Ana Sayfa | |||
İnternette Orhan Kemal |
|||
|
|||
Bütün Dünya 2000 (eylül 2001) |
|||
|
|||
20. YÜZYILIN EN BÜYÜK FUTBOL MAÇI Takım kaptanları Haldun Taner ve Orhan Kemal ve de büyük maçın hakemi Halit Kıvanç. Siz benim bir futbol maçında hakemlik yaptığımı duydunuz mu hiç? Bahse girerim ki “ yok canım ... olmaz öyle şey “ dersiniz... Ama oldu işte! Hem de bir değil, iki değil, tam üç kez... Maçlarda gördüğünüz hakemlar gibi giyindim, sahaya çıktım, düdüğümü çaldım ve oyun yönettim. Çok merak etinizse anlatayım. Yıllar önce büyük gazetelerde çalışanlar, yazarlar, çizerler, foto muhabirleri toplanır, formamızı giyer, çıkıp top oynardık. İşte o maçların ikisinde hakemlik yaptım. Birinde Cumhuriyet gazetesi takımı o sıraların büyük gazetesi Vatan’ da çalışanların oluşturduğu takımı 4 –1 yenmişti. Ötekinde de Tercüman gazetesi takımı Yeni Sabah gazetesi takımına 3-1 galip gelmişti. İki maçta da hakemliğimden şikayet etmemişlerdi. Fakat üçüncü hakemliğim, pek çok yönden tarihe geçti. Yalnızca spor değil, sanat tarihimize de, edebiyat tarihimize de... Çünkü karşılaşan takımlardan biri ünlü tiyatro sanatçılarından, diğeri ünlü edebiyatçılardan oluşuyordu. Tarih, 8 Haziran 1964 idi. Kırk yıla yakın... O günlerde sanat dünyamızda “ Keşanlı Ali Destanı” fırtınası esiyordu. Bir görenin tekrar görmek için oynadığı tiyatroya koştuğu büyük yapıt... Haldun Taner usta yazmış, müziklerini Yalçın Tura yapmıştı. Başrollerinde de Engin Cezzar' la Gülriz Sururi yıldızlaşmıştı. Cezzar bu rol için saçlarını ustura ile kazıtmış, müthiş bir kabadayı olmuştu. Oyunda görev üstlenenlerin kurduğu futbol takımı, o günlerin büyüklü küçüklü edebiyatçılarıyla maça çıkıyordu şimdi... ve bu maçın hakemi de, bu satırların yazarıydı. Kimler yoktu o maçın futbolcuları arasında... Keşanlı Ali’lerin kalesini Hüseyim Kutman koruyordu. Takımın öteki aslanları arasında Engin Cezzar Çetin İpekkaya, Aydemir Akbaş, Hüseyin Salıcı, Erol Günaydın ve takım kaptanı Haldun Taner vardı. Edebiyatçılarda ise, Ülkü Tamer, Mehmet Seyda, Şükran Kurdakul, Egemen Berköz, Nurer Uğurlu ve de kaptan olarak Orhan Kemal yer alıyordu. Büyük yazar Orhan Kemal’i futbol maçında top sürerken görenler önce şaşırmıştı. Ama ustanın gençliğinde Adana Karması’nın golcüsü olduğunu öğrenince şaşkınlıkları geçecekti. Hele Orhan Kemal’in attığı çalımları seyredince... İki yanıma yazın yaşamımızın iki büyük adını (takım kaptanlarını) aldım ve santraya doğru yürümeye başladım. Öteki futbolcular da arkamızdan sırayla geliyordu. Az sonra güzel, zarif bir hanım sanatçı, ayakkabısının ucuyla, hani biraz da ürkek, çekingen topa dokunuyor ve başlama vuruşunu yapıyordu. Bu da, Keşanlı Ali’nin sevgili Zilha’sı değerli oyuncu Gülriz Sururi’den başkası değildi. Az sonra ilk düdüğümle maç başlıyor ve daha ilk akından gol geliyordu. Bu golü (bizzat yiyen) Türk Edebiyatçılar Birliği kalecisi Adnan Özyalçıner, yıllar sonra bir öyküsünde şöyle anlatacaktı: “Baktım top Keşanlı Ali’nin ayağında... Fakat güneş tam karşımdan geliyor. Cezzar’ın kafasına çarpınca gözlerim kamaştı. Bir adım öne çıkarken Engin topa frikik atar gibi vurunca top beni aştı, süzüle süzüle kalemize giriverdi.” Saha kenarındaki on binlerce, yok canım binlerce, yok yok onlarca edebiyatçı ”ho,ho” diye takımlarını çoşturuyordu. (Fazıl Hüsnü, birliğin başkanı, Dağlarca üstad, ”Ho” da onun şiirinin simgesi idi.) Ve gerçekten şahlanan edebiyatçılar, o yenik durumdan kurtulmayı başaracaklardı. Eski günlerin gol kralı Orhan Kemal gemisini kurtaran kaptan oluyordu. İlk yarı 2-2 kapanacak sanılırken Edebiyatçılar üçüncü golü de atmış,45. Dakika biterken 3-2 öne geçmişlerdi. İkinci yarıya Keşanlılar müthiş bir takviye ile çıkmıştı. Bizim Milli gazete golcüsü, karikatür ustası Bedri Koraman, şimdi Keşanlılar formasıyla sahadaydı. Maça bizimle birlikte seyirci olarak gelen Bedri, devre arasında hemen oracıkta futbol tarihinin en çabuk transferini gerçekleştirmişti. Maçın ikinci yarısı sert bir hareketle ve hakemin (yani benim) sert düdüğümle ve de kesin kararımla başladı :Penaltı!... İsterseniz onu da bu penaltıya hedef olan kaleciden (Adnan Özyalçıner’den) dinleyelim. “Hakem Halit Kıvanç hemen penaltı düdüğünü çaldı. İtirazlar para etmedi. Hakem yanlış yada doğru, kararından dönmezdi. Onun için de kolunu, baston gibi uzatarak inatla penaltı noktasını gösteriyor, olduğu yerden bir santim kımıldamıyordu. Taştan bir heykeldi sanki... sonunda itirazcılar geri çekilmek kaldı. Hakem heykeli o zaman kıpırdadı. Penaltıyı atmak için, Keşanlı’ların takviyesi Bedri karşıma dikildi. Gözüm bir an için Bedri’nin sakalına takıldı. ’Keçi sakal’ diye düşünürken o da bana dik dik bakıyordu ’yerim seni ‘ der gibiydi. Hangi köşeye atacağını hesaplıyordu o... ben de gözlerinin içine bakarak topu atacağı köşeyi saptamaya çalışıyordum. Düdük çaldı, Bedri topa vurdu. Ben fırladım topu çeldim, ikinci hamle de tutum. Sevinçle zıplayarak kalktım. Hakeme baktım suratı bir karış, ’olmadı’ dedi, “Kıpırdadın! ”Atış yeniden yapıldı. Ve top sol köşeden avudu boyladı. Hakeme baktım gülümsüyordu. Ama kararı değişmemişti “Gene kıpırdadın” dedi. ’Hem Allah’ın hakkı üçtür, biliyorsun. ’Çok kızmıştım. Bütün hakemleri boğabilirdim. Üçüncü atışta Bedri, topu sağ köşeden benim ağlara gönderdi. Hakem, zafer kazanmış edasıyla santraya yürüdü.” Ne yalan söyleyeyim, penaltı kurtarıp hakemin azizliğine uğrayan kaleci, yerden göğe kadar haklıydı. Maçtan sonra basın mensuplarına da itiraf edeceğim gibi... ”Ne yapayım: Edebiyatçıları da çok seviyorum, Tiyatrocuları da... Maç berabere bitsin istedim. Üstelik Bedri gazeteden arkadaşım. İlle gol atsın diye arzuladım. Ama bakın gördünüz. Hakem ne yaparsa yapsın kazananı engelleyemiyor.” Dediğim gibi... Şakacıktan bir maçtı, eğlence idi, dinlence idi. İşin alayındaydık. Bana bir daha hakemlik yaptırmasınlar, diye penaltıyı gol olana kadar tekrarlatmıştım. Sonrasın da edebiyatçılar gerçekten harika oynadılar, Ülkü Tamer takımını tekrar öne geçirdi. Ve maçın son dakikalarında Orhan Kemal uzaktan attığı mükemmel gol ile takımının zaferini ilan etti. Edebiyatçılar Keşanlı Ali’leri 5-3 yenmişlerdi. Oyundan sonra kucaklaşmış, tekrar böylesi güzelliklerde buluşmayı dilemiştik. Ama ne yazık ki olmadı, olamadı. Olay, tatlı anılarımız arasında kaldı. Haldun Taner’leri, Orhan Kemal’leri golleriyle değil, kitaplarıyla yaşatmaya devam ettik... |
|||
|
|||