Cumhuriyet'in ilk yıllarında bir
aile
Orhan
Kemal, El Kızı'nda, bir ailenin
acıklı öyküsünü derinlemesine
irdeliyor, yaşanan dönemi
ayrıntılarıyla yansıtıyor.
Yurdumuzda, Cumhuriyet'in ilk
yıllarından 1950'lere değin
geçen süreçte toplumun uğradığı
değişimlere de tanıklık ediyor.
Hasan AKARSU
El Kızı, usta yazar Orhan
Kemal'in romanı. El Kızı'nı
yeniden okurken bu kez bir
benzerlik ilgimi çekiyor. İyi ki
'Önemli Not' yayımlanmış
diyorum, iyi ki okumuşum onu da.
Orada, tamamlanmamış bir roman
olarak yayımlanan 93 Harbi'nde,
Telgrafçı Naşit Efendi'nin 7-8
yaşlarındaki kızları Ziynet ile
ablası Şefika, Plevne
yenilgisinin ardından gelen
karışıklıkta, Edirne'ye doğru
giden bir at arabasına
alınıyorlar. Şefika İzmirli bir
tüccara veriliyor, Ziynet ise
İstanbul'da bir sorgu yargıcının
evine hizmetçi oluyor. El Kızı
romanındaki Hacer Hanım, işte
buradaki Ziynet olarak karşımıza
çıkıyor. Hacer Hanım'ın sorgu
yargıcının evindeki
hizmetçiliğiyle başlayan
yaşantısı roman boyunca
sürüklüyor bizi.El Kızı
romanında olaylar, İstanbul'a
yakın, denize kıyısı olan bir
kentte ve İstanbul'da geçiyor.
Fırtınalı bir gecede, kıyı
kayalıklarına vuran 45
yaşlarındaki bir kadın cesedi
balıkçılar tarafından görülüyor
ve karakola haber veriliyor.
Savcı, emniyet müdürü ve doktor
Haldun cesedi inceliyor.
Parmağındaki elmas taşlı yüzüğü
kayda alıyorlar. Romanın başında
öldüğü saptanan bu kadının Hacer
Hanım'ın gelini Nazan Hanım
olduğunu anlıyoruz ve onu ölüme
götüren süreci izliyoruz. Hacer
Hanım'ın 93 Harbi'ndekine
benzeyen yaşamöyküsü şöyle:
Karaorman'dan göç ediyor,
oradaki çiftliklerini anlatıyor.
Büyükannesi saraydan emekli, bir
uçları saraya uzanıyor. Hacer'in
babası telgrafçı. Plevne
yenilgisinden sonra yaşlı bir
arabacı Hacer'le ablasını
arabaya alıp Edirne'ye
götürüyor. Ablası İzmirli bir
tüccara evlatlık veriliyor.
Hacer ise İstanbul'da bir
mülazımın kötürüm kızına bakıcı
oluyor. Mülazımın eşinden dayak
yiyor. 14 yaşına gelince evlilik
düşünmeye başlıyor, serpilip
gelişiyor. Meyhanede içip eve
geç gelen mülazım, Hacer'in
odasına girip onunla oynaşıyor.
Hacer'i, saf bulduğu Mübaşir
İsmail'le evlendiriyor, onların
evlerine gidip Hacer'i yine
kullanıyor. Hacer, komşuları
olan topçu subayına âşık oluyor
ve Rumeli'ne atanan subayla
birlikte gidiyor. Ondan hamile
kalıyor. Topçu subayı
komitacılar tarafından
öldürüldüğünde Hacer, karnında
bebeğiyle İstanbul'a, evlendiği
mübaşir İsmail'e dönüyor.
Bebeğini doğuruyor ve adını
Mazhar koyuyor. Hacer, Mazhar'ı
hizmetçilik yaparak büyütüyor,
hukukta okutuyor. Mazhar,
hukukta okurken komşu kızı
Nazan'a tutuluyor. Annesi kız
için 'hizmetçi ruhlu' dese de
onunla evleniyor. Mazhar,
İstanbul'a yakın bir kentte
avukatlık yaparak ünleniyor, iyi
iş yapıyor, çok para kazanıyor.
Konakta, annesi Hacer de
yanlarında oturuyor. Gelini
Nazan'ı eziyor, küçümsüyor,
etmediğini bırakmıyor. Çocukları
Haldun üç-dört yaşına geliyor.
Hacer, torunu üzerinde de etkili
oluyor. Geçimsiz olup evde huzur
bırakmıyor. Komşuları Naciye ile
kocası Rıza'yı da avucu içine
alıp Nazan'ı ezmeyi sürdürüyor.
Mazhar, Rıza'ya barda bir iş
buluyor.Avukat Mazhar, eşini
seviyor, ona armağan olarak
elmas taşlı bir yüzük alıyor ve
kıskanacağını düşünerek annesine
göstermemesini istiyor. Hacer
Hanım, gelininin yatak odasına
değin giriyor, karıştırmadığı
bir şey kalmıyor. Nazan'ın
sakladığı elmas taşlı yüzüğü
buluyor, başka bir yere
saklıyor. Nazan, yüzüğü yerinde
bulamayınca telaşlanıyor. Hacer
Hanım, yüzüğü oğlunun yüzüne
vuruyor, Mazhar ise, yüzüğü
annesine Nazan'ın gösterdiğini
düşünerek öfkeleniyor, Nazan'ı
dövüyor, evden çıkıyor, barda
çalışan bir kadına, Jale'ye
(Neriman) tutuluyor. Bundan
sonra evin düzeni iyice
bozuluyor ve acıklı olaylar
yaşanıyor.Hacer Hanım, oğlunun
bulunduğu konumdan
yararlanmasını biliyor.
Giyimine, süsüne, erkeklere
düşkün bir kadın. Oğlu ile
gelininin arasını açarak daha
iyi yaşayacağını umuyor; ama hiç
de öyle olmuyor; yuva dağılıyor,
pişman olduğunda, iş işten
geçiyor. Mazhar, bir gece sarhoş
olarak eve dönüyor ve karısı
Nazan'ı 'boş ol' diyerek boşamış
oluyor. Olayın yaşandığı yıllar
Cumhuriyet'in ilk yılları,
devrimler yapılıyor; ama 'Medeni
Kanun' çıkmamış daha. Mazhar,
barcıya anlatıyor o günleri:
'Koskoca bir devrim geçirdik.
Görüyorsunuz, zadelik madelik
uçtu gitti. Devrimler devrimleri
kovalıyor, daha da kovalayacak.
Yarın şapka bile giyeceğiz,
ihtimal medeni kanun kabul
edilecek' Batı'ya benzeyeceğiz''
(s.163).
İSTANBUL'DA YAŞANANLAR
Nazan'ın annesi, babası
ölmüş. İstanbul'da, Cibali Tütün
Fabrikası'nda çalışan 65
yaşındaki Aliye teyzesine
gönderiliyor üç aylığına. Oğlu
Haldun'dan da ayrılmak zorunda
bırakılıyor. Bar kadını Jale'nin
arkadaşı Nesrin'le İstanbul'a
gidiyor Nazan. Nesrin, iyi ki
yüzüğü bırakmadığını söylüyor,
sıkışırsa satabileceğini
anımsattığında, Nazan: 'Satmak
mı? Allah göstermesin. Ölürüm de
gene satmam!.. Kocamın ve
çocuğumun yadigarı'' diyor.
(s.188) Aliye Teyze, zorla
geçinen bir yalnız kadın.
Nazan'ın parmağındaki yüzüğü
sattırıp çorap makinesi almak,
elini rahatlatmak istiyor. Bunu
başaramıyor; çünkü Nazan, onun
yanından ayrılıp bar kadını olan
Nesrin'le pansiyona yerleşiyor.
Çalışan 'kötü' kadınlara tanık
oluyor. Nesrin'in sevgilisi
Sami'nin bakışlarından
kurtaramıyor kendini. Aliye
Teyzesinin mahallesindeki Kürt
Celal ile balıkçı İhsan'ın
saldırısına uğruyor,
belsoğukluğuna yakalanıp
karakolda fişleniyor. Verem olan
Nesrin sanatoryuma yatıyor, bir
süre sonra ölüyor. Sevgilisi
Sami'ye gün doğuyor ve Nazan'ı
sahiplenip kullanıyor. Sahte
para basıp kalpazanlık yapıyor,
Nazan'ı da bu işe bulaştırıyor.
Bir polis baskınında yakalanıp
yargılanıyorlar, hapse
atılıyorlar. Nazan, hapiste
esrara alışıyor, dünyası
kararıyor. Olay basına
yansıyınca, kocası Mazhar'ın da
haberi oluyor. İstanbul'a gidip
arkadaşını avukat tutuyor,
Nazan'a yardımcı olmaya
çalışıyor. Vicdan azabı çekiyor,
buna kendisinin neden olduğunu
düşünüyor. Nazan, cezasını çekip
hapisten çıkıyor, esrar satıyor,
dileniyor. Kurtuluşu, kocası
Mazhar'ın yanına gitmekte
buluyor.
KIYI
KENTİNDE YAŞANANLAR
Mazhar'ın yaşadığı kente,
hukuktan arkadaşı Yanyalı Nihat
ile eşi Hikmet Hanım
yerleşiyorlar. Nihat, Sulh Hukuk
Hâkimi olarak Şark'ta çalışırken
istifa ediyor ve avukatlık
yapmaya karar veriyor. Mazhar,
bar kadını Jale'yle (Neriman)
nikâhlanıyor. Jale, konağa
yerleşip her şeyi baştan ayağa
değiştiriyor. Hacer Hanım'ı
kaldığı büyük odadan alıp sandık
odasına yerleştiriyor. Onun
üzerinde baskı kuruyor, ona
soluk aldırtmıyor. Hacer Hanım,
gelini Nazan'a çektirdiklerinin
karşılığını bulduğunu anlıyor.
Bir süre sonra da başka bir ev
tutup konaktan ayrılıyor. Yeni
evinde komşuları Naciye'nin
kocasıyla birlikte oluyor. Rıza,
açtığı 'Karının Meyhanesi'ni,
ondan sızdırdığı paralarla
büyütüyor. Bir süre sonra da
ince hastalıktan ölüyor. Mazhar
Bey, kentin en iyi avukatı olup
büyük bir dava alıyor üzerine.
Hasım, zengin bir fabrikatör.
Fabrikatör davayı yitirirse
malının dörtte üçünü yitirmiş
olacak. Mazhar'a rüşvetler,
büyük paralar öneriliyor. Rüşvet
almayınca korkutmalar başlıyor.
Bir gün Mazhar'dan arada sırada
rakı parası sızdıran Deli Tevfik
gelip, 'Bu kez seni
öldürecekler' diyor. Mazhar Bey,
keşiften dönerken köprü
yıkılıyor ve arabadakilerle
birlikte ölüyor. Köprünün
ayaklarının testereyle kesildiği
saptanıyor sonra. Ölümünün
ardından Jale, malları paylaşıp
Haldun'u da alarak İstanbul'a
yerleşiyor. İki kez evlenip
ayrılan bir mühendis talip
oluyor Jale'ye. Onunla evlenip
İzmir taraflarına gidiyor.
Haldun'u da çocukları olmayan
Avukat Nihat ile Hikmet Hanım
evlatlık alarak büyütüyorlar,
okutuyorlar. Bu arada bir de
kızları oluyor, adını Nermin
koyuyorlar. Nermin, serpilip
geliştikçe Haldun'un ilgisini
çekiyor. Biri evlatlık, diğeri
öz evlat birbirine âşık
oluyorlar. Haldun tıp okuyup
doktor çıkıyor. Küçük kıyı
kentine doktor olarak atanıyor.
Nermin'le nişanlanıyorlar.
Nazan, oğlunun izini buluyor
küçük kıyı kentinde.
Muayenehanesine gidip temizlik
yaparak para alıyor oğlundan.
Yüzünde yara izi olduğunu
görüyor doktor. Nazan, ahır gibi
bir evde kalıyor, 'Karının
Meyhanesi'nden gidip şarap
alıyor. Orada Naciye'nin
ilgisini çekiyor. Naciye, onu
garson Ahmet'e izlettirip
kaldığı yeri belirliyor.
Geceleyin eve gidip Nazan'ı
tanıdığını söylüyor. Doktor oğlu
Haldun'a, dilenci annesini
söyleyip para sızdıracağını
açıklayınca, boğazına yapışan
Nazan'dan kurtulamıyor, orada
ölüyor. Korkarak evi terk eden
Nazan, fırtınalı gecede
kayalıklara çıkıyor ve denize
uçuyor. Sabahleyin kadın
cesedini gören balıkçılar
emniyete haber verince
soruşturma başlıyor. Savcı,
Doktor Haldun inceleme
yapıyorlar. Haldun,
muayenehanesini temizleyen
kadını tanıyor, yüzüğü
çıkarılıyor, içindeki yazılar
okunuyor: Nazan-Haldun. 'Mazhar'
adı silinmiş. Doktor Haldun, bu
kadının annesi olduğunu anlayıp
bayılıyor. Boğulup öldürülen
Naciye'nin cesedi bulunuyor.
Orada, Nazan'ın oturduğu
biliniyor. Onu öldüren bir
üçüncü kişi üzerinde duruluyor.
Garson Ahmet'ten
kuşkulanıyorlar. Karının
Meyhanesi'ne ceketini, kimliğini
almak için gittiğinde yakalanmak
üzereyken kaçan Ahmet, bir
kamyona çarpıp ölüyor. Cinayet
onun üzerinde kalıyor. Nazan'ın
parmağından çıkan elmas taşlı
yüzük Doktor Haldun'a veriliyor,
o da yüzüğü eşi Nermin'in
parmağına takıyor. Yazar Orhan
Kemal, El Kızı romanında birçok
önemli tipi ve karakteri
başarıyla tanıtıyor. Onun
romanlarında, öykülerinde, işçi
kadınlar, bar kadınları, küçük
memurlar, bürokratlar önemli yer
tutuyor. El Kızı'nda, bir
ailenin acıklı öyküsünü
derinlemesine irdeleyen yazar,
yaşanan dönemi ayrıntılarıyla
yansıtıyor. Yurdumuzda,
Cumhuriyet'in ilk yıllarından
1950'lere değin geçen süreçte
toplumun uğradığı değişimlere de
tanıklık ediyor. (*) El Kızı-
Orhan Kemal, Everest Yayınları,
15. Baskı, Şubat 2008, 400 s.