Ana Sayfa

Evrensel  - Nuray Sancar - 3 Eylül 2009

 

Hanımın çiftliğinde vukuat var



Yaşasaydı bu ay 95’inci yaşına girecekti Orhan Kemal. 1970 yılında öldüğünde ardında çok sayıda öykü kitabı ile Murtaza, Hanımın Çiftliği, Vukuat Var, Gurbet kuşları, Yalancı Dünya, Cemile, Bereketli Topraklar Üzerinde, Eskici ve Oğulları gibi, adları bir çırpıda sayılabilecek unutulmaz romanlar bırakan yazar cuma günü Kanal D’de yayınlanmaya başlayacak Hanımın Çiftliği dizisiyle de yeniden gündeme geldi. Everest yayınları da geçenlerde, yazarın Hanımın Çiftliği üçlemesinin yeni basımını yaptı.

Toplumcu gerçekçi edebiyat anlayışının akla ilk gelen isimlerindendir Orhan Kemal. Nâzım Hikmet’in şiirdeki tercihini o düzyazıda hayata geçirir. İlk öyküsünün, yani Ekmek Kavgası’nın yayınlandığı 1949 yılından 1970 yılındaki ölümüne kadar, tanık olduğu dünyanın ve Türkiye’nin savaştan sonraki yeniden yapılanışını yansıtır kitaplarına. Bir bakıma 2. savaş sonrası çeyrek yüzyıldaki toplumsal gelişimin aynasıdır bu kitaplar. Çukurova ve İstanbul’un göçle değişen kentsel dokusunu, köyden kopup kente gelenlerin işçileşme süreçlerini ve buna paralel olarak burjuvazinin çalkantılı gelişimini anlatır. Kenti sınıf ilişkilerinin bir mekanı olarak gören ilk yazarlarımızdandır Orhan Kemal, aynı zamanda.
Toprağa dayalı ekonominin hızla gelişen kapitalizm tarafından çözülmeye başlanan ilişkilerinin altında kalan küçük insanların, kentte ayakta kalma mücadelelerini; bu insanların işçileştiklerinde karşılaştıkları yeni ve bambaşka sömürü türüyle baş etme yollarını yazar bize. Çözülüp gidenin yanı başında doğan yeni tip ilişkilerin izlerini, geleneğin içinden izler; yıkılan ve yükseleni birlikte gösterir. Everest’in yayınladığı Hanımın Çiftliği üçlemesi de Çukurova’daki toprak ağalığı sistemi içinden çıkan, henüz toprağa bağlı burjuvazinin gelişimini konu edinir.

Kahramanlarının kişisel hırslarının, duygularının onları getirip bıraktığı noktalardan sosyal sistemin gidişatını anlatmayı çok iyi başaran Orhan Kemal bu kitaplarında da kişisel hevesin, aşkın, hesabın ve düşmanlıkların öne çıktığı bir fondan yine yakın dönemi berraklaştırmayı başarır. Onun romanları okurundan illa bir tarih ve toplum bilinci edinmiş olmalarını beklemez. Çünkü zaten kimi anlatıyorsa kitaplarını da ona yazar; yani tarihi yaparken tarih yazımı ile pek dertleri olmayanlara. Yoksul, eğitimsiz, kendi işinde gücünde ve yaşam mücadelesindeki insanlar okusun ister bu kitapları. O yüzden insani tutkular daha çok ön plandadır. Bu, kitapların merakla okunmasını ve akıcılığını sağlar. Ama yazarın sağlam toplum ve tarih bilinci o insani tutkuların çatışmasına açıkça yön verir.

Öyle ki o bilinç olmasa tutkuların çatışmasından bir kör dövüşünün çıkması işten bile değildir. Tek partili sistemden çok partili sisteme geçiş, Demokrat Parti iktidarının, her mahallede milyoner yaratma çabasıyla gelişebilmesine zemin hazırladığı burjuvazi, güzel ve yoksul bir kızın Çukurova’daki bir çiftliğin hanımı olabilmesi için izlemesi gereken yolu o kızın aşk hesaplarından daha önce açar aslında. Fakat Güllü sadece kendi yazgısıyla ilgilidir bu ortamda, ona cesaret veren tutkularının sosyal nedenlerini bilmesi beklenemez ondan, yol açacağı trajik sonuçlardan haberdar olması da. Onu Orhan Kemal’in usta işi kaleminin yardımıyla zaman denen üstad şekillendirip yazacaktır.

Sonrası okura kalır; hem bir dönem romanı okumanın hem de kişisel çıkar hesaplarının sınıfsal çatışmalara nasıl denk düştüğünü anlamanın geliştirici zevkine varmak isteyenler için Hanımın Çiftliği yeni basımıyla orada duruyor.
 


[email protected]