Orhan Kemal’i nasıl okumak deyince, sordum ki
kendime: Peki derin acılar söyleyen bir türküyü
nasıl dinlemek?.. Türkünün de, her sanat eserinin de
insanın ağzının tadını kaçıran bir tarafı yok mudur?
Orhan Kemal öyküleri insanın ağzının tadını kaçırır.
Öyle midir?
Orhan Kemal’in gerçekliği sade, olduğu gibi
gösterişi… Hallere, insanlara, hayatlara ayna
tutuşu... Bence yaptığı iş bilimseldir. Onu, bir
ağaç büyütüp yetiştirmiş ve o ağacı anlatmakla,
tanımlamakla bitiremeyen bir bilim adamına benzetmek
isterim. Bilmediklerim için Orhan Kemal’e bakarım.
Orhan Kemal bir de fotoğrafçıdır, gördüklerini siyah
beyaz, kare kare göstermiştir. Düşürülenin düşüşünü,
düştüğünü ve düşkünlüğünü göstermiştir. Ama daha
önemlisi düşenin insan olduğunu anımsatmıştır.
“Garson” öyküsündeki garson, ihtiyaçlarını
karşılamak için bahşiş almaktansa “ihtiyaç”sız biri
olarak kalmayı seçmiş, çoluk çocuksuz, kadınsız,
yalnız olmayı yeğlemiştir. “Üç arkadaş”taki çocuklar
kin gütmeyi akıl etmezler, zenginlerin sofrasındaki
aşureden nasıl pay alabileceklerinin hesabını
yapmaktadırlar. Bir adam vardır ki, zamanında beş
yıl mahkûmiyet almasına sebep olan birine nasıl iş
bulabileceğini düşünür, yanına oturan kötü kadınla
simidinin yarısını paylaşır. Ekmek için köpeklerle
yarışan yaşlı kadınlar bile aslında oldukça
iyimserlerdir.
Orhan Kemal’i okumak kirlenmektir. Ama bilgiyle ve
gerçekle. Bir türkü dinleyelim, bir Orhan Kemal
öyküsü okuyalım, biraz içimizden çıkıp dışımıza
bakalım.
Günay Kızılırmak ÇETAO
|