Ana Sayfa

Radikal Kitap Eki - Yusuf Çopur - 11 Eylül 2009

 

Onu okumak 'hayat'ı okumaktır

Orhan Kemal'in en dikkat çekici romanlarının başında Hanımın Çiftliği üçlemesi gelir. Kemal bu üçlemede, Toroslardan Çukurova'ya inen bereketli topraklar üzerinde işçilik yapan insanların hayatını ele alarak, üretim ilişkileri ve sosyal bağlantıları her geçen gün karmaşık hale gelen insanların uyum/uyumsuzluk sorunu üzerinde durur.
 

YUSUF ÇOPUR (Arşivi)

Orhan Kemal, yaşadığı günlerden yaşadığımız günleri en çok görebilmiş ve dile getirmiş yazarımızdır. (Selim İleri)
Sanatçı, en kısa tanımla, toplumu içinde yaşayan ve yaşatan insandır. İlhamını hayattan alan sanatçının en temel malzemesi ‘insan’dır. Onun kaleminde kimi zaman insanın acısı, kimi zaman sevinci bazen hayali bazen hüznü, iyisi, kötüsü, ayrılığı, sevdası vardır. ‘İnsan’dır sanatçının mürekkebi. Orhan Kemal, bu ‘insan’ın ‘vicdanı’ olmuş, bir yazar olarak geçmişten günümüze, günümüzden de geleceğe uzanan bir ‘toplumsal gerçeklik’tir. 15 Eylül’de doksan beşinci. yaşına basacak olan Orhan Kemal, zamana yenilmeyen eserleriyle günümüz okurlarının ilgiyle takip ettiği, içinde yaşattığı (yıllardır içinde yaşadığı ve vicdanı olduğu toplumun bir vefasıdır belki de) bir yazar. O, hayatın çilesiyle küçük yaşta karşılaşmış ve çocuk olamadan büyük adam olmuş bir sanatçıdır. Hayatını anlatmaya ne yerimiz ne de zamanımız yeter. Onun hayatı için en kısa tanım, ‘mücadele’dir desek yanlış olmaz. Özellikle öykülerinde bu mücadelenin, geçim derdinin, çilenin izdüşümlerini görmek mümkün.
‘Edebiyatın en ‘dertli’ kalemi’
Orhan Kemal, anlattıklarında yaşayan bir yazar. “Ben köydeki köylüyü yazmadım. Çok iyi bildiğim köylüyü yazdım.” İlk öykü kitabı olan Ekmek Kavgası’ndaki hikâyeler, ‘ekmek peşinde koşan küçük adamlar’ın hikâyeleridir. Tahir Alangu’ya göre Orhan Kemal, yaşadığı hayatın karşısına çıkardığı fırsatlarla, toplumun en alt tabakalarına yönelmiştir. Gerçekten o, her yönüyle- özellikle acı ve çile- insanı anlatabilmek için toplumun ‘acı yuvaları’na yönelmiştir. Fethi Naci’nin, “Türk romanında bir Orhan Kemal bakışı vardır” demesi de bundandır. O, her insanda -her şeye rağmen- aydınlık bir yüz, temiz, insani bir yan bulunabileceğine inanmıştır. Edebiyatımızın belki de en ‘dert’li yazarı Orhan Kemal’dir. Aç kalan, geçim derdi için olmaz şeylere katlanan, ekmek için ölümüne çalışan, ‘insan’ gibi yaşama çabası güden herkes onun ‘derdi’ olmuştur.
Orhan Kemal, -Halide Edip’in deyişiyle- “fikir namusu” ve “fikir cesareti” olan bir yazardır. Ona göre, sanatçı her şeyden önce bir ‘fikir insanı’dır. O, bozuk düzene karşı her zaman dik durmuştur. Bu dik duruş bazen onu ‘dört duvar’ arasına sıkıştırsa da, her an özgür kalabilmeyi başarabilmiş. Sorulduğunda, yazma amacını, insanlara mutluluk, onur, insanlık vermeyen düzenin yanlışlarını göstermek, onları uyarmak ve bu düzene karşı birlik olmaya çağırmak olarak ifade etmiştir.
Orhan Kemal romanlarını iki ana başlık altında toplayabiliriz. Birincisi, kendi hayatını da içine alan, genellikle Çukurova ve çevresindeki yeni üretim ilişkileri ve bu ilişkilerin oluşturduğu, yeni toplum ele alarak işlediği romanlar. (Bereketli Topraklar Üzerinde, Eskici ve Oğulları, Hanımın Çiftliği üçlemesi...) Bir değeri de İstanbul ve çevresindeki gelişmeleri ele alarak işlediği, büyük şehirde işçi, esnaf ve seyyar satıcı gibi geçici olarak çalışmaya gelen insanla rın hayatını işleyen romanlar. (Bir Filiz Vardı, Gurbet Kuşları...)
‘Hanımın Çiftliği’nde vukuat var
Orhan Kemal’in en dikkat çekici romanlarının başında Hanımın Çiftliği üçlemesi gelir. Bu üçlemede (Hanımın Çiftliği, Vukuat Var, Kaçak) yazar, Toroslardan Çukurova’ya inen bereketli topraklar üzerinde işçilik yapan insanların hayatını ele alarak, üretim ilişkileri ve sosyal bağlantıları her geçen gün karmaşık hale gelen insanların uyum/uyumsuzluk sorunu üzerinde durmuş.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra toplumsal hayatın dinamikleri değişir. Çırçır fabrikalarıyla koyun koyuna yatan memleketlerde çocuklar (tıpkı yazar gibi) fabrikalarda ‘hayat’ oyununu oynar. Bu oyun onların kaldıramayacağı kadar ‘ağır’ olsa da bir zorunluluk halini alır. “Çocuklar mahallenin çamuru, tozu toprağı içinde boy atıncaya kadar oynar, yuvarlanır, boyatıp da palazlandı mı, büyüklerinden birinin nüfus kâğıdıyla fabrikaya girer, başlardı çalışmaya.”
Vukuat Var’ın kahramanlarından Cemşir, yıllarca erkek çocuk özlemi çeken bir toprak ağasının tek oğludur. Babasından kalan serveti âlemlerde tüketir. Dört evlidir. Elcilik yapar. Kazandığı para alışkanlık haline gelen âlemlerine yetmez. Onlarca çocuğunu çırçır fabrikalarında çalıştırıp onların emeğiyle geçinirken evlenme çağına gelen kızlarını da yüklü ‘başlık paraları’yla gelin eder. Berber Reşit, gençlik yıllarından arkadaşıdır. (Sömürenidir mi deseydim?) Hamza ise Cemşir’in tek oğludur. Bu üçlü, âlemlerin olmazsa olmazıdır. Hamza, Cemşir’in kopyasıdır. Cemşir’in gözünde ailedeki tek ‘insan’dır. Güllü, Cemşir’in, Hamza’nın (belki de düzenin) sözünü dinlemeyen asi bir kızdır. Sonradan o da düzene baş eğse de (Hanımının Çiftliği ve Kaçak’ta) romanın başlarında fabrikadan tanıştığı Yağcı Kemal ve onun ustası Muhsin’le birlikte düzene direnen üç karakterden biridir. Berber Reşit, Cemşir, Hamza ve Zaloğlu denilen bir külhanbeyi âlemden sonra Cemşir’lere gider. İşten yorgun dönen ve hemen uyuyan Güllü, Kemal’i düşünmektedir. Sarhoşların nârasını duysa da uyanmak istemez. Zalim bir toprak ağası olan Muzaffer Bey’in yeğeni Zaloğlu, uyuyan Güllü’ye âşık olur ve olayların fişeği burada ateşlenir.
Zaloğlu, Cemşir için iyi bir damattır. (Müşteri mi deseydim?) Güllü onunla evlenirse Cemşir ve Berber Reşit çiftliğe yerleşip, rahat bir hayat sürecektir. Güllü ise Kemal’e âşıktır. Bunu fark eden Berber Reşit Hamza’ya namuslarından bu lekeyi temizlemesi için alttan alta laf atar. Kemal, Berber Reşit ve Cemşir için rahat bir hayatın önündeki tek engeldir. Kaçırdığı ama yaşı küçük olduğu için tekrar evine bırakmak zorunda olduğu sevgilisini kimseye yar etmek istemeyen Kemal , eve baskın yapar. Hamza’nın kurbanı önüne gelmiştir. Tek kurşun.
Yüklü bir parayla Zaloğlu’na giden ama dayısı Muzaffer Bey’e yar olan Güllü de artık düzene ayak uydurmuştur. Yeğeninin hanımını kendi nikâhına alacak kadar zayıf ahlaklı olan Muzaffer Bey Zaloğlu’nu ve bu evliliğe karşı çıkan Yasin Ağa’yı çiftlikten kovar. Hanımın Çiftliği üçlemesinde kahramanların en belirgin özelliği , görünüşte güçlü, günlük hayatta iktidar sahibiyken ahlakî yönden oldukça zayıf olmalarıdır.
Gücün iktidarı, iktidarın gücü
Hanımın Çiftliği üçlemesi çok partili hayata geçiş sürecindeki sancıları ve toplumsal ayrışmaları da en gerçekçi şekilde ortaya koyuyor. Tek parti döneminde topraklarına toprak katan ağalar, Demokrat Parti’nin yükselişiyle bir günde ‘Demokrat’ olur. “O kadar ki eski partinin, yoğurdu bile üfleyerek yiyen ‘basiretli’ kodamanlarından bazıları, günlük çıkarın karşı partide olduğu inancına vararak partilerinden ayrılıp, kazanma şansı her gün bir parça daha artan yeni partiye yaklaşmak yolunu bulmuşlardı.”
Suçun mahiyeti önemsizleşmeye failinin ‘hangi taraftan’ olduğu önem kazanmaya başlar. Tek parti döneminde halkın toprağına haksızca sahip olan ve sırtını iktidara dayayan Muzaffer Bey, Demokrat Parti döneminde de önde gelen Demokratlardan olmuş ve sırtını demokrasiye dayamıştır! Hanımın Çiftliği, gücün iktidarının, iktidarın gücünün ağalar, beyler ve ileri gelenlerce nasıl fakir halk üzerinde denendiğini açık bir şekilde ortaya koyuyor.
Dizisinin televizyon ekranlarında gösterilmeye başlandığı ve bu şekilde daha fazla insana ulaşacağını ümit ettiğim Hanımın Çiftliği, her dönemde önemini koruyan değerli bir eser. Orhan Kemal, dün okunan, bugün de, gelecekte de okunacak olan ‘ölümsüz’ler arasına çoktan girdi. Onu okumak ‘hayat’ı okumaktır.

Hanımın Çiftliği Üçlemesi
HANIMIN ÇİFTLİĞİ
358 sayfa, 15 TL.
VUKUAT VAR
410 sayfa, 17.5 TL.
KAÇAK
266 sayfa, 10 TL.
Orhan Kemal’in tüm eserleri Everest Yayınları’nca yayımlanmaktadır.

Oyuncular üç kitabı da okudu
Televizyon dizilerindeki edebiyat uyarlaması ‘moda’sı bu sezon da devam ediyor... Reşat Nuri Güntekin’in yazdığı Yaprak Dökümü ve Dudaktan Kalbe, Halit Ziya Uşaklıgil’in yazdığı Aşk-ı Memnu’dan sonra şimdi de Orhan Kemal’in Hanımın Çiftliği romanı dizi olup Kanal D’nin beyaz camında belirdi. Zülküf Yücel’in senaryolaştırdığı hikâyeden uyarlanan dizinin yönetmenliğini Faruk Teber yapıyor. Başrollerini Mehmet Aslantuğ, Özgü Namal ve Caner Cindoruk gibi sevilen isimlerin paylaştığı dizi, hikâyenin geçtiği Adana’da çekiliyor. Gazete haberleri dizinin yapımcısı Gold Film’in sahibi Faruk Turgut’un “Dizi için 1.8 milyon TL yatırım yaptık. Kostümlere 300 bin lira harcadık” ifadelerine yer veriyor. Dizinin Ebru Özkan, Ali Düşenkalkar, Hakan Boyav, Mehmet Çevik, Necip Memilli, Zuhal Gencer, Evrim Solmaz, Tuğçe Ersoy gibi oyuncuların Hanımın Çiftliği, Vukuat Var ve Kaçak’tan oluşan üçlemeyi okuyarak hazırlandığı belirtiliyor. 50’li yıllarda geçen hikâye romandaki gibi aile baskısı ve feodal yapının harap ettiği iki gencin öyküsü üzerinden yürüyor.
Ancak Orhan Kemal’in 1961’de yayımlanan romanı Hanımın Çiftliği, dizi yapımcılarının dikkatini ilk defa çekmiyor. 1990’da yine Zülküf Yücel’in senaryosu üzerinden Ünal Küpeli’nin yönetmenliğiyle dizi olmuştu. Bundan yaklaşık yirmi yıl önce çekilen dizide Fikret Hakan, İlknur Bozkurt, Erol Taş, Bulut Aras, Gülben Ergen, Aydemir Akbaş gibi isimler oynuyordu.

 


info@orhankemal.org