Orhan Kemal |
|
|
Edebiyat
- 17.06.2008
Edebiyatla ilgilenip de Orhan Kemal'i okumayan var mıdır,bilemiyorum.Sanırım yoktur ve olmamalıdır da.Hayatın geniş coğrafyasında önemli bir yer kaplayan "Küçük adam"ın öykülerini,romanını onunla birlikte yaşayarak yazan Orhan Kemal'in inandırıcılığı da buradan gelmektedir. Bitip tükenmek bilmeyen bir tutkuyla hep bir tek tema üzerinde durur:Ekmek Kavgası. Bu ilk öykü kitabının olduğu kadar yazarın tüm eserlerinin de iki kelimelik özetidir.
Onun insanı hep ekmek peşindedir. Dolayısıyla küçük adamın tek derdi Önce Ekmek'tir.Düşlerinin peşi sıra büyük kentlere göçmüş, yazgısını değiştirmek isteyen insanın bu umudu hiç bitmez. Onun eserlerindeki kahramanları ayakta tutan hep bu umut olmuştur.
Yapıtlarında olaylar Çukurova'da, Adana'da,İstanbul'un yoksul mahallelerinde,fabrikalarda,hapishanelerde geçer.Buralarda yaşayan insanların yaşamlarını gözlemlerine dayanarak somut bir gerçekçilikle ve kendine özgü sıcaklığıyla bize aktarır.Onun geçim kaygısıyla çala kalem yazdığı eserlerinde bile bir Çehov tadı bulmak her zaman mümkündür. Orhan Kemal'e göre, "Sanatçı,sosyal endişelerini sanat yoluyla belirten insandır." Bu yüzden onu okurken içimizde oluşan burukluk,hüzün buğusuyla sarmal bir umut ışığının aydınlığında dağılıverir.
Öykü ve romancılığımızda Toplumsal gerçekçilik onunla zirveye çıkar.O güne kadar insanın öykülenmemiş yanları en ince ayrıntılarıyla işlenir. Bunu yaparken sadece diyaloglardan yararlanır. Olaylar,kişilerin karakterleri kısa cümlelerle karşılıklı konuşmalarla verilir.Anlatımında eleştirel bir dil,felsefi söylemler yoktur. Günlük yaşam içindeki insanlar oldukları gibi aktarılırlar. Karakterlerini konuştururken şive özelliklerine,yöresel deyimlere yer verir. Murtaza' nın unutulmaz bir karakter olarak hafızalara çizilmesinde en etkili faktör kendine özgü şivesi değil midir? "Görmüşüm kurs,almışım amirlerimden sıkı disiplin," derken karakterinin de en uç noktasını vurgular.
Niğde'de askerlik yaparken, bir onbaşının sövmesi karşısında gösterdiği tepkiden sonra,Nazım Hikmet'le Gorki'nin kitaplarını okuduğu öne sürülerek, yabancı rejimler lehine propaganda ve isyana teşvik suçundan beş yıla mahkum olur. Kayseri'den Bursa cezaevine aktarıldığında Nazım Hikmet'le tanışır. İlişkilerini, Nazım Hikmet'le Üç Buçuk Yıl adlı kitabında anlatır. Onun yanında edebiyat yaşamının başlangıcında iyi bir çıraklık dönemi yaşar.
Cezaevinden çıktıktan sonra Adana'da ufak tefek işler yapar ama bir türlü durumunu düzeltemez. Çareyi İstanbul'a gitmekte bulur. Oysa burada da pek bir şey değişmeyecektir. Yayınevleri,gazeteler,kitapçılar arasında koşuşturur durur. Sadece kaleminin geliriyle evini geçindirmenin dayanılmaz zorluğunu yaşar. "Orhan Kemal küçük evlerde,dar odalarda,kenar sokaklarda,loş kahvehanelerde bu işi gerçekleştirirdi. Yazarak,durmadan yazarak günde sekiz saat masa başında kalem çiziktirerek,daktilo tuşlarını indirip kaldırarak. Koskoca bir kuşağın içinde bu çileyi çeken,bu çabanın üstesinden gelen bir o vardı." Diye yazar Oktay Akbal Cumhuriyet gazetesinde, Orhan Kemal'in toprağa verildiği 2 Haziran 1970 de.
Bu inanılmaz çabanın ürünleri arasından öne çıkanlara kısaca değinelim isterseniz. Romanları: İlk romanlarını otobiyografik bir seri olarak yazdığını görürüz. Küçük Adamın Notları adı altındaki üçlemenin ilk kitabı Baba Evi, Adana'dan Beyrut'a göç eden ailesinin yoksullaşan yaşamını, Avare Yıllar, Adana'ya döndükten sonra yaşadığı aylak yılları,Dünya Evi, evlilik yıllarını anlatır. Bu üçlemenin arasında bir de Cemile vardır.Cemile, Avare Yıllar'daki gelinin evlenmeden önceki yıllarına dair yazılmıştır. Orhan Kemal'in romanlarına özgü bir durumdur bu. Roman kahramanları tek bir romanda yaşamaz. Zaman içinde diğer romanlarda karşımıza çıkarlar. Tıpkı eski bir dostu gördüğümüzde sevindiğimiz gibi seviniriz onlara rastladığımızda.
Yazarın en güzel eserleri Çukurova serisi adı verilen yapıtlarıdır. Toprak ve fabrika işçilerinin yaşamlarını yansıttığı bu romanların en önemlileri, Murtaza, Bereketli Topraklar Üzerinde, Vukuat Var,Hanımın Çiftliği,Eskici ve Oğulları... ilk aklımıza gelenler. Murtaza, yazarın en sevilen romanlarından biri olduğu kadar, yarattığı karakter açısından da edebiyatımızda önemli bir yer tutar. Filme çekilmiş, tiyatroya uyarlanmış olan eserin kahramanı, mübadelede ailesiyle birlikte Çukurova'ya yerleştirilir.Burada sıtmaya yakalanınca Adana'ya taşınırlar. Bir çır çır fabrikasında iş bulan Murtaza'nın, aşırı görev düşkünlüğü bir trajediye dönüşür. Çelişkileri,gelenekselliği,kraldan çok kralcı tutumu kendine ve ailesine yabancılaşmasına yol açar.
Bereketli Topraklar Üzerinde, eleştirmenler tarafından yazarın en güçlü romanı olarak gösterilir.Orta Anadolu'nun köylerinden Çukurova'ya inen üç arkadaşın,İflahsız'ın Yusuf, Pehlivan Ali, Köse Hasan'ın dramıdır anlatılan. Toprak reformu ve sanayileşmesi gerçekleşmemiş ülkenin fabrikalarındaki,inşaatlarındaki inanılmaz kötülükteki çalışma şartlarını,insanların ilişkilerini,çırpınışlarını kendi aynasından yansıtır.
Eskici ve Oğulları' nda el işçiliğinin makineleşme karşısındaki yenilgisi anlatılır. Umarsız kalan topal eskici, iki oğlu ve düşleriyle birlikte Çukurova'ya pamuğa gider. Hiçbir şey düşlerde olduğu gibi olmaz.Sıtmaya yakalandıkları gibi, topladıkları pamuk da aldıkları avansı karşılamaz. Sonunda ellerindeki dükkanı da satarlar.Ama her şeyin sonu değildir henüz, bir umut ışığı her zaman vardır Orhan Kemal'in eserlerinde.
Vukuat var ve Hanımın Çiftliği birbirini tamamlayan iki romandır.İlkinde farklı bölgelerden gelip Adana'nın işçi mahallelerinden birine yerleşen insanların yaşamı bir aşk öyküsü içinde anlatılır. Güllü'nün öyküsüdür anlatılan. İkinci roman da Güllü'nün etrafında gelişir. Hırslı ve ne istediğini bilen bir kadın olarak çiftlik sahibi Muzaffer Beyi ele geçirir sonunda. Romanda köylülerin topraklarını geri alma çabaları,taşra politikacılarının iki yüzlülüğü,parti ve mezhep çatışmalarıyla, 1946-50 li yılların Türkiyesi eksiksiz anlatılır.
Orhan Kemal Adana'dan sonra İstanbul'un kenar mahallelerine geçer.Anadolu'dan göçüp gelerek bu büyük kente sığınan insanların zenginlik hayalleri,kent yaşamına intibak etme savaşı ve iç göçün nedenlerine değinen romanları o dönemin panoramasını çizer. Dönemin ses getiren romanları olarak , Devlet Kuşu,Gurbet Kuşları, Bir Filiz Vardı, Suçlu' yu sayabiliriz. Devlet Kuşu sonradan üç perdelik bir oyun olarak İspinozlar adı altında sahnelenmiş, aynı eser özel tiyatrolarda Yalova Kaymakamı adı altında gösterime girmiştir.
Orhan Kemal'in roman dünyası elbette sadece yoksul işçilerin yaşam kavgalarıyla ilgili değildir. Arkadaş Islıkları, Sokaklardan Bir Kız,Yalancı Dünya,Müfettişler Müfettişi, Üç Kağıtçı... gibi toplumsal düzensizlikleri yansıtan yapıtları da vardır. Arkadaş Islıkları'nda gençlik sorunlarını ,Sokaklardan Bir Kız'da Nuran'ın kötü kadın olmamak için verdiği savaşı okuruz. Yalancı Dünya, yerli sinemanın iç yüzünü anlatır, Neriman'ın öyküsüyle birlikte. Anadolu'nun küçük bir ilinde insanları müfettiş olduğuna inandıran bir sahtekarın portresi çizilir Müfettişler Müfettişi'nde.Kudret Yanardağ'ın polise teslim edilmesiyle biten roman, Üç Kağıtçı'da kaldığı yerden devam eder.Delil yetersizliğinden tahliye edilen kahramanımız, türlü oyunlar sonunda milletvekili olur!
Orhan Kemal aynı konularda yazdığı öykülerle de Cumhuriyet sonrası öykücüler arasından sıyrılıverir. Onlara da kısaca göz atacak olursak, Ekmek Kavgası aynı isimli öyküyle başlar.Askeri bir birliğin mutfak artıklarıyla beslenen yoksul insanların,bu yiyecekler uğruna kuşlar ve köpeklerle olan kavgası,açlığın boyutları hakkında fikir vermesi açısından ibret vericidir. Kötü ve zor şartlarda çalıştırılan küçük erkek çocuklarının dramı anlatılır Uyku'da. On altı yaşında, kız yüzlü bir oğlanın peşine takılarak Çukurova'ya inen Bir Kadın'ın çektiği onca eziyeti okurken sinirlerimizin sağlamlığını da sınamış oluruz.
Çamaşırcının Kızı'nda gerçekleşmeyen düşler vardır.Neriman İstanbul'a giderse artist olacağını,Şuhut'la karısı oğullarının okuyup doktor olacağını, çöpçü bir gün tekrar işe alınacağını umut eder durur.Cinsel güçsüzlüğü çevresinin diline düşen Duvarcı Celal, fuhuşa alıştırılmış küçük İki Kız, vücudunu bir simide satacak kadar umarsız kalan Kötü Kadın, yazarın hikayeciliğinde uç noktalardır.
Grev, aynı ismi taşıyan öyküsünde bir dokuma fabrikasında on iki saatlik mesaiyi sekiz saate indirmek isteyen işçilerin direnişini anlatır. Yazarın katı bir gerçeklikle kaleme aldığı Doğum, en güzel öykülerinden biri olan Abla'da bu kitapda yer alır.
72.Koğuş, Orhan Kemal'in oyunlaştırdığı ve ona en iyi oyun yazarı ödülü kazandıran uzun öyküsüdür. Olay 2. Dünya Savaşı yıllarında bir cezaevinde geçer. Babasının katillerini öldürmekten hükümlü Rize'li Ahmet Kaptan'ın öyküsüdür anlatılan.
Sarhoşlar, diğerlerinden farklı olarak hayatın acı taraflarını ince bir mizahla hicveden öykü kitabıdır. Önce Ekmek'te ilk öykü kitabının izleri görülse de,Orhan Kemal bu kitapla 1969 Sait Faik Öykü Ödülünü ve TDK Hikaye Armağanını alarak öyküdeki ustalığını kanıtlar.
Bugün, bazı eleştirmenler hala O'nun eserleri için edebi mi değil mi diye tartışa dursun;Orhan Kemal, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı içinde en önemli ve değerli bir yazar olarak yerini koruyacaktır.
|
|
| |