Ana Sayfa

Tavır - Işık Öğütçü - Ekim 2008 - 78

 

ORHAN KEMAL YURTDIŞINDA OKUNUR MU?

 

Orhan Kemal’in otobiyografik yapıtlarının ilki olan “Baba Evi” kitabının önsözünde şu yazılıdır:

“ ‘Küçük Adam’ı Adana kahvelerinden birinde tanıdım, tesadüfen. Sakallı yüzünü avuçları içine almış, düşünüyordu. Açık mavi gözleri, kıvırcık sarı saçları vardı. Birbirimizi uzun uzun gözden geçirdikten sonra, yanıma geldi. Beni birisine benzettiğini söyledi. Maksadının konuşma kapısını açmak olduğunu anlıyordum.

Derhal ahbap olduk.

Bana hayat macerasını çok sonra, ısrarlarım üzerine, uzun uzun anlattı. Bunları yazmasını söyledim, güldü. ‘Sen yaz istersen!’ dedi. Coşarak anlattığı şeylerden tuttuğum notlar bir haylidir. Bir ciltten sonra ihtimal ikinci, üçüncü, dördüncü ciltler meydana gelecek…

O şimdi nerde mi?

Kim bilir? ‘Küçük Adam’lara mahsus çileli bir hayatı sürerek, belki İzmir’de, belki İstanbul’da, belki de Van’da… O.K.”

 

Halkın, küçük adamların/insanların dertleri sadece ülkemizde değil, tüm dünyada aynıdır. Onların sorunlarını, kendi sorunlarınız gibi görür sanatınızla bu sorunların giderilmesi için yazmaya devam ederseniz, yerel gibi görünen yapıtlarınız bir anda evrenselliğe ulaşır, sadece halkınız için değil tüm dünyanın halkları için yazmaya başlarsınız. İşte bu aşamada kitaplarınız tüm dünyada okunur ve kalıcı olursunuz.

 

2000 yılında Orhan Kemal’in müzesinin açılmasına karar verildiğinde, yapıtlarının yurtdışına açılmasının doğru olacağının da kararı verilmişti. Fakat ölümünün üzerinden otuz yıl geçmişti. Bu geçen sürede, kitaplarını yayınlayan ne yayınevi, ne yazar haklarını koruyan ajans, ne de başka bir ilgili kitaplarının yurtdışında tanıtımı için çaba sarf etmişti. Aile bireylerinin de olanaksızlıkları üstadın yurtdışına açılmasını imkansız kılıyordu. Evet sağlığında Sovyetler Birliği ülkelerinde kitapları yayınlanmıştı. Fakat diğer ülkelerde, özellikle batı dillerinde yapıtları çevrilmemiş, böylece de kitapları yayınlanmamıştı. Türk edebiyatını inceleyen yabancı araştırmacılar, Orhan Kemal’in ismini, hatta yabancı üniversitelerin Türkoloji bölümlerinde okuyanlar, oralarda ders veren öğretim üyeleri yazarın edebi değerini biliyorlardı ama, yapıtlarını o ülkelerin yayınevi editörlerine anlatmıyorlar, anlatamıyorlar veya uğraşmak istemiyorlardı. Bu ilgisizlik küçük bir kartopunun yuvarlana yuvarlana devasa bir büyüklüğe ulaşması gibi, 2000 yılında büyük bir sorun olarak  karşımızda duruyordu. Ne yapacaktık? Nasıl başlamamız gerekirdi ? Hangi kitaplarına öncelik verecektik? Çünkü bu soru yıllarca bize destek olmayanların en önemli argümanıydı. “Orhan Kemal’in çok eseri var. Hangisinden başlayalım ki, ilgi çeksin.” Bunu söyleye söyleye boşa geçen koca bir otuz yıl!

 

Gerçekten işimiz çok zordu. Elimizde batı ülkelerinin yayınevi editörlerine sunacağımız Orhan Kemal’i tanıtan İngilizce bir metin bile yoktu. İşte 2000 yılında ilk adımı atarken hareket noktamız belirlenmişti. Müzemiz açılmadan, basit de olsa bir web sitesi kurmak, burada Türkçenin yanı sıra en azından yazarın bir özgeçmişini İngilizce vermek gerekiyordu. Bu çalışma için hazır olan pek çok Orhan Kemal sevdalısından bu konuda destek alarak web sayfamızı oluşturduk. Şimdi sırada kitap seçimi vardı. Bunların çevirisi için kaynak bulmamız gerekiyordu.

 

Aslında çok aramaya gerek yoktu. Onun yukarıda sözünü ettiğim “Önsözü” yazılı olan kitabı bizim için çıkış noktası olacaktı. Ferhat’ın Şirin’e ulaşmak için dağları delmeye başlaması gibi, üstadın edebiyata ilk adımını attığı o şirin kitabı “Baba Evi”  öncü kitabımız olacaktı. 2000 yılında zamanın Kültür Bakanı Sayın İstemihan Talay’a, Orhan Kemal’in kitaplarının İngilizce çevirisine katkıları olup olamayacağını sorduğumuzda, konuyla ilgili bir proje sunmamızı önerdi. Bu projenin sunulmasıyla birlikte, kitaplarının İngilizce çeviri macerası da başladı.

Ama bir engel vardı. Kitapları İngilizceye kim çevirecekti. Başvurduğumuz kişiler her zaman olduğu gibi, anlamsız birtakım bahanelerle bize yol göstermiyor veya işi yokuşa sürüyorlardı. Teknoloji her zaman olduğu gibi imdadımıza yetişiyor, internette yaptığımız araştırma neticesinde kitapların çevirmenine ulaşıyorduk. Ona durumu anlattığımızda, kitapların çevirisini yapacağını belirterek, işe girişiyordu. Böylece gölgede kalarak, çevresini tuttuğu lambayla aydınlatmaya devam eden Türkiye’nin önemli edebiyatçısının, dünya kültür arenasına yelken açmasına tanıklık ediyorduk.

 

“Baba Evi”, “Avare Yıllar”, “Cemile” ve “72.Koğuş” kısa bir sürede çevirisi yapıldı.Müzemiz kendi imkanıyla birini diğer üç kitabı da proje desteğiyle çevirterek, ele, göze hitap eden kitaplar haline getirdi. Bundan sonrası kolay diye düşünmek aslında yanıltıcı olurdu. İşin belki en büyük kısmı şimdi başlıyordu. Kitapların yurtdışında tanıtımı, yayınevi  bulunması, onların ikna edilmesi ve yayınlatılması. Kültür  Bakanlığının,  TEDA Projesi, Türk edebiyatının yurtdışına açılmasında en önemli desteklerden biriydi. Fakat öncelikle yayınevinin yazara ve kitaba inanması gerekiyordu.

 

İlkönce Yunanistan’da “Baba Evi ve Avare Yıllar” hemen arkasından “Dünya Evi” yayınlandı. Sonra sırasıyla Suriye’de “El Kızı”, İsrail’de “Baba Evi”, İtalya’da “Ekmek Kavgası”, Makedonya’da “Baba Evi – Avare Yıllar” ve İngiltere’de “Baba Evi – Avare Yıllar” yayınlandı. Sırada, Mısır’da “Cemile”, İspanya’da “Cemile”, Suriye’de “Müfettişler Müfettişi”, Yunanistan’da “Cemile”, Makedonya’da “Cemile” ve  “Murtaza”, Almanya’da “72.Koğuş”, “Murtaza” bulunmakta.

 

Bu geçen sekiz yıl boyunca, ne kadar umutsuzluğa düştüğümüzü, geri geri gittiğimizi, bazen “lanet olsun her şeye” diyerek vaz geçtiğimizi yazmadım. Böyle durumlarda onun yapıtlarındaki cümleleri, sözleri tekrar tekrar işe koyulmamızı sağladı :

“Mal mülk para… Kafa zenginliği olmadıktan sonra neye yarardı?
Hiçbir zaman sadece mal, mülk düşünmemişti. Kitapları vardı. Kitaplarının dünyasına kendini kaptırmıştı.Onlar, o kitapları yazanlar gibi olabilmek istiyordu. Olamazmış, önemli değildi. Günün birinde olabilmek ümidini yaşatıyordu ya. Yetiyordu…” Demek ki ne istediğini bilip, vazgeçmeyerek çalışmaya devam edince başarmak imkansız değilmiş.

 

 

İngiltere’nin önemli edebiyatçılarından olan Louis de Bernieres, Orhan Kemal’in İngiltere’de yayınlanan kitabı üzerine şunları yazacaktı:

“Avare Yıllar’ı bitirdim ve çok beğendim. Kitap o zamanki sosyal ve ekonomik koşullar hakkında çok iyi bir enstantane verdi. Bana John Steinbeck’in bazı hikayelerindeki fakir ama yaşamaya çalışan iyimser insanları hatırlattı. Karakterler çok akılda kalıcı ve kolay kolay unutabileceğim bir kitap değil.”

 

Yerelden evrenselliğe ulaşan edebiyat serüveninde, yazarın değindiği konulardaki insanların değişimi sosyolojik, tarihsel gelişmeler içinde devam eden süreçlerdir. Evrensel yazar bu evrime müdahale etmez. Yarattığı tiplerin evrimini kendi isteğine göre şekillendiren bir yazar evrensel olamayacağı gibi, iyi bir yazar bile değildir.

 

Şimdi yazının başındaki sorumuza gelirsek, yazarımızın her ülkede okunması bizleri şaşırtmamalıdır. “Cemile”de söylenen bir halk türküsünün, herkesi kucaklayacağını kitabın satırları söylemektedir:

“Boşnakça bir halk türküsüydü bu. Bu türküde bir Avşar kilimindeki renklerin cümbüşü vardı. Bu türküde hasret vardı, bu türküde arzu, bu türküde aşk.. Bu türkünün motifleri Hint’de, Çin’de, Kazablanka’da, New York’da, Po Vadisi’nde, Güney Amerika Bozkırları’nda, Orta Anadolu’da da vardı. Bu türkü insanlığın hasretlerini, arzularını belirten nakışlarla işli bir türküydü…”

 

“Baba Evi”nde ise, insanlığa şöyle seslenir:

“Ey açlık! Seni midemde, iliklerimde, kanımın yuvarlarında duydum. Ve sen, benim iyi, benim şefik ve rahim olan soyum, insan soyu, sen ebedi tokluğu fethedeceksin!”

 

İnsanlığın hasretlerini, arzularını bir halk türküsünün ezgisinde, açlığı iliklerinde duyarak kitabına işleyen yazar tüm dünyada okunur. Yeter ki onu görünür kılmanın yolunu bulalım, çalışalım. Orhan Kemal yapıtlarıyla ülkemizin rengi, aydınlığıdır. Bizlerin zenginliğidir. Orhan Kemal bizim ülkemizdir. Orhan Kemal Türkiye’dir.

 

Ne demişti kitabının önsözünde : “O şimdi nerde mi? Kim bilir? ‘Küçük Adam’lara mahsus çileli bir hayatı sürerek, belki İzmir’de, belki İstanbul’da, belki de Van’da…” Bizde şöyle bir ekleme yapamaz mıyız? ‘Küçük Adam’lar dünyanın neresindeyse, onun kitapları da mutlaka oradadır. Hangi ülkede olursa olsun, ‘Küçük Adam’lar mutlaka onu sahipleneceklerdir…

 

 


 


[email protected]