Ana Sayfa

Halkın Günlüğü - Temel Demirer - 11 Aralık 2008

 

Önce bir Haziran günü (1914-1970) kaybettiğimiz Orhan Kemal…

 



O 15 Eylül 1914 yılında Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğdu. Babası avukat Abdülkadir Öğütçü, TBMM I. dönem Kastamonu milletvekilidir (1920-1923). Babasının Ahali Cumhuriyet Partisi’ni kurmasının (1930) ardından, gelişen siyasi olaylar sonucu ailesi, önce Lübnan’a sonra Suriye’ye zorunlu göç ettiği için ortaokul son sınıfta öğrenimini bıraktı. (Yaşamının bu dönemini, “Küçük Adamın Notları” başlığı altında yayımlamaya başladığı yaşamöyküsel romanı “Baba Evi”nde -1949- konu edinmiştir.)

Bir yıl sonra (1931’de) doğduğu kente dönerek pamuk fabrikalarında işçilik, dokumacılık, ambar memurluğu, Verem Savaş Derneği’nde kâtiplik yaptı. Yazarın bu evresi, Yugoslavya göçmeni bir ailenin işçi kızıyla evlenmesinin (1937) hikâyesi “Avare Yıllar” (1950), “Cemile” (1952), “Dünya Evi” (1960), “Arkadaş Islıkları” (1968) romanlarına konu olmuştur. 1938 yılında, askerliğini yaparken Ceza Yasası’nın 94. maddesine aykırı davranıştan beş yıl hapse mahkûm edildi. Bursa Cezaevi’nde bulunduğu sırada, burada tutuklu Nâzım Hikmet’le ilişkileri, toplumculuk anlayışı üzerinde etkili oldu (bu konuyla ilgili anıları “Nâzım Hikmet’le Üç Buçuk Yıl” - 1956 - kitabındadır).

1939’da şiirleri, 1940’da öyküleri ile tanınmaya başlayan sanatçının ünü, Kemal Sülker’in İkdam gazetesinde 2 ve 3 Ekim 1942’de yayımladığı Asma Çubuğu öyküsüne koyduğu Orhan Kemal takma adını benimseyip o tarihten sonraki ürünlerine bu adı vermesinden sonra duyuldu. (1998’de, Erzurum’daki Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi - o sırada Yrd. Doç. Dr. - Etem Çalık’ın araştırmasına göre yazar, Orhan Kemal isminin de yer aldığı beş takma adla yazdı.)

25 Nisan 1951 yılında İstanbul’a geldikten sonra tefrika romanlar, kitaplar yayımlayarak yalnızca kalemiyle geçindi. Gazetelere kısa öyküler yazdı, küçük çıkarların peşindeki filmcilere senaryo yetiştirmeye çalıştı, üstelik bunlardan dişe dokunur para da kazanamadı. Davetli olarak gittiği Bulgaristan’ın Sofya kentinde 2 Haziran 1970 yılında yaşama veda etti.

* * * * *

Orhan Kemal, 1950’ler ve 1960’lardaki ‘Murtaza’, ‘Eskici ve Oğulları’, ‘Kardeş Payı’, ‘Babaevi’, ‘Avare Yıllar’, ‘Bereketli Topraklar Üzerinde’, ‘Önce Ekmek’ gibi yapıtlarıyla edebiyatımızın modern klasikleri arasında yerini almıştır.

Öykülerinde ve romanlarında günlük hayatı olağanüstü bir yalınlıkla işleyen, kahramanlarını ezik, sömürülen, yoksul insanlar arasından seçen Orhan Kemal, XX. yüzyıl ortalarının Türkiye’sini “damardan” anlatırdı.

Ertuğrul Efeoğlu’nun ifadesiyle, “Orhan Kemal’in yazınsal yapıtları bir bütünselliğe ulaşmıştır. Romancı, öykücü, oyun yazarı ve senaryo yazarı olarak Orhan Kemal’in yapıtlarında birbirleriyle bileşen ağlar vardır. Gerek işlenen konular gerekse konuların geçtiği ortamlar, gerek anlatı kişileri gerekse kişilerin etkileşimleri hep belli bir dünya görüşünün bütünleyici bileşenlerindendir. Bu dünya görüşü, ‘toplumcu gerçekçi’ düşüngücüdür. (...)

Orhan Kemal kendini anlatıcı olarak anlatıya sokan bir yazar değildir demek yanlış olmaz. O tıpkı, kamera omzunda, mikrofon elinde çekim yapan bir belgeselci gibidir. (...)

Orhan Kemal Anadolu halkının sözcülüğünü yapmayı üstlenmiş bir gönüllüdür. Anadolu halkını, duygusal abartılardan kaçınarak, yanıltıcı süslemelere başvurmaksızın betimlemeye özen gösterir.”[2]

Şimdi burada durup Ömer Türkeş’in, “Sosyalist sözcüğünü kullanmanın sakıncalı olduğu yıllarda kendilerine toplumcu gerçekçiliği yakıştıran kuşağın en etkili, isimlerindendi Orhan Kemal. 1950’li yılların Türkiyesi’nde yoksulluk ve zenginliğin ifade ettiği anlam ve karşıtlıkları kimi zaman mekânda, kimi zaman tarlalarda, bazen fabrikalarda, hapishanelerde, Yeşilçam kapılarında ve yüksek tahsil etrafında, bireysel dramların ardındaki ekonomik, siyasal ve toplumsal dönüşümleri ihmal etmeden ve fukaralık edebiyatına kaçmadan kolaylıkla özetleyiverir. Orhan Kemal Maddi sorunlardan söz edilmesi doğrudan açlıktan, sefaletten dem vurulması demek değildir, sosyal dengesizlik ve onun yarattığı acılar, karakterlerin bireysel kaderleri ve tutkularında çıkar ortaya. Kurtulmayı düşledikleri bu hayatın sıkıntıları içinde bile bütün insani özellikleriyle yaşar onun romanlarındaki kahramanlar ve o dönem romanlarındaki sterotiplerle hiç benzemezler…”

Ya da Işık Öğütçü’nün, “Halkının daha mutlu yaşaması için kavga veren insanları anmak görevimizdir. Bunlardan biri de Orhan Kemal’dir. Bu dürüst yaşamın savaşçısını, ölüm yıldönümünde anmak bir kadirbilirliktir.

Hey, Koca Adanalı Orhan Kemal! Şekerkamışı, turuncu, limonu, portakalı, bicibicisi, şalgamı bol Adana’dan selam sana! ‘Küçüksaat’ teki işçiler, ırgatlar, patozcular, çırçır fabrikaları, Yüreğir’in bereketli toprakları, arkasızlar-hırkasızlar unutmadılar seni. Unutamazlar da, onların tek ‘kıyakçısı’ sendin….”[3] saptamalarının altını özenle çizerek vurgulayalım ki, TKP’li Orhan Kemal yoksul ve dürüst insanların yazarıydı…

* * * * *

2] Ertuğrul Efeoğlu, “Orhan Kemal Doksan Yaşında: Erken Erişilmiş Bir Bilgelik...”, Cumhuriyet Kitap, No:822, 17 Kasım 2005, s.12-13.

[3] Işık Öğütçü, “Yoksul ve Dürüst İnsanların Yazarıydı”, Cumhuriyet, 2 Haziran 2005, s.15.



Temel Demirer

11 Aralık 2008 14:10:24, Ankara.


 


[email protected]