Ana Sayfa

Taraf Gazetesi - Zeki Coşkun - 9 Eylül 2009

 

Bir başyapıt kaça çıkar

Hanımın Çiftliği Türk televizyon tarihinin en pahalı yapımı olmaya aday.

Henüz başlangıçta yapılan harcama 1,8 milyon TL. Sadece kostüm bedeli 300 bin lira. Her bölümün maliyetinin 400 bin TL olduğu belirtiliyor.

Diziye konu olan romanın yazarı Orhan Kemal’in bu rakamları rüyasında görse inanamayacağını söylemiştim.

Meğer dahası varmış.

Dizinin ilk bölümünün yayımlanacağı günün (4 eylül) Hürriyet’inde özel bir ek vardı; dört sayfalık gazete. O da Hürriyet. Farkı, kırmızı renkli amblem-logo haricinde siyah beyaz. Asıl fark tarihte. Ay, gün aynı: 4 eylül, yıl 1950...

İlk bakışta belgesel ek görünümü veriyor.

Peki, neyin belgeseli bu?

Manşete bakıyoruz, “Adnan Menderes halka hitab ettti: ‘Yeter, söz milletindir.’”

Onun altındaki haber, “CHP vekil namzet listesinde birtakım sürprizler hasıl oldu” diyor. Haber fotoğrafında beyaz fötr şapkalı tanıdık bir sima... Hemen onun yanında yine seçimle ilgili bir haber: “Adana’da ilk büyük mitingi Demokrat Parti tertip edecek.”

İyi ama, Demokrat Parti’yi iktidara taşıyan seçimler 14 Mayıs 1950’de yapılmıştı... Aynı yılın eylül ayında ne seçimi, ne namzet (aday) listesi, ne sürprizi?

Yerel bir haber: “Adana tapu kadastro idaresinde gerginlik.” Sonra bir başka Adana haberi: “Çırçır Fabrikasında Nümayiş.” O haberin fotoğrafında da aşina simalar var. Fotoğraf altı ve haber spotu: “Haftalardır ücretlerini alamayan işçiler ayaklandı.”

4 Eylül 1950 tarihli gazete, Adana’ya mahsus gibi. Arka kapaktaki dört haberin tümü Adanalı...

Yakından bakınca anlıyoruz ki, Adana’ya da değil; Hanımın Çiftliği’ne mahsus asparagas gazete bu!

İç sayfalarda doğrudan dizinin reklamı yer alıyor. Yukarıda andığım dış ise iyi düşünülüp falsolu, hayli acemice uygulanmış “belgesel” havalı reklam.

***

Gazetelerin ilan-reklama ayırdığı yerler, sayfalar reklamcıları kesmiyor epeydir. “Insert” denen araya giren eklerden sonra “Cover”lar geldi: Gazeteye kapak yapılıyor artık. Başka deyişle reklamcı, kendi gazetesini yapıp asıl gazeteye giydiriyor... Hanımın Çiftliği gazetesi de bunun örneklerinden.

***

İşe iyi yanından bakalım biz.

Her ne kadar TV dizisi falan da olsa, bütün bu ince, yaratıcı, şaşırtıcı akıl fikir işleri, özel gazeteler, milyonlarca liralık harcamalar, yatırımlar, sonuçta Hanımın Çiftliği’ne; bir edebiyat ürününe yapılmıştır.. diyelim.


Bir müstehcenlik var ama...

Peki, o romanın sahibi Orhan Kemal bunları görse ne düşünür, ne derdi?

Pek hayra yoracağını sanmam.

Yaşadığı hapislik, sürgün, kovuşturmalar falan bir yana.. yazı, asla para etmiyordu onun zamanında.

Kendi anlatımıyla tek bir örnek: “1953-54’ün kışı. Vakit gece. Dışarıda sulusepken, kendini Haliç Feneri’nin ahşap evleriyle ıssız sokaklarına kaldırıp kaldırıp vuruyor. Ufacık içiçe iki odada oturuyoruz. Aylık kira 40 lira. Mangal, soba yok. Ne gam! Eski gazocağına yarım kilo gazyağı doldurmuşum. Geçiyorum iç odaya. Burası büsbütün soğuk, buzdolabı âdeta. Yakıyorum ocağımı. Avuçlarımı hohlayarak başlıyorum. Neye? Günlerdir kafamda dönüp dolaşan 72. Koğuş hikâyesine. Yazı makinem falan yok. Ama eski harflerim var. Kendimi işe bir kaptırdığımı hatırlıyorum. Bir de kendime geliyorum ki sabah olmuş. Hikâye de bitmiş. Öğleden sonra magazinlerden birine koşuyorum. Ertesi gün küçük avanstan o kadar eminim ki, su bardağında bilediğim paslı jiletle şıpınişi bir tıraş, koyuyorum. Yazdıklarımı teslim ettiğim dergi sahibi yerine odacı çıkıyor karşıma; ‘Sanat Müşavirimiz müstehcen buldu. Müsveddelerinizi buyurun.’

Ne karım ne de çocuklarımda tek laf. Kendimi bir sedire kalıp gibi bırakıyorum. Serde erkeklik olmasa ağlayacağım. Hem de katıla katıla...”

***

Böyle... Bu arada, Hanımın Çiftliği, Türk televizyon tarihinin en iyi başlangıç yapan dizisi olmuş, reyting rekoru kırmış. Hele Güllü rolündeki Özgü Namal’ın öpüşmesi...

Hayır, hayır... Müstehcenliği başka yerde aramak lazım.

Nerede mi, onu da siz bulun.

 


[email protected]