Orhan Kemal’in Kanlı Topraklar romanında, hayata
yenik, ezik, horlanmış, önemsenmemiş olarak
başlamış bir adamın toprak ağası olabilmek için
verdiği mücadele anlatılır. Bu mücadelede
adalet, doğruluk, vicdanlı ve onurlu olmaya yer
yoktur, çünkü roman kahramanına bu sıfatları
toplumda kendine en yakın olan çevresi
esirgemiştir. O da alın teriyle bir uğraş değil
tam aksine elinden ne türlü dalavere geliyorsa
onları yürürlüğe koyarak hedefe kilitlenmiştir.
Hedefse “zengin” olmaktır!
İnsanların çocukluklarında geçirdikleri bir
travmanın onları
nasıl zalimleştirdiğini, duygusuz ve vicdansız
yaptığını, en küçük hislerinden soyutlayıp
hedefe kilitlenmiş bir robot haline getirdiğini
Topal Nuri karakterinde görürüz. Her insanın
hayatında en azından bir sefer ilgi odağı
olmaya, merkezde olmaya, iltifat almaya, saygı
görmeye ihtiyacı olacağını varsayarsak, çocuk
yaşta öksüz ve yetim kalıp akrabalarının yanında
hiç de iyi olmayan şartlarda, hor görülerek,
topal kalmasına sebep olunan bir ortamda itilip,
kakılarak büyütülen Topal Nuri, çekmiş olduğu
tüm bu acıların, travma
ve yaraların, zengin olursa kapanacağına inanır.
Romandaki asıl ironi şudur, Topal Nuri toplumda
itibar görebilmek için tek başına tüm enerjisini
harcar, çünkü zenginlik hak ettiğini düşündüğü
hayatı getirecektir ona, oysa Topal Nuri’nin
karşı figürü olan Paşazade Hakkı Bey uçsuz
bucaksız topraklara sahip olmasına karşın,
aldığı eğitimle, hayat felsefesiyle, edebiyata,
sanata, resme olan ilgisiyle, görmüş
geçirmişliği ile ne toprak ağalığına ne de
paraya önem vermez ve hiç Topal’ın kafasında
canlandırdığı toprak ağası tiplemesine uymaz.
Hakkı Bey’in çevresindekiler de böyle düşündüğü
için, bunca toprağa sahip adamın, ağalık
etmemesi delilik olarak görülür. Özetlersek, bir
yanda kötü yetiştirilmiş, tek hedefi zengin
olmak olan ve bu hedefe ulaşmada ruhunu şeytana
satmaya hazır, çevresindekileri acımasızca
kandıran, duygusuz, hissiz, etrafındakilerce
akıllı! görünen bir
adam, diğer yanda zengin ama buna önem vermeyen,
yetiştiriliş tarzıyla, hayat felsefesiyle,
çalışan insana merhamet duyan, kendi ile
barışık, delice hırsları olmayan ancak toplum
tarafından deli! damgasını
yemiş bir başka adam. Orhan Kemal, Topal Nuri
tiplemesiyle sanki bugün yaşadığımız kaotik
ortamı, delilik derecesindeki toplumsal
vurdumduymazlığı, gemisini kurtaran kaptandır
anlayışıyla her ne pahasına olursa olsun zengin
olma dürtüsünü, acımasızlığa ve duyarsızlığa
parmak basarak, milyonlarca Topal Nuri’lerin
toplumsal yaşama nasıl bir tehlike oluşturduğunu
gösterir Kanlı Topraklar’da.
Diğer yandan, bugünkü Hakkı Bey’lere
yapıştırılan deli sıfatı ile romandaki Hakkı
Bey’in birbiriyle nasıl örtüştüğünü de görürüz.
Bu zıt iki karakterin emekçiye bakış
açılarındaki farklılıklarla insana verdikleri
önemi anlayabiliriz. Topal Nuri’nin basamak
olarak kullandığı insanla, Hakkı Bey’in
merhametle baktığı insanı şöyle göstermiştir
yazar;
……
Kısa kesmek için yerinden kalktı, İzmirlinin
yanına gitti, kulağına:
-
Bu cahillerin yanında böyle şeyleri
konuşmayalım! dedi.
-
Ne olur?
-
Gözleri açılır!
-
Fena mı?
-
Fena tabiî.
-
Neden?
-
Nedeni var mı? Onlar da ağa olmaya kalkar!
-
Kalksın…
-
Ohooo,
dedi Topal, sen ağa, ben ağa, bu ineği kim sağa
o zaman? Herkes ağa olursa işleri kim görecek?
……..
-*-*-
Topal gelip koluna girince Hakkı Bey
toparlanarak yürüdü. Yürümese, daha doğrusu
topal gelip koluna girmeseydi, Hakkı Bey,
karşısında dönen volan, basık çinko örtmeler,
içeri dışarı girip çıkan mavi tulumlu erkek,
siyah önlük, beyaz başörtülü kadın, kız
işçilerden Fransa'yı Fransa, Belçika, daha
doğrusu gezip gördüğü Avrupa memleketlerindeki
fabrikaları, o fabrikaların ne de olsa uyanık
işçilerini düşünmeye devam edecekti. Oralı
işçiler, buradakiler gibi öz haklarından
habersiz değillerdi. Ağızlarında dönen dilleri,
hınçları, patırtı gürültüleriyle "insan", müzik,
edebiyat, dünya olaylarıyle
ilgilenişleri bakımından "medeni"ydiler.
Bugünün modern tavrı ile liberal toplumdaki
işini bilen akıllı Topal Nuri’ler ile hayat
felsefesiyle yaşama tarzını seçmiş deli Hakkı
Bey’leri görünce Orhan Kemal’in nasıl keskin bir
toplum analizcisi olduğu da ortaya çıkar.
Yazar, diğer yandan Çukurova’daki sözü geçen
toprakların üzerinde yaşayan insanların
kendilerini bu toprağın bir parçası gibi
görmeleri ve onu kaybetmemek için canları
pahasına nasıl savunduklarını, ölümü bile göze
aldıklarını gösterir. Çünkü toprak, onlar için
yaşamın ta kendisidir.
Orhan Kemal, Hakkı Bey’e söylettiği şiirinde, bu
verimli toprakların dünü ve bugününü anlatır.
İnsanın açgözlülüğü, tükenmez hırsı, barışın,
kardeşliğin ve aklın önüne set çeker, kavga, kan
dökme ve acıların önünü açar.
İnsandan önce topraklar vardı,
Sert rüzgarlar,
Tohum.
İnsandan sonra rahatı kaçtı sert
rüzgarların, tohumun,
bereketli toprakların!
Pay pay oldu
topraklar,
Ev ev bölündü dünya,
Kana bulandı topraklar
Kardeş sofraları bozuldu.
Vildan Ç. Tura
[email protected]
Everest Yayınları