Değişmeyen yazgı
Orhan Kemal,
Gurbet Kuşlarında, Anadolu insanı için
sosyal, kültürel ve en önemlisi ekonomik
açıdan çekim merkezi haline gelen
İstanbula göçü konu eder. Roman, bir
yandan kişisel değişim ve tavırları
irdelerken, diğer yandan zamanın önemli
toplumsal değişimleri hakkında okuyucuya
gerçekçi bir bakış açısı sunar. Romanda,
kişisel değişimi İflahsızın Memedde,
toplumsal değişimi de çok partili
sisteme geçişte görürüz.
Vildan Ç. TURA
Gurbet Kuşlarının kahramanında, kısa
zamanda kişi olma, kendi başına karar
verme gibi yetiler ortaya çıkar. Eşini
kendi seçmesi, babasına karşı eşinin
yanında tavır alması gibi Anadolu
insanına yabancı olan özellikleri birey
olmadaki değişimine örnek
gösterebiliriz. Diğer yandan göç ve onun
vermiş olduğu hızlı değişim dinamizmini
anlamada zorluk çeken ve karısından yana
tavır alan oğlunun bu hareketi
karşısında şaşkına dönen, ihanete
uğradığını sanan baba figürü vardır.
Yazar dilindeki sadelik ve okuyucuya
diretmeden, dolandırmadan yaptığı
anlatımla, toplumdaki hızlı ve amansız
dönüşümün girdabındaki baba ve oğul
çatışmasında aslında her ikisinin de
haklı olduklarını gösterir. İşin tabiatı
gereği yeniliğe ayak uydurmayı, şehre,
yeni yaşama entegre olmayı, değişimi
oğul temsil ederken, gelenek göreneklere
bağlı kalıp yeni hayata ayak
uyduramamayı da baba temsil eder.İstanbula
göç eden İflahsızın Memedin, kendinden
önce gelenlerin bazılarından farkı, daha
evvel babasının, ondan evvel emmisinin
gurbete gitmeleri, gurbet hikâyeleriyle
büyümesi, hikâyelerden çıkarılacak
dersleri yıllardır zihninde tekrar
etmesi ve buna istinaden daha temkinli
davranmasıdır. İstanbula kuşluk treniyle
kendi gibi onlarcasıyla vardığı ilk
dakikadan itibaren, babasının öğütlerini
tekrarlar. Büyük şehir karşısında
şaşkınlığı, onu hor gören insanları
görmesini engeller, zaten hor
görüldüğünün farkında da değildir. Onu o
sıra meşgul eden, ömründe ilk kez
gördüğü deniz, hep anlatılan vapur ve
kendini üç yıl evvel bir mektupla
çağıran Gafur Ağasına ulaşmaktırKendine
geldi. Vapur iskeleye ağır ağır
yanaşmıştı. İskeledeki demir babalara
geçirilen halatlar... Bu vapur dedikleri
de beygir gibi, canlı. Beygiri nasıl
yularından bağlarlarsa, vapuru da
bağlıyorlardı.İlk haksızlığa ve terk
edilişe Gafur tarafından uğraması,
bulunduğu ortama tutunmasına daha hızlı
bir ivme kazandırır, daha sıkı sarılır
umutlarına. Bir yandan insanlara
güvenmezken, hiçbir şeyini bilememenin,
kocaman bir şehirde ne yapacağının
çaresizliğine düşmüşken, onun için kesin
olan tek şey buradan geri dönüşün
olmadığıdır. Çünkü geri dönmesi, hem
kendi için hem de yıllarca gurbette
çalışıp başarı kazanmış babası için bir
utanç kaynağı olacağını düşünmesidir.
Yine babası gurbetteyken kaybettiği
anasının uzaktan da olsa hısmı Gafura
yenildiğini göstermemektir, Gafur
yapıyorsa o da yapabilir. Başaracağına
bu hisleriyle ikna olur. Memedi para
kazanmasına, ortama tutunmasına güç
veren bu etkenlerin yanında şehre gün
geçtikçe artan hayranlığı da sebeptir.
ROMANIN SOSYAL
YÖNÜ
Memed kendine ilk yardım elini uzatan
Hamal Veliye güvenip güvemekte
kararsızdır. Öyle ya köyünde kaç yabancı
tanımıştır, üstelik babasının, babasına
da emmisinin ilk öğüdü, Şehir adamı bir
cin, güvenmeyeceksin!demesidir. Şehir
insanı cinse, şehirde bu kadar yaşamış
yabancı da bu özelliğe sahip olabilir,
bu yüzden güvenecek birini bulmaya ne
kadar ihtiyacı olsa da, kendini koruma
ihtiyacı ağır basar. Öyle ki
çevresindekilere bir türlü güvenmez,
güvenmek de istemez. İnsanların
hareketlerinden samimi olup olmadığını
anlayamayınca onlara güvenmemek için
fiziki kusurlar bulur ya da renkli gözlü
olmalarını bahane eder. Daha ilk
akşamdan ırgatların, hamalların kendi
gibi gurbetçilerin yaşam koşulları ve
işleyen düzen hakkında fikir sahibi
olur. Memedin kendi gibi emekçi olan
Ayşeyle tanışıp evlenmesi, feodal bağın
tam kırılamadığı ama bunun panzehiri
olan kapitalist sistemde, az bir para
kazansa bile bir birey olduğunu hissedip
babasına karşı çıkmasıyla olur. Öksüz ve
yetim olan Ayşe yıllar evvel İstanbula
gelip namusuyla çalışıp ayakta
kalmıştır. Çevresinde kendi gibi ev
işlerinde çalışan çok kız vardır. Ayşeyi
onlardan ayıran özelliği dürüst ve
namuslu olmasıdır. Namusunu, olmayan
anne babasının yerine koyar. Kendisine
idol seçtiği, iki çocuklu, emekçi
kocasının her akşam işten dönmesini
bekleyen, çalışkan Hatice Ablası gibi
bir evlilik yapıp, bir aile kurabilmesi
için namusuna sarılır, onu korur, onunla
kendini emniyette hisseder, bu
gelecekteki umutları için bir dayanaktır
çünkü. Ayşenin kafasında yarattığı koca
tiplemesi, eli ekmek tutan, karısına
bağlı olan bir erkektir. Utangaç,
hırslı, azimli olan İflahsızın Memedin
tam kendine göre olduğunu hissedince onu
kazanmak için gururunu boş verip peşinde
koşması, aslında Memed için de
kendisinin en münasip eş olduğunu
düşünmesindendir. Ataerkil toplumda
erkeğin ezici rolünü doğuştan kabul
etmiş Ayşenin, yanında çalıştığı Hüseyin
Beyi kendince hep eleştirmesi de Hüseyin
Beyin karısı karşısında ezik bir profil
çizmesindendir.Hüseyin Efendinin yıllar
evvel tıpkı Memed, Hamal Veli ya da
Gafur gibiyken, tesadüflerle zengin olup
şimdi iktidar partisinde aktif rol
üstlenmesi karısının eseridir. Hüseyin
Efendi bulunduğu konumun karısının
sayesinde olduğunu bildiğinden ve
zenginliğe sırt çeviremediğinden sözü
geçmez karısına. Ancak hayallerini
süsleyen tek şey köyünde, dere
kenarındaki ceviz ağacının gölgesinde
yatıp, uzanmaktır. Dünya onun olsa
nolur?!Romanda ağırlıkla adı geçen ama
olayların içinde sıklıkla bire bir
bulunmayan Gafur, hikâyenin başından
sonuna dek en etkili karakterdir.
Memedin Gafurdan hep birkaç adım önde
olması, Gafurun Memede öfkesini
arttırmasına sebep olur. Patronun
gözdesi olan Gafur kendinin
başaramadıklarını Memed de gördükçe
hırslanır. İntikam almak için fırsat
kollar.Memed, Ayşe, Hüseyin Efendi,
Gafur, Hamal Veli... sayılan tüm bu
karakterlerin hepsi farklı zamanlarda
İstanbulun çekimine kapılan, kendi
ortamlarında belirledikleri hedefler
doğrultusunda savrulan tiplemelerdir.
Ortak özellikleri göçmen olmaları ve
zengin de olsa yoksul da olsa asıl
istedikleri hayatları yaşayamamalarıdır.
ROMANIN SİYASİ
YÖNÜ
Politik açıdan, çok partili sisteme
geçişteki demokrasiye karşı olan
inançsızlık, ilkesizlik ve ona ait
olmama durumu roman kahramanlarının
tutumlarından hemen fark edilir. Yazar,
çok partili sistemi demokrasi olarak
algılayan çıkar ve menfaat gruplarının
aslında ne demokrasi ve çoğulcu sistemi
kabul etmeye, ne de sistemin gelişmesi
için çaba harcamaya niyetlerinin
olmadığını gözler önüne serer. Ayrıca,
bu grupların çıkarları söz konusu
olduğunda dine, imana sarılıp
gerektiğinde bunları kalkan gibi
kullandığı açıkça görülür. Demokrasi bu
toplumun ve onun aydın geçinen
kesimlerinin yarattığı bir değer
olmadığı için veya toplumda köklü bir
yer edinmediği için, sürekli olarak
yozlaşmaya, çarptırılmaya maruz kaldığı
görülür. Demokrasi kavramının sadece adı
kullanılır, böylece tanıdıkları despot,
kişiye hürmet ve tapınma rituallerini
devreye sokarak, kendilerine çıkar
sağlamanın yollarını açarlar .
İktidardan düşen partiye sırt çevirip,
yeni iktidar partisine olan
yaklaşımındaki tutumuyla Hüseyin Beyin
karısı bu duruma en iyi örnektir. Orhan
Kemal, toplumumuzdaki demokrasi
anlayışının yerleşmesinin kolay
olmayacağını, bunun zaman alacağının
ipuçlarını vermektedir. Toplumsal
değişimlerin yüzyıllar aldığını
düşünecek olursak genç Cumhuriyetin
halka sunduğu okuma-yazma, aydınlanma,
sosyal güvence, refaha kavuşma gibi
ideal ve eylemlerin hemen sonuç
vermemesi çok şaşırtıcı değildir. Ayrıca
tarihten de bilinmektedir ki her devrim
peşinden karşı devrimini getirir. Bunu
da 1950den sonra başlayan ve hatta
günümüzde zirve yapan harekette açıkça
görmekteyiz.Beyefendiler beyefendisi,
Atatürkten daha büyük Türk, karısının da
bulunduğu bir mecliste bir gece kafayı
çekip çekip, Arkadaşlar, her ne pahasına
olursa olsun, iktidardan düşmeyeceğiz.
Hak, hukuk, adalet, demokrasi boş
laflar. Muhalefetin ak dediğine kara,
kara dediğine ak diyeceğiz. Muhalefet
bâtıl mı dedi? İrtica mı dedi? Biz
onların burunladığı her şey gibi bunlara
da dört elle sarılıp, halkın hoşuna
gitmekten çekinmeyeceğiz. Bizi biz yapan
halktır, muhalefet değil. İktidar
onların eline yeniden geçse, vallahi
tozumuzu attırır. ........Halkımızın
Allahı, dini, imanı ve ibadetlerine hiç
kimse engel olamayacaktır. Biz, bu
millete dinini nasıl iade ettikse,
komünistlerle CHPlilerin işbirliğini de
gerekirse kanla ortadan kaldıracağız.
Bu, namusuna sımsıkı bağlı millet din
istiyor, iman istiyor. Tekrar ediyorum:
Demokrasi halk çoğunluğunun arzularını
yerine getirmektir. Bir muhtarlık, beş
muhtarlıkla yıkılmayız biz. Gerekirse o
seçimleri iptal eder, yeniden seçim
yapar ve kaybettiklerimizi
kazanırız!...Müsterih ol, müsterih olun.
Bu memleket bundan sonra CHPnin eski
bozuk devrine dönmeyecektir. Radyolarda
mevlüt okunacaktır. İcap ederse yirmi
dört saatin yirmi dördünü mevlüt ve
Kurana ayıracağız. Ne sanıyorlar? 19
Mayıs günlerinde, memleketin namusu
demek olan kız evlatlarını yabancılara
hayasızca baldır bacak teşhir ettikleri
gibi mi yapalım?Din, iman ve elbette ki
namus için yaşıyoruz namuus!!!Gurbet
Kuşlarını iyi yapan, göçü, şehirliyi,
köylüyü, zengini, fakiri, romanda
dinamik olarak yerli yerine oturtması ve
her karaktere insanısever gözlerle
bakması, algılaması ve yansıtmasıdır
Orhan Kemalin. Sosyal, ekonomik ve
politik açıdan, Türkiyenin yakın
geçmişine tanıklık eden bu kitap, tarih
niteliğinde olup mutlaka
okunmalıdır.nokurgezeryahoo.com.tr
Gurbet Kuşları/
Orhan Kemal/ Everest Yayınları/372 s.