Kanal D, yeni yayın dönemini yepyeni ve iddialı bir yapımla
karşılıyor. Orhan Kemal’in romanından uyarlanan “Hanımın Çiftliği”,
kadrosu kadar setiyle de görkemli... Çünkü 50’li yılların
atmosferini yansıtabilmek için özel olarak hazırlanan çiftlik evi,
çırçır fabrikası ve teneke mahallesi, Hollywood platolarını
aratmıyor. Fragmanları çıkar çıkmaz olay olan, 1950’leri günümüze
taşıyan bu klasiğin başrollerinde ise Mehmet Aslantuğ, Özgü Namal ve
Caner Cindoruk var. İlk bölümü bu akşam ekrana gelecek olan dizinin
detaylarını bu üç başarılı oyuncudan öğrendik.
Nasıl gidiyor çekimler?
- Mehmet Aslantuğ: İyi gidiyor. Tek derdimiz sıcak ve rutubet.
Malum, Çukurova...
- Caner Cindoruk: Dizi ortamından çok sinema filmi ortamında
gibiyiz, bu yüzden süper gidiyor.
- Özgü Namal: Tatlı zorlukları var tabii ama bence de gayet iyi
gidiyor.
1950’lerde olmak nasıl bir duygu?
- Ö.N: Gerçekten rüya gibi... O yıllarda yaşamayı isterdim.
- M.A: Otomobiller, kostümler, saçları o dönemin modasına göre
yapılmış kızlar falan sahiden götürüyor bizleri o döneme...
- C.C: Bir de Adana çok fazla değişen bir şehir değil. Burada hâlâ
50’lerdeki insani değerleri bulabilirsiniz mesela...
Biraz karakterlerinizden bahseder misiniz?
- M.A: Birkaç Muzaffer var diyebiliriz aslında. Bir yanı, geniş
maddi olanaklarla büyümüş, feodal yapı içinde kendi sınıfının özel
temsilcisi Muzaffer Ağa... Mesafeli, dokunulamaz, sert... Bir diğer
Muzaffer, eğitimli, görgülü, siyasi duruşunda bir derinlik taşıyan,
esprili bir sohbet erbabı... Üçüncüsü, uzun süren yolculukları kaçış
gibi gören ve o yolculuklarda temsil etmek zorunda olduğu birçok
şeyden kaçmayı deneyen, kadınlarla kısa süreli ilişkileri seven
maceraperest Muzaffer... Ve son olarak saklanmış bir tutkunun adamı!
- C.C: ışçiyim ben. Muzaffer Bey’in çırçır fabrikasında yağcıyım.
Kavuşamadığım, birleşemediğim bir aşk var.
- Ö.N: Güllü 19 yaşında, çırçır fabrikasında çalışan, asi, emeğine
sahip çıkan, kadının mal gibi alınıp satıldığı bir dönemde gerçekten
çok aşık olduğu Kemal’e varmak için her şeyi göze alan bir kız.
BİZ BU PROJEYE VE EKİBE İNANDIK
Karakterlerinize hazırlanmak için ne gibi çalışmalar yaptınız?
- M.A: Çok özel bir şey yapmadım.
- C.C: Bana çok uzak bir coğrafya değil burası. Adanalı’yım. Bir de
benim dedem eskiden çırçır fabrikasında yağcılık yapıyormuş. Böyle
bir tesadüf söz konusu. Ben dedemin, amcalarımın fotoğraflarından,
mahallemizdeki büyüklerin arşivlerinden yararlandım. Her ne kadar
Adanalı olsam da döneme ait duruştan konuşma tarzına kadar her şeyi
çalıştım.
- Ö.N: Öncelikle tabii ki bütün oyuncu arkadaşlarla Orhan Kemal’in
“Vukuat Var”, “Hanımın Çiftliği” ve “Kaçak” romanlarını okuyup
inceledik. Daha sonra karakterle ilgili olarak önce yönetmenimiz
Faruk Teber’le sonra da senaristimiz Zülküf Yücel’le çalışmalar
yaptık. Ardından da kostüm ve saç denemeleriyle karakterleri
oluşturmaya başladık.
İstanbul’dan, ailelerinizden uzak kalmak zor olmuyor mu sizler için?
- M.A: Alışkınız... Bu, yaklaşık beş yıl aradan sonra başladığım ilk
televizyon çalışması. ıstanbul’da, evime yakın, daha hızlı
çekilebilecek işler yerine, bu inanılmaz nem ve sıcakta çalışıyor
olmanın tek nedeni var: ınanmak! Daha iyi bir işe, daha iyi bir iş
çıkarmak için emek verenlere inanmak... Gönül veren, riske giren,
ter döken herkesin emeğine, yüreğine sağlık...
- C.C: Ben Adana’da doğup büyüdüm, tiyatroya burada başladım, ama
iki yıl önce dört arkadaş ıstanbul’a gittik. Üçümüz şans eseri bu
dizide yer aldık. Ağanın yeğenini “Zaloğlu”nu oynayan Necip Memilli,
12 yıllık arkadaşım. Burada birlikteyiz, o yüzden bana şehir dışında
çalışıyormuşum gibi gelmiyor.
İSTANBUL DİZİLERDEN ÇOK YORULDU ARTIK
Bu dönem, İstanbul dışında yapılan çekimler çok popüler...
- M.A: ıstanbul yoruldu. Mekan olarak da, ıstanbullu olarak da...
Çırçır fabrikası çekimleri zor muydu?
- C.C: Bunun için ayrı bir bina inşa edildi. Dönemin makineleri
bulundu. ıçeriye girdiğiniz zaman pamuklar uçuşuyor, boynunuza kadar
yapışıyor. ıki günde zor temizledik. Zaten babam uyardı, “Dikkat et,
deden ince hastalığa yakalandı. Çok nefes alma” dedi. Çekim
aralarında bol su ve ayran içtik.
Eğer geçmişte yaşamak isteseydiniz, bu hangi dönem olurdu?
- C.C: Ben 70’lerde yaşamak isterdim.
- Ö.N: Ben de 70’li yıllarda yaşamak isterdim.
KİBİR KİMSEYİ BİR YRE TAŞIMAZ
Bu dizide sizi en çok heyecanlandıran şey ne oldu?
- C.C: Bir kere çok doğru bir cast seçimi yapılmış. En büyük rolden
en küçüğüne kadar herkes özenle seçilmiş.
- Ö.N: Romandan müthiş bir şekilde uyarlanmış olması... 13 bölümün
hazır olması... Diyalogların ve hikâyenin doğallığı... Uzun zamandan
beri hiçbir senaryo beni bu kadar heyecanlandırmamıştı.
- M.A: Ben bir şey eklemek istiyorum... Sinemaya ya da televizyona
yeniden uyarlanan çalışmaları kıyaslarken, ucuz polemiklerden uzak
durmak, seviyeli ve saygılı olmayı bilmek gerek. Kibir kimseyi bir
yere taşımaz, taşıdığı sanılan yerde de tutmaz!
KONAK İNŞA ETTİLER
Dizinin çekimlerinin yapıldığı dört ana mekândan birisi olan ve
Muzaffer Bey'in evi olarak kullanılan konak, Adana'ya 25 km.
uzaklıkta bulunan Karataş İlçesi'nin Karaahmetli Köyü'nde inşa
edildi.Toplam 10 bin metrekarelik bir alan içerisinde yer alan konak
800 metrekare yer tutuyor. İki kat ve 12 odadan oluşan konak
yapılmadan önce, aynı yerde ahşaptan yapılmış eski bir ev vardı ve
bu dizide kullanılacak konağın yapımı için bu ev yıkıldı. Yıkım
işlemi tamamlanmasının ardından 33 gün içerisinde yeni bir konak
inşa edildi. Her bir katı 3,5 m. yükseklikte olan konağın inşaatında
her gün 50 ila 100 kişi çalıştı. |