Ana Sayfa

İnternette Orhan Kemal


Cumhuriyet Kitap - (25 ekim 2001)

Fethi Naci

 

ORHAN KEMAL’ i hatırlamak

Orhan Kemal müzesi 12 Ekim 2001’de Cihangir’de açıldı.

Müzeye girince Orhan Kemal’in 30 Mart 1970’te yazdıklarını okuyoruz: ” Eşe dosta selam.

İnandığım doğruların adamı oldum,böyle yaşadım,karınca kararınca bu doğruların savaşını daha çok sanatımda yapmaya çalıştım,kursağıma hakkım olmayan bir tek kuruş dahi girmemiştir.”

Orhan Kemal’in bu satırları Orhan Kemal’i tanıtmaya yetiyor.

Orhan Kemal’in oğulları “hayırlı evlat”ın ne demek olduğunu dosta düşmana gösterdiler.

Orhan Kemal’le ilgili anılarımdan sadece birini yazacağım.

Deniz ortaokuldaydı. Bir gün Mehmet Fuat’ın de yayınevi’ ni Lütfi Erişçi’nin kitapevini görmek istediğini söyledi. Önce Mehmet Fuat’ın yayın evine gittik. Sonra Lütfi Erişçi’nin kitap evine. Lütfi çocuklarla konuşmaktan hoşlanan biriydi; Deniz ile sohbete başladı. Bir süre sonra Orhan Kemal geldi. Deniz bir süredir hep Orhan Kemal’in kitaplarını okuyordu. Orhan “neler okuyorsun?” diye sorunca o günlerde okuduğu kitapları söyledi; kitapların çoğu ,Orhan ‘ın kitaplarıydı. Orhan’ın ne kadar keyiflendiğini söylemeye gerek yok. Bir ara ortalıktan kayboldu, sonra elinde bir kitapla çıkageldi. Deniz’e bir kitabını getirmişti. Deniz sevinçten uçuyordu, Orhan “Büyünce sende beni baban gibi eleştirme” diyerek şakalaştı. Yaşar Kemal, olup biteni duyunca yazdığı her romanını Deniz’e imzalamaya başladı... Bendeki bütün Orhan Kemal’leri alıp götürmüştü Deniz, o kitaplar ne oldu, bilmiyorum.

Orhan Kemal eskiden olduğu gibi çok mu satıyor, bilmiyorum, ama Türk romanında unutulmaz bir yeri olduğunu söyleyebilirim. Emekçi halkı en iyi tanıyanlardan ( Çünkü onlarla birlikte yaşamıştı. )biridir Orhan Kemal, Bereketli Topraklar Üzerinde (1954) adlı unutulmaz romanında bir ayağı köyde, bir ayağı şehirde, köylü-işçileri anlatır; Orhan Kemal, onları anlatabilmek için, onların çalışabilecekleri işleri seçmiştir; bu işler bir eğitim, bir çıraklık gerektirmeyen işlerdir. Çünkü bir sanayi ülkesi olmak, henüz bir uzak hayaldir. Köyün besleyemediği, toprağın şehre, yani işe ve ekmeğe ittiği köylüler, ağır iş şartlarında çalışmaya, verilebilecek herhangi bir ücreti kabul etmeye ahırlarda yatmaya hazırdırlar; yeter ki iş bulsunlar!

Bereketli Topraklar Üzerinde'de Orhan Kemal çok önemli bir toplumsal gerçeği göz önüne sürer. Romanda anlatılan köylü-işçiler henüz sömürü bilincinden çok uzaktırlar. Bütün özlemleri “bir tahta araba, pazarda meyve, sebze” alıp satmaktır. Ya da” Hafız Ali’nin gibi bir dükkan ...” Bunları çok iyi bilen Orhan Kemal, toplumsal gerçekliğe, biraz da onların görebildiği, anlayabildiği ölçüde yaklaşmaktadır.

Orhan Kemal, insanlara hep umutla, hep iyimserlikle bakar. Türk romanın da bir “Orhan Kemal bakışı” vardır: O, her insanda, herşeye rağmen aydınlık bir yan bulunabileceğine inanır.

Bunu eserlerinde gösterirken, anlattığı toplumsal, ekonomik koşullara kimi zaman boş verdiği bile olur. Oysa Bereketli Topraklar Üzerinde de, severek kahrolarak baktığı belli olan insanları, hoşgörü ile ama olduğu gibi gösterir. Onların birbirlerine güvensizliklerini, yalancılıklarını, birbirlerini gammazlamalarını, gösterişçiliklerini, palavra atışlarını, ilkel egoizimlerini bütün çıplaklığı ile gösterir. Kürt Zeynel’in söylediği “onaların sekseninden bir mezelik yürek çıkmaz” sözü bu gerçek bakışın bir özeti gibidir. Ama o insanlar, içinde yaşadığı koşullarda başka türlü de davranamazlardı. Orhan Kemal bunu büyük bir ustalıkla gösterir. Tiksinerek, öfkeyle bakmaz onlara, anlayarak bakar. Neden ortadadır. İflazsızın Yusuf “Hepimizin bir ekmek derdi mesela. Öyle degil mi?” deyince arkadaşı Köse Hasan ,”Ne diyorsun Yusuf? Gözü çıksın. Yurdumuzu, yuvamızı ne diye teptik?” der. “Bir ekmek derdi “: Bereketli Topraklar Üzerinde, bunun romanıdır.

Orhan Kemal’in Eskici ve Oğulları (1962) adlı romanı, zanaatkarlığın yok olup bitişini anlatıyor. Üzerinde pek durulmayan bir konudur bu. Roman, Topal’ın damadının şu ilginç sözleri ile bitiyor. ”Fabrikadan geliyorum, bende Zeynep de işe başlayacağız.”

Orhan Kemal’in bildirisi açık ve kesin: Zanaatkarlık ölmüştür; geçim kapısı artık fabrikadır. Eskici ve Oğulları, konusu bakımından ilginç bir roman. Romanlarımızda “küçük burjuva” denince hep aydın kesim ele alınır; küçükte olsa bir mal sahibi olan, ücret için çalışmayan kendi üretim aletlerine sahip olan küçük burjuvalardan, esnaftan, zanaatkardan, küçük tarım üreticilerinden pek söz edilmez.

Orhan Kemal ‘in konusunu bilinçli olarak seçtiği, zanaatkarlığın çıkmazını, zanaatkarlığın kaçınılmaz sonunun fabrika işçiliği olduğunu anlatmak istediği pek açıktır. Bunu yaparken elinden geldiğince şematizme düşmemeye çalışıyor; yakından tanıdığı küçük insanları, onların güçsüz, zayıf yanlarını da, iyi yanlarını da ayrıntılarıyla anlatmaya çalışıyor; mahalle kadınlarını onların dedikodu merakını, bu küçük insanların değer yargılarını geçim zorlukları karşısında ister istemez bu değer yargılarını bir yana bırakmak zorunda kalmalarını gösteriyor. Edebiyatımızın işçilerinden söz açan bir yazarın yetişmesi de rastlantıların sonucudur. Fabrikalarda çalışmamış olsaydı Orhan Kemal işçilerden söz açan hikayelerini, romanlarını yazabilir miydi?

Orhan Kemal işçilerini, romanlarından çok Grev gibi, Uyku gibi hikayelerinde başarıyla anlatmıştır. Ne var ki Orhan Kemal ‘in anlattığı işçiler, Türkiye sanayileşme sürecinin başlangıç yıllarının işçileriydi. Bunun için Orhan Kemal’de daha iyi bir dünya için uğraş veren işçiden çok ezilen sömürülen işçi vardır. Bunun için Orhan Kemal Murtaza gibi bir baş yapıtı yazabilir ama aynı güçle devrimci bir işçiyi yazamaz. Orhan Kemal’in yaşadığı döneminin koşullarını düşünerek bu durumu olağan saymak gerek.

Orhan Kemal’in "Teber Çelik’in Karısı" adlı bir hikayesi vardır, 1940 larda Gün dergisinde yayımlanmıştı, sonradan kitaplarına girdimi, girmedi mi anımsamıyorum, çünkü o hikayeyi yeniden okumak istediğim zaman Orhan’ın kitapları yoktu artık kitaplığımda. Orhan Kemal’in en sevdiğim hikayelerinden biridir Teber Çelik’in Karısı: Kadın bir başkası ile yatarken, ”Kocam olacak o herif beni orospularla aldatıyor, parasını orospulara yediriyor!” diye öfkeleniyordu!

Orhan Kemal’in Uyku hikayesi de unutulmaz hikayelerindendir. (Naci Uyku’nun filmini çekmişti. Başarılı bir filmdi).

Orhan Kemal’in romanlarını okumuşsunuzdur, ama hikayelerinin pek sözü edilmez. Oysa nefis hikayeleri vardır Orhan’ın. Birkaç yıl önce Yaşar Kemal’le birlikte "Orhan Kemal’den Seçme Hikayeler” başlıklı bir kitap hazırlamaya karar vermiştik, ama Yaşar Kemal romanını bir türlü bitiremiyor, bende tek başıma bu işe girişmek istemiyorum.


[email protected]