusa ,evirgeç, Torosspor,kırk ikindi yağmurları, sarı sıcak, beşbeter olmak,şirnemek,beşine beş eline taş, Payas Kalesi, Taşçıkan, Mavra, Dilberler eskisi, Demirköprü, Mahluta, zambır, fort atmak,...

Belli bir bölge yer anlatıldığında burada yaşayan insanların etnik ve dinsel kimlikleri de gündeme gelmektedir, kaçınılmaz olarak.

Orhan Kemal Çukurova'yı anlatırken tarihsel süreç içinde bir ermeni kimliğinde söz eder. Azınlıklara,özellikle de Rum ve Ermenilere da ha çok İstanbul'u anlatan yapıtlarında ve Baba evinde karşılaşıyoruz, dinsel kimlikler zayıf olarak verilse de.

Kurtuluş Savaşı yıllarında Ermenilerin işgalcilerle iş birliği yaptıklarını, Ermeni çetelerini, Ermeni tehcirini. 6-7 Eylül olaylarını, Kıbrıs mitinglerini anlatması azınlık kimliğini yapıtlarında pekiştirir.

" Kıbrıs mitingleri arkasından 6-7 Eylül .Bu acz içindeki idarenin, eski tabirle nevmidane savletlerinden başka şey değildir. Hükümet iflas halindedir..."

Çukurovada'ki öteki etnik kimlikler ise Türk Kürt ve Arap'tır. Bu kimliklerin dil ve kültür özelliklerinden yararlanır, Orhan Kemal. Bir Arap'ı anlatırken Arapça, bir Kürt'ü anlatırken kürtçe verir kimi zaman konuşmaları.

" Avlu halkı merakla koşup, çevresi alınıvermişti hemen. Türkçe, Kürtçe, Arapça konuşmalar veryansın gidiyor, Berber Reşid'e ne olduğu öğrenilmek isteniyordu!..".

Dinsel kimliğe eleştirel bir tutumla yaklaşır yazar. Din-demokrasi, laiklik, irtica, şeriat, din-devlet ilişkileri konularını irdeler. Kabak Hafız tiplemesiyle de "dindar geçinen " yobazlarca insanlar sömürülür, yapıtlarında dinsel kimliği sorgulayan Orhan Kemal'in.

".....Henüz iyice kesinleşmemekle beraber, parti ikiye bölünüyordu. Biri Devrimciler'di, öteki Tutucular. O sapına kadar Devrimciydi ama-dinsiz anlamında değil . Devrimci Devlet her şeyin üstünde olmalı ,dinse ona yardım etmeliydi. Din, laik devleti desteklediği oranda vardı...".

"... camine gidip huzurunda el pençe divan duruyorum hava, oturup el açıyorum, dua ediyorum hava. Yahu arkadaş açık konuş. Var mısın sen?".

Türkiye'ye I. Dünya Savaşı'ndan sonra çeşitli göçler oldu. Bu göçler nedeniyle ülkemizde göçmen kimliği oluştu. Orhan Kemal, Türkiye'ye dışardan gelen bu kimliklere de yapıtlarında geniş olarak vermiştir.

Yapıtlarında birçok göçmen kahramanla karşılaşırız. Bu kimliği belirtmek için yeterlidir. Ama yazarın "Murtaza" tiplemesi göçmen kimliğine iyi bir örnek oluşturması açısından önemlidir.

Yunanistan'ın Alasonya Kasabasından olan Murtaza 1925'lerden sonraki mübadelede annesi ve erkek kardeşiyle Türkiye'ye göç etti."

Hasan İzettin Dinamo Murtaza için şu önemli saptamada bulunur : "Orhan Kemal .....eski Rumeli'nin serhat insanlarını torunlarından birini veriyor. Düşman içinde kalmış topraklardan anavatana sığınmış bir göçmen gibi o da milliyetçiliğin şovenizm ucunda yer almıştır..." (Yeditepe, Ağustos-1969)

Cinsel kimlik onun yapıtlarının canlı renklerindendir. Kadın ve erkek kimliği açıkça belirgindir. Kadın ve erkek birbirinin bütünleyicisidir. Her ikisinin de toplumsal koşullar nedeniyle değişen durumlarını dile getirirken aynı duyarlığı gösterdiğini görüyoruz.

"Süpürgeci kızlara gelince ... Kara don denilen şalvar, ya da eski entariler içinde , kalçaları biçimini yeni almaya başlayan narin şeylerdi. Pamukçu oğlanlara içermelerine karşılık, kendileri de üç- dört, bir araya geliveriyor,yeni yetişmekte olan kızların o her şeye şaşan , merak dolu cinsel konularından birine dalıyor ya da küs oldukları arkadaşlarını çekiştirirken,gıcırlı sakızlarını şaklatıyorlardı."

Orhan Kemal'deki kimlik zenginliği, daha çok kimlikler arası kaynaşmayı işaret etmektedir. Yazar kimlikleri verirken bunları bir ayrılık nedeni olarak gösterememektedir. Sadece sınıfsal kimlikte bir çatışmayı belirtir.

 

 


[email protected]