Yaşasaydı bu ay 95’inci yaşına girecekti Orhan Kemal. 1970 yılında
öldüğünde ardında çok sayıda öykü kitabı ile Murtaza, Hanımın
Çiftliği, Vukuat Var, Gurbet kuşları, Yalancı Dünya, Cemile,
Bereketli Topraklar Üzerinde, Eskici ve Oğulları gibi, adları bir
çırpıda sayılabilecek unutulmaz romanlar bırakan yazar cuma günü
Kanal D’de yayınlanmaya başlayacak Hanımın Çiftliği dizisiyle de
yeniden gündeme geldi. Everest yayınları da geçenlerde, yazarın
Hanımın Çiftliği üçlemesinin yeni basımını yaptı.
Toplumcu gerçekçi edebiyat anlayışının akla ilk gelen
isimlerindendir Orhan Kemal. Nâzım Hikmet’in şiirdeki tercihini o
düzyazıda hayata geçirir. İlk öyküsünün, yani Ekmek Kavgası’nın
yayınlandığı 1949 yılından 1970 yılındaki ölümüne kadar, tanık
olduğu dünyanın ve Türkiye’nin savaştan sonraki yeniden yapılanışını
yansıtır kitaplarına. Bir bakıma 2. savaş sonrası çeyrek yüzyıldaki
toplumsal gelişimin aynasıdır bu kitaplar. Çukurova ve İstanbul’un
göçle değişen kentsel dokusunu, köyden kopup kente gelenlerin
işçileşme süreçlerini ve buna paralel olarak burjuvazinin çalkantılı
gelişimini anlatır. Kenti sınıf ilişkilerinin bir mekanı olarak
gören ilk yazarlarımızdandır Orhan Kemal, aynı zamanda.
Toprağa dayalı ekonominin hızla gelişen kapitalizm tarafından
çözülmeye başlanan ilişkilerinin altında kalan küçük insanların,
kentte ayakta kalma mücadelelerini; bu insanların işçileştiklerinde
karşılaştıkları yeni ve bambaşka sömürü türüyle baş etme yollarını
yazar bize. Çözülüp gidenin yanı başında doğan yeni tip ilişkilerin
izlerini, geleneğin içinden izler; yıkılan ve yükseleni birlikte
gösterir. Everest’in yayınladığı Hanımın Çiftliği üçlemesi de
Çukurova’daki toprak ağalığı sistemi içinden çıkan, henüz toprağa
bağlı burjuvazinin gelişimini konu edinir.
Kahramanlarının kişisel hırslarının, duygularının onları getirip
bıraktığı noktalardan sosyal sistemin gidişatını anlatmayı çok iyi
başaran Orhan Kemal bu kitaplarında da kişisel hevesin, aşkın,
hesabın ve düşmanlıkların öne çıktığı bir fondan yine yakın dönemi
berraklaştırmayı başarır. Onun romanları okurundan illa bir tarih ve
toplum bilinci edinmiş olmalarını beklemez. Çünkü zaten kimi
anlatıyorsa kitaplarını da ona yazar; yani tarihi yaparken tarih
yazımı ile pek dertleri olmayanlara. Yoksul, eğitimsiz, kendi işinde
gücünde ve yaşam mücadelesindeki insanlar okusun ister bu kitapları.
O yüzden insani tutkular daha çok ön plandadır. Bu, kitapların
merakla okunmasını ve akıcılığını sağlar. Ama yazarın sağlam toplum
ve tarih bilinci o insani tutkuların çatışmasına açıkça yön verir.
Öyle ki o bilinç olmasa tutkuların çatışmasından bir kör dövüşünün
çıkması işten bile değildir. Tek partili sistemden çok partili
sisteme geçiş, Demokrat Parti iktidarının, her mahallede milyoner
yaratma çabasıyla gelişebilmesine zemin hazırladığı burjuvazi, güzel
ve yoksul bir kızın Çukurova’daki bir çiftliğin hanımı olabilmesi
için izlemesi gereken yolu o kızın aşk hesaplarından daha önce açar
aslında. Fakat Güllü sadece kendi yazgısıyla ilgilidir bu ortamda,
ona cesaret veren tutkularının sosyal nedenlerini bilmesi beklenemez
ondan, yol açacağı trajik sonuçlardan haberdar olması da. Onu Orhan
Kemal’in usta işi kaleminin yardımıyla zaman denen üstad
şekillendirip yazacaktır.
Sonrası okura kalır; hem bir dönem romanı okumanın hem de kişisel
çıkar hesaplarının sınıfsal çatışmalara nasıl denk düştüğünü
anlamanın geliştirici zevkine varmak isteyenler için Hanımın
Çiftliği yeni basımıyla orada duruyor.
|