Ana Sayfa

Cumhuriyet Kitap Eki - Vildan Ç. Tura - 26 Mart 2009

 

MÜFETTİŞLER MÜFETTİŞİ

 

 

Orhan Kemal’in insan sevgisini, iyi niyetini bu hikayede dolandırana da dolandırılana da eşit toleranslı bakışında görürüz. Yazarın anlatımında, kandıran karakterin istemeden o pozisyona geldiğini, hatta aldatılan tarafın daha edepsiz olduğuna ironik yaklaşımıdır, okuyucunun hak verme dengesini tersine çeviren.

Hikayede olayların başlamasından sonuna dek yer alan Arabacı Kel Mıstık tiplemesinin roman içerisindeki önemi, bulunduğu topluluğu başarıyla temsilidir. Kel Mıstık’ın rolü, kendince istihbarat toplayarak, bunları üst makamlara iletmeyi üstüne vazife edinerek kendine denk topluluk arasında bir statü kazandığını düşünmesidir. Böylece özel olduğunu, diğerlerinden bir farkı olduğunu hisseder, bunu hissetmeye de ihtiyacı vardır. Çünkü ne evinde, ne arkadaş çevresinde sevgi görmez çoğu gibi. Onun bu tür çıkışlarının hikayedeki hemen her karakter üzerinde farklı versiyonları görülür. Otelcinin kapatması olan cıvıl cıvıl ama biraz hafif hanımın da pek fazla seçeneği yoktur hayatta. Gördüğü, beğendiği, yaşamak istediği hayata bir tür basamaktır yaşadıkları. O an için istedikleri yerine geliyorsa, bu aynı zamanda umutlarının da teminatıdır. Oysa diğer taraftan onu koruyup, kollayacağına inandığı –ya da inanmak istediği- bir adamı henüz dakikalar önce tanımasına rağmen, tüm birikimini eline de verir. İstanbul’daki komşu kadının, müfettişin kızı ve oğullarının ve daha nicesinin toplumdaki çarpık konumlarının sevgisizlik, ilgisizlik nedeniyle olduğunu gözler önüne serer Orhan Kemal.

-*-*-

İnsanının üzerinde, toplumun gelenek, görenekleriyle geçirdiği evreler, zamanla sabit kalıplar oluşturur, ki bu kalıplar o insanların davranış şekillerini de belirler. Aynı zamanda hangi sıfatların kimlere verileceği de zaman içinde belli olduğundan, hikayedeki ‘devlet adamı’ sıfatının kimlere verileceği de kendilerince bellidir. Kafalarında yarattıkları devlet büyüğü resmine, boylu postlu, eli yüzü düzgün, giyim kuşamı yerinde, elinde evrak çantası, başında şapkasıyla küçük illerine gece yarısı gelen Kudret Yanardağ tıpatıp uyar. Bu adama kim olduğunu sormaya çekindiklerinden, aynı zamanda yanlış yapmaktan da korktuklarından, fiziki görünüşüne bakarak karar alıp (böylesine heybetli bir adam ancak müfettişler müfettişi olabilir onlara göre), küçük oyunlarını devreye sokarlar hemen. Müfettişe yaranmak, alırsa üç beş kuruşu eline sıkıştırıp kendisine bulaşmamasını sağlamak için lokantacının giriştiği oyun hikayede kısmen şöyle geçer:

 "Kodaman"ın masası donatılmış, ancak çekinilen ya da çok hatırlı müşteriler için kullanılan yeni, gıcır gıcır örtü, peçete, tabak, çatallar ikram edilmiş, küçük bir Yeni Rakı açılmıştı. Arabacıya göre, helal olsundu herife. Doğrusu masaya yakışıyordu. Yalnız masaya mı? Örtülere, peçete, çatal bıçak, kıyıları yaldızlı tabaklara da. Hele üzeri kıllı tombul eliyle sulandırılmış rakı kadehini alışı, kadehi ağzına götürüşü, yudumlayışı, sonra kadehi yerine bırakışı, ekmeği koparış, önce dudaklarına bastırış, daha sonra da çatalına takışı..."

Hikayedeki topluluğun statüsü ne olursa olsun “devlet adamı” gördüğünde üzerlerinde yarattığı etki aynıdır, korku ve panik!. Bu korku ve panik sebebiyle hepsi benzer yöntemler kullanarak kendilerini koruyacak bir kalkan ve savunma şekli oluştururlar. Korkacak pek bir şeyleri olmamasına, prosedür gereği kendilerine bir uyarı yapılmadan illerine müfettiş geldiğine ihtimal vermemelerine rağmen, valinin, emniyet müdürünün, belediye reisinin çıkan söylentileri gerçek sayarak hareket etmeleri de lokantacının korkusundan farklı değildir.

Tarihe baktığımızda Osmanlı’dan bu yana, bir devlet adamı Anadolu’da köye ya da kasabaya ancak birkaç nedenle gelmiş, o da ya asker olması için erkekleri toplamak ya da vergi adına para istemek gibi durumlar için. Devlet genelde vermeyip hep aldığından, yani pek hayırlı işler için yanlarına uğramadığından, bu insanların zamanla –devletten biri geldiğinde nasıl davranmalı- adına oluşturduğu kalıp içgüdüsel olarak devreye giriyor hikayede de.

Devlet adamına karşı kendisini korumacı tavrında, benden daha fazlasını almadan ben ona biraz vereyim ki beni rahat bıraksın diye düşünüyor. Hikayede sözü edilen küçük ildeki topluluğun valisinden arabacısına, emniyet müdüründen otelcisine, tüm esnafın, memurun bu olay karşısında gerilip topluca organize olarak giriştikleri müfettişi uzaklaştırma oyununu, mizahi bir anlatımla sunar Orhan Kemal.

Öte taraftan, oyunun tıpkı böyle işlemesini isteyen Kudret Yanardağ karakteri ise Anadolu insanının beynindeki ‘otoriteye karşı davranış’ haritasını yıllardır çok iyi analiz ettiğinden fazla zorlanmadan istek ve arzularına ulaşır. Asıl ilginç olan, Kudret Yanardağ’ın dolandırıcılığı meslek haline getirip geçimini sağlamasına yol açanın o topluluğun ta kendisi olmasıdır. Dürüst yaşadığı zamanlarda, fiziki özelliklerinden dolayı gördüğü itibar şimdiki hallerine zemin hazırlamıştır. Kudret Yanardağ figürünün tek hedefi annesiyle beraber, tüm bu pis işlerden uzak bir yerde yaşama hayalidir. Adım attığı her ortamda, karşı karşıya geldiği her toplulukta itibar gören Kudret Yanardağ evinde aynı ilgiyi görmez. Aksine kendisine para getiren bir makine gibi bakılır, aşağılanır. Yazar mizahi anlatımıyla, bir yerde ezilen diğer yanda itibar gören bu karaktere okurun sempatiyle bakmasını işte bu kurguyla sağlar.

Orhan Kemal’in, hem Anadolu’da, hem büyük kentteki küçük insanları, tüm sevecenliğiyle kurguladığı Müfettişler Müfettişi’ni okura sevdiren, içinde yer alan karakterlere benzeyen en az bir kaç tanıdığı varmış gibi düşündürmesi olabilir. Hayatın içinden seçtiği karakterlere bürüdüğü rolleri mizahi anlatımıyla birleştirince keyifle okumak kalıyor bizlere.

Vildan Ç. Tura

[email protected]

 

Everest Yayınları

 

 


[email protected]