Ana Sayfa

İnternette Orhan Kemal


Cumhuriyet (17 Mart 2002)

İlhan Selçuk

 

Zamanın Ortaklığında Yaşamak...

Işık Öğütçü babası Orhan Kemal’in hiçbir yerde yayımlanmamış günlüklerini ve şiirlerini ortaya ilginç bir kitap (Yazmak Doludizgin,Tekin Yayınları) çıkmış; geçmişten bu güne pulsuz mektuplar...

23 Mayıs 1942..

Hapishanede Nazım Hikmet’ le Orhan Kemal birlikteler,Orhan Kemal günlük tutmuş:

“Gece...
Dışarıda ilgisiz bir kurbağa peydahladı. ’Vırak vırak diye bağırıp duruyor’ Öyle bir bed sesi var ki cenabetin. Sanki gırtlaklanıyormuş gibi. Buna Nazım Hikmet de alınıyor:
‘-Kendini kuş zannediyor pezevenk’ dedi. ’Böyle kendi sesi hakkında iyi niyet sahibi hayvan olmaz...’
Tam bu sırada – Cenabı Allah’ın işi yok – hayvan büsbütün yüksek perdeden bağırmaya başladı. Nazım Hikmet ilave etti:
‘-Bak duymuş gibi kerata’...”
Kurbağanın ‘bed’ sesi, altmış yıl öncesinden, gece vakti, bugüne yansıyor.
Anı geçer, yazı kalır...

21 Haziran 1942,Cumartesi..

Orhan Kemal yazıyor:
“Beyaz bir tavşan yavrusunu satın aldım. 50 kuruş verdiğim bu tavşana Nazım Hikmet’in ne kadar sevineceğini iyi hesap etmiştim. Hapishaneye geldiğim zaman üstat radyo dinliyordu. Arkası bize dönüktü. Bulgaryalı Mehmet dürtüp de döndüğü ve elimde tavşanı gördüğü zaman:

-Vay ,vay ,vay! Diye hayvanı kaptı. Radyoyu falan unuttu. Revir merdivenlerinden koşarak çıkmaya başladı. Öyle seviniyordu ki her önüne gelene gösteriyor, herkesin sevinmesini istiyordu. Tavşanı karyolanın üstüne bıraktı. Hayvan fena halde titriyordu.
--Bu, dedi, korktuğu için titremiyor, titrediği için korkuyor...”
Nazım Hikmet bu deyişini daha sonra Kuvayı Milliye Destanı’nda şiirleştirmemiş miydi?
Orhan Kemal’in ilk şiirleri yapay; ama, düz yazısı Allah vergisi gibi doğal...

10 Şubat 1943, Çarşamba

“Kar yağıyor, Nazım Hikmet de ben de onu geçe uyandık. Dün gece Sovyetler yine resmi bir tebliğ verdiler. Onu dinledikten ve bir süre okuduktan sonra yatmıştım. Gece yarısı revir maltasından gelen iri iri konuşmalarla uyandım. Bu konuşma, gürültü, şamata bir hayli sürdü. Bir ara oda kapımız açıldı. İçeriye iki kişi girdi. Oda karanlık olduğundan bunların kim olduğu belli değildi. Nazım Hikmet yaygarayla yataktan fırladı. Gelenler ses verdiler. Meğer bizim Ertuğrul’la Recepmiş. Mesele anlaşıldı. Revir meydancısı Nuri delirmiş.”

19 Ekim 1946,Cumartesi

“Islak ve buz gibi bir sabahla gün başladı.”
Yazıya geçirdin mi “an “sonsuzlaşıyor...
19 Ekim 1946’da,sabah erken,Orhan Kemal’in teninin üşüdüğünü düşünmekte yaşamaktır..
İnsan yalnız kendi diliminde yaşamaz ki...
Nazım’ ın beyaz tavşanı gördüğü andaki sevinci bugün de birlikte duyumsanamaz mı?..
Fazıl Hüsnü Dağlarca çağlar boyu ortaklaşa yaşanan zamanın şiirini yazmış:
“Vakti gagasından aldık
Bir sabah vakti bir acayip kuşun.
Ne kadar güzel işliyor 
Şimendifer saati çavuşun.”


[email protected]